116- Hani Allah "Ey
Meryemoğlu İsa sen mi, Allah dışında beni
ve Anneni ilah edindin " dedi. İsa şöyle dedi;
"Haşa seni her türlü noksanlıktan tenzih ederim,
gerçek olmadığı bildiğim bir sözü söylemek
bana yakışmaz, eğer böyle birşey söyleseydim
sen bunu bilirdin, Sen benim içimdekini bilirsin, fakat ben Senin
özündekini bilemem, hiç kuşkusuz Sen gaybleri bilensin.
117- Ben onlara sadece
bana emrettiğini yani "Benim ve sizin Rabbiniz olan
Allah'a kulluk ediniz dedim. Aralarında bulunduğum sürece
onların üzerinde gözetleyici oldum. Fakat sen canımı
alınca onların tek gözetleyicisi Sen oldun. Her
şeyin şahidi Sensin.
118- Eğer
onları azaba çarptırırsan, onlar senin
kullarında; eğer günahlarını affedersen
kuşku yok ki Sen üstün iradeli ve hikmet sahibisin.
Yüce Allah Hz.
İsa'nın insanlara ne söylediğini çok iyi
bilmektedir. Fakat bu o korkunç günde korku ve dehşet dolu
soruşturmanın gereğidir. Bu soruşturmada
özellikle sorunun kendisine yöneltildiği şahıstan
başkasına mesaj verilmek istenmektedir. Fakat
olayın bu şekilde ortaya konuşu onurlu ve iyi bir
kul olan bir şahsı ilahlaştıranların
tutumlarını daha net, eylemlerinin çirkinliğini
daha rahat gözlenebilir bir konuma sokmaktadır.
Bu öyle büyük bir
günahtır ki, normal bir insan bile böyle bir iftiraya
dayanamaz. Kul olduğunu bile bile ilahlık iddiasına
kalkışamaz. Nasıl olur da Ulu'l Azm'dan bir
peygamber Meryemoğlu İsa böyle bir iddiaya kalkışabilir.
Halbuki ona yüce Allah
peygamberliğinden önce de peygamber olduktan sonra da bir
dizi nimet vermiştir. O doğru yolda bulunan salih bir
kul olduğu halde ilahlık iddiası ile ilgili bir
soruşturma nasıl ona yöneltilebilir?
İşte bunun içindir
ki huşu ve huzur, dehşet ve ürperti ile dolu bulunan
cevap tashih ve tenzih ile başlıyor:
"Gerçek olmadığını
bildiğin bir sözü söylemek bana yakışmaz.
Bizzat Allah'ı;
kendisinin bu olaydan uzak olduğuna şahit gösteriyor.
Ayrıca Allah'ın huzurunda küçüklüğünü dile
getirerek kendi kulluğunun özelliklerini ve Rabbinin ilahlık
özelliklerini açıklıyor:
"Eğer böyle
bir şey söyleseydim, sen bunu bilirdin sen benim içimdekini
bilirsin, fakat ben senin özündekini bilemem hiç kuşkusuz
sen gaybleri bilensin.
İşte ancak o
zaman ve uzun tenzihten sonra söylediklerini ve söylemediklerini
ifade etmeye, anlatmaya geçiyor. Onlara ancak kendisinin ve
kavminin Allah'a kul olduğunu ve onları Allah'a
kulluğa çağırdığını açıklıyor:
"Ben onlara ancak
bana emrettiğini, yani benim ve sizin Rabbiniz olan Allah'a
kulluk ediniz dedim."
Vefatından sonra
onlardan elini-eteğini çektiğini ifade ediyor.
Kur'an-ı Kerim'in açık ayetleri yüce Allah'ın
önce Hz. İsa'nın canını
aldığını sonra da katına yükselttiğini
açıklıyor. Bazı rivayetler O'nun Allah
katında diri olduğunu bildiriyor. Burada
anlayabildiğim kadarıyla Allah'ın onun dünya hayatına
son vermesi yine onun Allah katında diri olması
arasında hiç bir çelişki yoktur. Nitekim
şehidlerde yeryüzündeki hayatlarını yitirirler.
Fakat onlar Allah'ın katında diridirler. Yalnız biz
onları nasıl bir hayat sahibi olduklarını
bilemeyiz. Hz. İsa'nın hayatı da bunun gibidir.
Nitekim o burada Rabbine: "Fakat sen canımı
alınca artık onların ne yaptıklarını
bilemem" demektedir.
"Aralarında
bulunduğum sürece onların üzerinde gözetleyici oldum.
Fakat sen canımı alınca onların tek gözetleyicisi
sen oldun her şeyin şahidi sensin."
Hz. İsa onların
işini kayıtsız şartsız Allah'a havale
ederek sözlerini bitiriyor Bununla beraber onların
yalnız Allah'a kulluk yapmaları gerektiğini
onları bağışlama veya cezalandırma gücünün
yalnız Allah'ta olduğunu belirtiyor, onları hem
bağışlama hem de cezalandırma konusunda
hikmetine uygun olarak hesaba çekecek olanın da
olduğunu bildiriyor.
"Eğer
onları azaba çarptırırsan, onlar senin
kullarındır eğer günahlarını affedersen,
kuşku yok ki, sen üstün iradeli ve hikmet sahibisin."
Aman Allah'ım!
Allah'ın salih bir kulu ne korkunç bir tabloyla karşı
karşıya!
Allah'ın tertemiz
kulunun bu derece ürperti içinde kendisinden uzaklaştığı
ve bu nedenle Rabbine bu kadar samimiyetle yönelip niyazda
bulunduğu bu büyük iftirayı ortaya atanlar nerede
acaba?
Bu durumda bu sahnede
nerdedir onlar? Kur'an ayetleri onlara bir tek defa daha dönüp
bakınıyor. Herhalde onlar utançlarından ve
pişmanlıkları altında eriyip yok oluyorlar.
Biz de ayet-i kerimelerin onları kendi halleriyle baş
başa bıraktığı gibi bizde onları
bırakıp bu ilginç sahnenin son kısımlarını
görmeye çalışalım: