27- Ey Muhammed, onlara
Adem'in iki oğlunun gerçeğe dayalı hikayesini
anlat. Hani ikisi birer kurban sunmuşlardı da birinin
kurbanı kabul edilmiş öbürününki kabul edilmemişti.
Kurbanı kabul edilmeyen kardeşine "yemin ederim ki
seni öldüreceğim" deyince öbür kardeş şöyle
dedi; "Allah sadece takva sahiplerinin ibadetlerini kabul
eder.
28- Eğer sen
öldürmek amacı ile elini bana doğru uzatacak olursan
ben öldürmek amacı ile elimi sana doğru uzatacak
değilim. Çünkü ben alemlerin Rabbi olan Allah'tan korkarım.
29- İstiyorum ki,hem
kendi günahını hem de benim günahımı yüklenerek
cehennemliklerden olasın. Zalimlerin cezası budur.
30- Buna rağmen
öbür kardeş ihtiraslarına boyun eğerek
kardeşini öldürdü ve böylece hüsrana uğrayanlardan
oldu.
31- Bunun üzerine Allah,
kardeşinin ölüsünü nasıl gözlerden saklayacağını
göstermek üzere ona toprağı eşeleyen bir karga gönderdi.
"Kardeş katili, eşinen kargayı görünce
"Yazık bana, şu karga kadar olup kardeşimin
cesedini gömemiyor muyum?" dedi ve arkasından
ettiğine pişman olanlardan oldu. "
Bu kıssa düşmanlık
ve kötülüğün fıtratını ve yardım
bekleyen düşmanın durumunu örnek olarak bize
bildiriyor. Çünkü iyilik ve hoşgörü fıtratın
ve gönülden dostluğun en güzel örneğidir. Şu
bir gerçek ki bunlar daima yüz yüzedir. İyi veya kötü
kendi yapısına uygun davranışta bulunurlar. Suç
tiksindiricidir, kötü insan tarafından ilgi
uyandırır. Yardım isteyen insanın çığlıkları
diğer insanların vicdanlarında büyük çapta
etkili ve tesirli olur. Şuur adil bir kısası
emreden kanunun varlığına büyük ihtiyaç duyar.
Bundan dolayı kötü insan bu yaptırımdan
dolayı suçu işlemeye korkar. Buna rağmen suçu işlerse,
işlediği suç oranında cezaya çarptırılır.
İyi insan daima masumdur ve yaşaması gerekir. Adil
bir nizamın gölgesi altında huzur içinde korunması
gerekir.
Hz. Adem (selâm üzerine
olsun) oğullarının kıssası ne zamanla ne
mekanla ne de o iki insanla sınırlıdır. Bu
örnek hakkında birçok rivayetler vardır. Fakat biz
ayet-i kerimenin bildirdiği sınırlar çerçevesinde
kalmayı benimsiyoruz. Çünkü ileri sürülen tüm
rivayetler şüphelidir. Kıssa Tevrat'ta geçmektedir ve
isimleri, zamanı, mekanı sabittir. Sahih hadislerde ise
fazla bilgi verilmemiştir. İbn-i Mesut
Resulullah'ın şöyle buyurduğunu rivayet eder:
"Zulme uğrayıp bir insan öldürülürse, onun kanında
Adem'in.-ilk oğluna bir pay düşmemesi
imkansızdır. Çünkü adam öldürmeyi ilk icad eden
odur."
Bu hususta söyleyebileceğimiz
yegane söz şudur: Bu olay insanlığın ilk çağında
meydana gelmiştir ve kasten adam öldürmenin ilk örneğidir.
Katil cesetlerin nasıl gömüleceğini bile bilmiyordu.
Kapsamlı öğütlere, yer verilmiş, fakat bu temel
hedeflere fazla bir şey ilan edilmemiştir... Bu yüzden,
bu genel ayet karşısında duruyor ve onu ne özelleştiriyor
ne de fazla izaha kalkışıyoruz..
"Ey Muhammed onlara
Adem'in iki oğlunun gerçeğe dayalı hikayesini
anlat. Hani ikisi birer kurban sunmuşlardı da birinin
kurbanı kabul edilmiş, öbürünün ki kabul edilmemişti.
Kurbanı kabul edilmeyen kardeşine, "Yemin ederim ki,
seni öldüreceğim" deyince öbür kardeşi şöyle
dedi: "Allah sadece takva sahiplerinin ibadetini kabul eder."
Yahudilerin Hz. Musa ile
başlarından geçen kıssayı okuduktan sonra,
insanlığa birer numune olan şu iki kişinin
hikayesini anlat; Onlara gerçeği anlat. Bu hikayenin,
rivayeti gerçek ve doğrudur. O insan
fıtratını gerçek şekliyle bildirmekte ve
caydırıcı adil şeriatın
zorunluluğunu doğru bir şekilde ortaya
koymaktadır. Adem'in bu iki oğlu, temiz bir ruhun
saldırganlık hissine kapılmak için bahane
bulamayacağı bir konumdalar. Çünkü onlar, Allah'ın
huzurunda itaat etmek ve kendisiyle Allah'a
yaklaşacakları kurban sunmak üzereler:
"Hani ikisi birer
kurban sunmuştu.."
"Birinin
kurbanı kabul edilmiş öbürününki kabul edilmemişti."
Ayetteki fiil, kabul
edilme ve edilmeme işinin gizli bir kuvvete
dayandığı ve gizli bir şekilde olduğuna
işaret etmek için edilgen çatı kurmuştur. Bu
sorgu ile bize iki durum hatırlatılıyor:
1- Bu kabul edişin
nasıl olduğundan bahsetmememiz ve Tevrat'ın
hikayelerinden alındığı görüşünde olduğumuz,
rivayetlere tefsir kitaplarının daldığı
gibi dalmamamız hatırlatılıyor.
2- Kurbanı kabul
edilenin, kin duyulmasını gerektiren ve öldürülmesine
gerekçe olacak bir suçu olmadığı
hatırlatılıyor. Çünkü kurban kabulünde, onun
bir rolü yok. Onu ancak meçhul bir kuvvet, bilinmeyen bir
şekilde kabul etmiş ve olay her ikisinin de
kavrayış alanı ve iradesi dışında
gerçekleşmiştir. Burada bir kardeşin
kardeşini öldürmesi ve kişinin ruhunda adam
öldürecek derecede kin oluşması için hiçbir neden
yoktur. Öldürme fikri bu noktada... İbadet ve Allah'a
yakınlık noktasında, kardeşinin iradesinin hiçbir
müdahalede bulunmadığı gizli-meçhul bir kudret
karşısında böylesi bir sahada dosdoğru
birinin düşünebileceği en uzak şeydir.
"... Yemin ederim
seni öldüreceğim.." dedi.
Böylece -kararlılığını
gösteren- bu sözler, nefreti körükleyen bir davranışı
ortaya çıkarıyor. Çünkü bu sözler, yere söylenmiştir.
Yalnız şu ne pis ve inkarcı duygu, kör bir kıskançlık
duygusu. Onun hiçbir vicdanda yeri yoktur. Böylece sözün akışı
henüz tamamlanmadığı halde, ayetin sayesinde,
kendimizi daha ilk andan itibaren bir
saldırganlığın karşısında
buluyoruz. Fakat sözün akışı, ikinci bir örnek
olan diğer kardeşin cevabını,
duasını ve temiz kalbini tasvir ederek
saldırganlığı daha bir iğrenç ve daha
bir korkunç hale sokarak devam ediyor.
" ..Öbür kardeşi
şöyle dedi: Allah sadece takva sahiplerinin ibadetini kabul
eder."
Böylece, bu adağın
kabulünün sebeplerini anlayabilecek bir iman ve bağışlanma
ortamında ve saldırıya kalkışan
kardeşini Allah'tan korkmaya ve ibadetlerini kalbe götüren
yola girmeye teşvik eden direktifler arasında işin
aslı ortaya konuyor. Üstelik ayet bunları ince bir
sanatla ve kulakları tırmalayan bir sesleniş ile
ifade ediyor:
"Bunun üzerine
Allah, kardeşinin ölüsünü nasıl gözlerden saklayacağını
göstermek üzere ona toprağı eşeleyen bir karga gönderdi.
Kardeş katili, eşinen kargayı görünce `Yazık
bana, şu karga kadar olup kardeşimin cesedini gömemiyor
muyum?" dedi ve arkasından ettiğine pişman
olanlardan oldu."
Sonra imanlı, takva
sahibi müslüman kardeş, kötü kardeşinin ruhundaki
kini ve kötü niyetleri yumuşatıp gidermeye çalışıyor:
"..Eğer sen
öldürmek amacı ile elini bana doğru uzatacak olursan
ben öldürmek amacı ile elimi sana doğru uzatacak
değilim. çünkü ben alemlerin Rabbi olan Allah'tan korkarım."
İnsanın
vicdanını etkileyen çok güç bir durumda bile saldırının
karşısında saldırıya uğrayanın
yiğitliği, saldırganın korkutması
karşısında şaşılacak şekilde güven
ve huzur içinde olması, kalbinin sadece alemlerin Rabbi
Allah'tan korkup sakınması... İşte tüm
bunlar, huzur, güven ve takva örneğinin vasıfları
olarak tasvir ediliyor..
Bu pek yumuşak sözler,
kinleri dağıtmakta, kıskançlığı
kaldırmakta, kötülüğe direnmekte, kabarmış
sinirleri teskin etmekte muhatabına kardeşlik
bağını, iman neşesine ve takva
duyarlılığına yöneltmektedir.
Evet bu sözler yeterli
idi. Fakat salih kardeş, yanı sıra korkutup,
sakındırmayı da unutmuyor:
"İstiyorum ki,
hem kendi günahını hem de benim günahımı yüklenerek
cehennemliklerden olasın. Zalimlerin cezası budur."
Sen öldürmek amacı
ile elini bana uzattığın zaman, benim de senin
yaptığın bu fiili işlemem ne durumuna ne de
tabiatına uygundur. Bu fikir -öldürmek fikri- kesinlikle
aklına gelmemiş, fikrimi hiçbir şekilde çelmemiştir.
Çünkü ben alemlerin Rabbi olan Allah'tan korkarım. Yoksa
bu cinayeti işleyemem. Ben seni, Allah'ın
kurbanını kabul etmemesine sebep olan günahına ek
olarak beni öldürme günahını da yüklenmiş halde
bırakıyorum. Böylece günahın da azabın da
kat kat artar. "Zalimlerin
cezası budur..."
Buna rağmen müslüman
kardeş kendine karşı aklına gelen bu fikirden
utanç duyması ve yeltendiği şeyden vazgeçmesi
için, cinayet suçunu işlemeye kalkışan
kardeşine acıyor.
Nefret etmesi için bu
günahını ona gösteriyor ve alemlerin Rabbi Allah
korkusuyla katmerli günahtan kurtulmasını göstermeye
çalışıyor. Böylece bir insanın kalbini kötülükten
çevirip, engelleyebilmek için harcanacak bütün çabayı
sarf ediyor. "Buna
rağmen öbür kardeş ihtiraslarına boyun
eğerek kardeşini öldürdü ve böylece hüsrana uğrayanlardan
oldu."
Fakat kötü kardeş
-onun nasıl bir tepki gösterdiğini öğrenmemizi de
sağlayacak şekilde- kötü örnekliğinin tablosunu
tamamlıyor.
Tüm bunlardan sonra...
Bu hatırlatma, nasihat, barışma teklifleri ve
sakındırmalardan sonra... Tüm bunlardan sonra bile, bu
kötü nefis saldırdı ve suçu işledi, işledi
ve nefsi onu bütün neticeleri ile rezil etti. Bütün engelleri
aşmasını teşvik etti.. Cinayeti kendisine güzel
gösterip onu özendirdi. Kimi öldürdü? Kardeşini
öldürdü... Ve cezayı hakketti..
"... Ve
hüsrana uğrayanlardan oldu."
Hüsrana uğradı
ve kendini perişanlık yollarına saldı.
Kardeşini kaybetti ve bir yardımcı, bir dosttan
oldu. Dünyası perişan oldu. Çünkü katillik hakkı
yoktur. ahireti de perişan oldu. Çünkü önceki günahı
ve son günahını taşıyarak geçip gitti.
İşlediği
suçun cesedi, onu somut bir biçimde hayattan ayrılmış,
bozulmaya başlayan bir et ve kemik yığını
haline gelmiş ve hiç kimsenin tahammül edemeyeceği
şekilde kokmaya başlamış bir ceset olarak gösterildi.
Allah'ın takdiri onun kardeşinin cesetini gözlerden
saklamaktan acziyeti karşısında saldırgan bir
katil olarak kala kalmasını diledi. Kuşların
en değersiz sayılan bir karga gibi olamamanın
acziyet içerisinde:
Bunun üzerine Allah,
kardeşinin ölüsünü nasıl gözlerden saklayacağını
göstermek üzere ona toprağı eşeleyen bir karga gönderdi.
Kardeş katili, eşinen kargayı görünce "Yazık
bana, şu karga kadar olup, kardeşimin cesedini gömemiyor
muyum? dedi ve arkasından ettiğine pişman
olanlardan oldu."
Kimi rivayetlerde:
"Karga, başka bir kargayı öldürdü, veya bir
karga ölüsü buldu ya da bir karga ölüsü getirdi. Yere bir
çukur açtı. Sonra kargayı oraya gömdü. Bunun
üzerine katil yukarıdaki sözü söyledi ve kargadan
gördüklerinin aynısını yaptı"
denilmektedir.
Açıktır ki,
katil daha önce bir cesedin gömülüşünü görmemişti.
Görseydi bunu yapabilirdi. Bu cesedin yeryüzünde Adem oğullarından
ölen ilk kişi olması veya bu katilin daha önce bir
ölünün gömülmesini hiç görmemesi şeklinde iki
ihtimalin birinden kaynaklanmaktadır. Açıktır ki,
katilin pişmanlığı tevbe
pişmanlığı değildir. Öyle olsaydı
Allah tevbesini kabul ederdi. Pişmanlığı ancak
işlediği cinayetin gerekçesiz oluşundan ve
karşılaşacağı eziyet, yorgunluk ve
üzüntüden kaynaklanmaktaydı. Karganın kendi cinsi
kargayı gömmesine gelince... Kimi bunun kargalar arasında
bir adet olduğunu kimi de Allah'ın icra ettiği
fevkalade bir olay olduğunu söylemiştir. Her iki
şekilde de durum değişmez. Canlılara
tabiatlarını veren Allah, onlara istediğini
yaptırabilir. Bu O'nun gücü dahilindedir. Burada ayetlerin
dizilişi, ruhlarda yaptığı derinlemesine
etkileri bırakarak, bir haberin ardarda nakline geçiyor.
Bizde, bu zincirleme içinde olayı nakletmenin ve vicdanlarda
bıraktığı izleri birleştirerek duygusal
bir gerekçe oluşturuyor. Bu sayede de, kendisini bekleyen
kısasın acılarının suçu onu işlediğinden
dolayı, suçlunun ruhunda bilinçte, suçun karşılığını
bulması ve adilce bir kısasın yapılması için
gerekli gördüğü hükümleri duygusal bir ağırlık
noktası oluşturmayı amaçlıyor.