112- Hani havariler Ey
Meryemoğlu İsa, senin Allah'ın bize gökten bir
sofra indirebilir mi?" diye sordular da İsa onlara
"Eğer mümin iseniz Allah'tan korkunuz" demişti.
113- Havariler O'na
dediler ki, "İstiyoruz ki, o sofranın yemeklerinden
yiyelim, kalplerimiz güven bulsun, bize doğru .söylediğini
kesinlikle bilelim ve olayın tanıklarından
olalım.
114- Bunun üzerine
Meryemoğlu İsa şöyle dedi; "Allah'ım, ey
Rabbimiz, bize gökten bir sofra indir ki bu gün hem
öncekilerimiz hem de sonrakilerimiz için bir bayram ve senin
bize gösterdiğin bir mucize olsun. Bize rızık ver.
.Sen rızık verenlerin en
hayırlısısın.
115- Allah dedi k; Ben o
sofrayı size indireceğim, ama ondan sonra kim kafir
olursa onu hiç kimseyi çarptırmadığım bir
azaba çarptırırım.
Bu konuşma Hz.
İsa'nın ümmetinin karakterini ortaya koymaktadır.
Onların içinden seçkin bir topluluğu temsil eden
havarilerin karakterini... Bir de görüyoruz ki, bunlarla
peygamberimizin ashabı arasında büyük bir fark vardır...
Bunlar, Allah'ın
kendilerine Allah'a ve peygamberi İsa'ya iman etmelerini
ilham ettiği, onların da iman edip, İsa'yı müslümanlıklarına
şahit tuttuğu havarilerdir. Bununla beraber onlar
şu ana kadar gördükleri Hz. İsa'nın mucizelerine
rağmen yeni bir harika istiyorlar ki, gönülleri onunla yatışsın,
bununla Hz. İsa'nın kendilerine doğru söylediğini
öğrensinler ve bu mucize ile O'nun doğruluğunu
sonraki nesillere ulaştırabilecek bir tanıklık
elde etsinler.
Hz. Muhammed'in (salât
ve selâm üzerine olsun) ashabı ise müslüman olduktan
sonra ondan bir tek mucize istemediler. Onların kalpleri iman
etti ve imanın serinliği sirayet ettiği andan
itibaren gönülleri huzura kavuştu. Peygamberlerini
doğruladılar. Bu delilden sonra onun doğruluğu
için delil istemeye kalkışmadılar. Onlar
Kur'an'ın dışında hiç bir mucize görmeden
onun doğruluğuna tanıklık ettiler.
İşte Hz.
İsa'nın havarileri ile Hz. Muhammed'in havarileri
arasındaki fark. Bu ayrı bir seviye, o ayrı bir
seviyedir. Bunlar da müslümandır onlar da müslüman...
Bunlar da Allah katında takdir edilmiş onlar da. Fakat
aralarındaki seviye farkı Allah'ın dilediği biçimde
tamamen muhafaza edilmiştir.
SOFRA MUCİZESİ
Maide -sofra-
kıssası Kur'an'da belirtildiği şekliyle
hristiyanların kitaplarında yer almaz. Hz. İsa'dan
uzun bir zaman sonra yazılan İncillerde de bu olaya
değinilmez. Tabii ki bu İncillerde verilen bilgilerin
Allah'tan gelen gerçeklere uygun düştüğü söylenemez.
Bu İnciller, bazı din damlarının Hz.
İsa'nın hayatı ile ilgili rivayetlerinden
başka bir şey değildir. Bunlar Allah'ın O'na
verdiği ve kendisine İncil diye verdiği bir kitap
değildir.
Yalnız kutsal sofra
haberi başka bir şekilde incillerde geçmektedir. Matta
İncilinde 15. İshah'ın sonunda deniyor ki; "Ve
Yesu (İsa) öğrencilerini çağırıp dedi:
Ben herkese acıyorum. Çünkü şu anda onlar üç
gündür benimle beraber yürüyorlar. Yiyecek bir şeyleri de
yok. Yolda bayılmasınlar diye ben onları oruçlu
olarak yola koymak istemem. Öğrencileri ona dediler ki: Bu
ıssız yerde şu kadar büyük kitleyi doyuracak
kadar ekmeği nerden bulabiliriz? İsa'da: Kaç ekmeğiniz
var? diye sordu. Yedi ekmek ve biraz da küçük balık diye
karşılık verdiler. İsa kitlelere
oturmalarını söyledi. Yedi ekmeği ve
balıkları aldı. Dua edip, ekmeği böldü ve öğrencilerine
verdi. Öğrencileri de bunu kitlelere verdiler. Hepsi
ekmeğini yedi ve karnını doyurdu. Sonra bu parçalardan
yedi dolu sepeti kaldırdılar. Bu yemeği yiyenler
kadınlar ve çocuklar hariç dört bin kişiydi..."
Buna benzer rivayetler diğer İncillerde de vardır.
(Kitab-ı Mukaddes. Matta)
Mücahid ve Hasan gibi
bazı tabiiler (Allah onlardan razı olsun) kutsal
sofranın inmediği kanısındadır. Çünkü
yüce Allah'ın "Ben onu size indireceğim, ama
ondan sonra kim kafir olursa onu hiç kimseyi çarptırmadığım
bir azaba çarptırırım." sözlerini
duyduklarında korktular ve O'nun inmesini istemekten vazgeçtiler.
İbni Kesir,
Tefsirinde der ki "Leys b. Ebi Süleym Mücahidten O'nun
şöyle dediğini rivayet eder: Kutsal sofra,
Allah'ın verdiği bir örnektir. Fakat indirilmiş
değildir. (İbni Ebi Hatim ve İbni Ceri rivayet
etmiştir.) Sonra İbni Cerir der ki: Haris, Kasım b.
Selman'dan, o da Haris'ten, İbni Cureye'den, Mücahit'den
haber veriyor ki mücahid şöyle demiştir. Bu üzerinde
yemek bulunan bir sofradır. onu isteyenler, inkar ettikleri
takdirde cezalandırılacaklarını
duyduklarında onu istemekten vazgeçtiler. İnmesi ile
ilgili isteklerini geri aldılar. Yine İbni Cerir diyor
ki:
Ebul-Müsenna, Muhammed
b. Cafer'den, Şube'den, Mansur b. Zâdân'dan Hasan'dan
rivayetle onun kutsal sofra hakkında şöyle dediğini
rivayet eder: "Kutsal sofra inmemiştir." Bişr,
Yezit'ten, Said'ten, Katade'den o da Hasan'dan rivayetle onun
şöyle dediğini bildirir. Onlara: "Ama ondan sonra
kim kafir olursa, onu hiç kimseyi çarptırmadığım
bir azaba çarptırırım." denildiğinde
onlar: "Öyleyse gerek yok" dediklerinden kutsal sofra
indirilmemiştir.
Şu kadar var ki, bu
ümmetin selefi çoğunlukla kutsal sofranın indiği
kanısındadır. Çünkü Allah: "Ben onu size
indireceğim" buyurmuştur. Ve Allah'ın
vaadi doğrudur. Kur'an'ın kutsal (maide) sofraya
ilişkin verdiği bilgiler bizim için esastır,
başka kaynakların verdikleri bilgiler değil...
Yüce Allah, mahşer
gününde ve bütün insanların huzurunda Meryemoğlu Hz.
İsa, kavmi ile karşılaştığında
O'na nimetlerini hatırlatıyor:
"Hani havariler, Ey
Meryemoğlu İsa, senin Allah'ın bize gökten bir
sofra indirebilir mi? diye sordular."
Hz. İsa'nın öğrencileri
en yakın arkadaşları ve onu en iyi tanıyan
havariler, O'nun bir insan olduğunu... Meryem'in oğlu
olduğunu biliyorlardı. Ve O'nu en güzel tanıdıkları
isimle çağırıyorlardı. O'nun ilah
olmadığını, Allah'ın
ilahlığını onaylayan ibadet eden bir kul
olduğunu, Allah'ın oğlu
olmadığını, ancak Meryem'in oğlu
olduğunu ve Allah'ın kullarından biri olduğunu
biliyorlardı. Yine O'nun vasıtasıyla gerçekleşen
mucizelerin O'nun ilahı tarafından meydana
getirildiğini, O'nun kendi özel gücü ile bu mucizeleri
yapmadığını biliyorlardı. Bu nedenle gökten
bir sofranın kendilerine indirilmesini istediklerinde, bunu
ondan istemiyorlardı. Çünkü onlar, İsa'nın kendi
başına bir mucizeyi yapamayacağını
biliyorlardı. Onun için meseleyi şöyle dile
getiriyorlardı:
"Ey Meryem oğlu
İsa, senin Allah'ın bize gökten bir sofra indirebilir
mi?"
Havarilerin "indirebilir
mi?" cümlesi değişik yorumlara yol açmıştır.
Onlar Allah'a iman ettikten ve Hz. İsa'yı (selâm
üzerine olsun) müslüman oluşlarına şahit
tuttuktan sonra nasıl böyle bir ifade kullanabiliyorlardı?
Bazıları: "İndirebilir mi?" cümlesinin
gücü yeter mi" anlamında
olmadığını buradan amacın güç
yetirmenin kendisi olduğu ve onu indirebileceği
anlamında olduğunu söylemişlerdir.
Bazıları ise: Sen dilediğin zaman "Allah yapar
mı?" anlamına geldiğini söylemişlerdir.
Bu cümle "ta" ile "testetiu" şeklinde de
okunmuştur. Bu durumda "Sen Rabbine dua edip bize gökten
bir sofra indirmesini sağlayabilir misin?" anlamına
gelir.
Ne olursa olsun. Hz.
İsa (selâm üzerine olsun) onları bu tür bir harikayı
istememeleri için uyarmıştır. Çünkü müminler
harikaları istemez ve Allah'a öneride bulunmazlar.
"Eğer mümin
iseniz, Allah'tan korkunuz, dedi."
Fakat havariler, bu
taleplerinin illetini, sebeplerini ve bununla amaçladıklarını
açıklayarak istediklerini tekrarladılar:
"Havariler O'na
dediler ki, "İstiyoruz ki, o sofranın yemeklerinden
yiyelim, kalplerimiz güven bulsun, bize doğru söylediğini
kesinlikle bilelim ve bu olayın tanıklarından
olalım."
Onlar, yeryüzünde hiç
kimsede benzeri bulunmayan eşsiz yemekten yemek gözlerinin
önünde, gerçekleşen bu harikayı görmekle kalplerini
huzura kavuşturmak, Hz. İsa'nın kendilerine
doğru söylediğine kesin kanaat getirmek ve bu mucizenin
gerçekleştiğini diğer insanlara
ulaştıracak şahitler olmak istiyorlar.
Daha öncede belirttiğimiz
gibi, bütün bunlar belli bir seviyeyi peygamberimizin (salât ve
selâm üzerine olsun) ashabının seviyesine
ulaşmayan bir seviyeyi tasvir etmektedir. Bunlar onlarla
karşılaştığında da farklı bir
yapı arz ettikleri ortaya çıkar!
İşte bu
sırada Hz. İsa (selâm üzerine olsun) Rabbine
yönelerek O'na niyazda bulunuyor:
"Bunun üzerine
Meryemoğlu İsa şöyle dedi: "Allah'ım, ey
Rabbimiz, bize gökten bir sofra indir ki, bu gün hem
öncekilerimiz hem de sonrakilerimiz için bir bayram ve senin
bize gösterdiğin bir mucize olsun. Bize rızık ver.
Sen rızık verenlerin en
hayırlısısın."
Kur'an'ın sürekli
olarak kullandığı bir ifade olan Meryemoğlu
sıfatı ile anılan Hz. İsa'nın bu
duasında bile seçkin ve Rabbini en güzel biçimde tanıyan
bir kulun edebi görülmektedir. O Rabbine şöyle sesleniyor:
Allah'ım... Ey Rabbimiz... Bize gökten, bizi hayra
boğacak, bayram gibi bir sevinç yaşatacak, hem
öncekilerimize hem sonrakilerimize bir bayram olarak bir sofra
indir. Kuşkusuz bu da senin rızkındandır.
Rızık landır bizi. Sen rızık verenlerin
en iyisisin... Demek ki Hz. İsa Rabbini biliyor, Rabbinin
Allah olduğunu biliyor. Hz. İsa bunu bütün alemlerin
hazır olduğu bir sırada, ümmetin huzurda ve
büyük bir kalabalığın huzurunda.
Yüce Allah da iyi bir
kul olan Meryemoğlu İsa'nın duasını kabul
etmişti. Yalnız şanının yüceliğine
yaraşır bir şekilde: Onlar bir harika
istemişler Allah'ça onların bu isteklerini kabul
etmiştir. Ve bu harikadan sonra inkar edilenleri hiç kimseyi
çarptırmadığı gerçekten şiddetli bir
azaba çarptıracağını şart
koşarak...
Allah dedi ki, ben onu
size indireceğim ama ondan sonra kim kâfir olursa onu hiç
kimseyi çarptırmadığım bir azaba çarptırırım."
İşte bu, gerçekten
yüce Allah'a layık yaraşan bir ciddiyettir. Ta ki
harikalar istemek oyun ve eğlence gelmesine apaçık ve
kesin delilden sonra da küfür yolunda devam edenler korkunç bir
cezaya çarptırılmadan bırakılmasın!
Mucizelere rağmen
peygamberleri yalanlayanların yok edilişi Allah'ın
öteden beri sürüp gelen değişmez bir
yuvasıdır. Burada ise bu cezanın hem dünya azabı
hem de ahiret azabı olma ihtimali vardır.
HZ. İSA'NIN
ŞAHİDLİĞİ
Ayet-i kerimelerin
akışı Allah'ın vaadinden ve tehdidinden sonra
tekrar ana meseleye... İlahlık ve Rabblık konusuna
dönmek üzere kesiliyor. Zaten bu dersimizin tamamını
kuşatan meseleyi oluşturuyor.
Şimdi tekrar bütün
alemin gözü önünde hala açıkça durmakta olan büyük
manzaraya dönelim, tekrar dönelim ki, Meryemoğlu İsa
ve annesi için iddia edilen ilahlık meselesinde
doğrudan bir soruşturma dinleyelim. Hz. İsa'ya
tapanlar hakkında yöneltilen bu soruşturmada onlar Hz.
İsa'yı dinleyecekler, Hz. İsa kendisi adına
uydurulan bu büyük iftiradan korku ve dehşet içinde
Rabbine yönelip ondan tamamen uzak olduğunu dile getirecek: