TEMİZLENME HÜKÜMLÉRİ
6- Ey müminler, namaza
durmak istediğiniz zaman yüzlerinizi ve dirseklere kadar
ellerinizi yıkayınız. Başınızı
meshediniz, topuklara kadar ayaklarınızı da.
Eğer cünüpseniz
iyice yıkanınız. Fakat eğer hasta yada yolcu
iseniz veya içinizden biri heladan gelmiş ise, yada
kadınlara dokunmuşsanız ve bu durumlarda su
bulamamışsanız temiz bir toprakla teyemmüm ediniz,
temiz toprağı yüzlerinize ve ellerinize sürünüz.
Allah'ın
istediği siz zor koşmak değildir. Fâkat O, sizi
temizlemek ve size yönelik nimetini tamamlamak ister ki, şükredesiniz
diye. "
Temiz yiyeceklerden ve
pak kadınlardan bahseden ayetlerin yanısıra; namaz
ve temizlenmeden bahsedilmesi, av, ihram ve Mescid-i Haram'da müslümanların
yaptığı işlerin hükümlerinin yanısıra;
temizliğin hükmünden bahseden ayetin gelmesi, sırf
tesadüf eseri yada söz akışının genel
havasından uzak birşey değildir. Bu ancak, konu bütünlüğünün
ve Kur'an düzeninin hikmeti gereği olarak gelmiştir.
Ayetler; İlk olarak
temizliğin farklı bir türünden bahsediyor:
Pak ruh temizliğinin
yanısıra, yiyecek ve kadınların temiz
olanlarından. Mümin kalp burada, diğer nimetlerde
bulamadığı bütünü bulmaktadır. Bu, temiz
pak ve huşu içerisinde Allah'a ulaşma nimetidir.
Yiyecek ve kadınlardan söz edilmesi biter bitmez temizlik ve
namaz nimetine geçiliyor. (İnsan hayatındaki tüm temiz
nimet türleri tamamlansın diye, "insan"ın
varlığını tekamül etti.
İkincisi ise,
temizlik ve namaza ilişkin hükümler; yiyecek ve evlenme
hükümleri, haremin içinde ve dışında avlanma hükümleri,
savaş ve barışta insanlara karşı olan
tavırlara ilişkin hükümler ve sûrenin geri kalanında
bahsedilen tüm hükümler; Allah'a kulluktur, tamamı
Allah'ın dinidir. Bu "din" de; fıkıhta,
"ibadet hükümleri" ismini alanlar ile, "muamelat
hükümleri" ismini alanların birbiriyle
bağlantısı koparılamaz.
Meseleleri
konularına göre ve bir düzen içerisinde incelemek
zorunluluğundan doğan bu ayrımın; Rabbani
sistemin temelinde ve İslâm şeriatının
aslında hiçbir yeri yoktur. Bu sistem, hem ona, hem de buna
eşit olarak birleştirmektedir. Her ikisi hakkındaki
hüküm aynıdır: Onlar Allah'ın dinini,
şeriatını ve sistemini oluşturmaktadır.
İtaat ve bağlılık noktasında, birbirinin
diğerine bir üstünlüğü yoktur. Her iki parça da,
ancak diğeri ile ayakta durabilir. Din ancak müslüman
toplumun hayatında, her ikisi de aynı seviyede gerçekleştirildiğinde
ayakta durabilir.
Tümü, Allah'ın, müminlere
yerine getirmelerini emrettiği "sözleşme"lerdir.
Hepsi, müslümanın, Allah'a yakınlık niyeti ile
gerçekleştirdiği `ibadetler'dir.
Tamamı, müslümanın,
Allah'ın kulluğa tek layık olan merci
olduğunun ilanıdır. Ortada "ibadetler" ve
"muameleler" şeklinde iki ayrı kategori yoktur.
Bu ayrım, yalnızca bir "ıstılah"
sorunudur ve ancak fıkıh ilminde kullanıla gelen
bir sıralama sorunudur. Yoksa bunların tümü, hem
"ibadet", hem "farzlar" hem de, Allah ile yapılan
`sözleşmelerdir. Onlardan herhangi birini ihlâl etmek,
Allah ile yapılan `iman' sözleşmesini ihlâl etmek
demektir.
Tüm bunlar, Kur'an'ın
değindiği inceliklerdir. Konuların
akışı içerisinde gelen bu değişik hükümleri
anlatmayı sürdürüyoruz...
"Ey müminler namaza
durmak istediğiniz zaman yüzlerinizi ve dirseklere kadar
ellerinizi yıkayınız, başınızı
meshediniz, topuklara kadar ayaklarınızı da.
Eğer cünüpseniz
iyice yıkanınız. Fakat eğer hasta yada yolcu
iseniz veya içinizden
biri helâdan gelmiş ise, yada kadınlara
dokunmuşsanız ve bu durumlarda su
bulamamışsanız temiz bir toprakla teyemmüm ediniz,
temiz toprağı yüzlerinize ve ellerinize sürünüz."
Namaz, Allah ile buluşma,
huzurunda durma, gizlice ve fısıltı ile O'na dua
etmektir. Şüphesiz bu duruş için hazırlık
gereklidir. Ruhun hazırlanması yanısıra vücudun
da temiz olması gereklidir. Sanırım bu yüzden
abdest alınır. Doğrusunu Allah bilir.
İşte ayette sözü edilen abdestin farzları
şunlardır:
1- Yüzü yıkamak
2- Dirseklere kadar
kolları yıkamak,
3- Başı
meshetmek,
4- Bileklere kadar
ayakları yıkamak.
Bu farzlar çerçevesinde
önemsiz kimi fikir ayrılıkları söz konusudur.
Bunların en önemlisi, "Sözü edilen sıralama
farz mıdır? Yoksa bu sıralamaya uymamak caiz midir?"
şeklindeki tartışmadır. Bu konuda iki
farklı görüş vardır...
Bu, abdest almanın
şeklidir. Cünüblükte -ister cinsel ilişki, isterse
ihtilam sebebiyle olsun- tüm vücudu yıkamak farzdır.
Ayet, abdest ve guslün
farzlarını açıkladıktan sonra, teyemmümün
hükmünü izaha geçiyor. Teyemmüm, aşağıdaki
durumlarda söz konusu olur:
1- Abdestsiz kişinin
su bulamayacağı durumda.
2- Yıkanması
veya abdest alması gerektiği halde, kişinin sudan
zarar görecek şekilde hasta olması durumunda.
3- Yıkanması
veya abdest alması gerektiği halde, kişinin
yolculukta olması durumunda.
Ayet, abdestin
gerektiği duruma "biriniz helâdan geldiğinde"
ifadesi ile işaret ediyor. Helâ, insanların tabii
ihtiyaçlarını giderdikleri mekandır. "Helâdan
gelmek" sözü, büyük veya küçük ihtiyacı
gidermekten kinayedir.
Ayet, guslün gerektiği
duruma ise, "veya kadınlara dokunduğunda"
ifadesi ile, işaret ediyor. Çünkü bu ince ifade, "cinsel
ilişkiyi" kinaye yoluyla anlatmada yeterlidir.
Bu durumlarda abdestsiz
veya gusülsüz kişi, -teyemmüm yapmadan- namaz kılamaz.
Teyemmümü ise, -hayvanın sırtında veya duvarda
bulunan tozlar bile olsa- temiz toprak adı verilebilen
şeyler ile yapılır. Eller toprağa vurulur,
sonra silkelenir, sonra eller yüze sürülür ve kollar
dirseklere kadar sıvazlanır. Yüz ve eller için bir
veya iki vuruş gerekir. Bu konu ihtilaflıdır.
Burada "kadınlara
dokunduğunuzda" ayetinin kastettiği anlam
çevresinde, fıkhî ihtilaflar söz konusudur. Bu mutlak
olarak "dokunma" mıdır yoksa, "cinsel
ilişki" midir?
Şehvetle veya
şehvet duymadan yapılan bütün dokunmalar buna dahil
midir? Bu sorularda fikir ayrılığına düşülmüştür.
Her hasta teyemmüm eder mi yoksa, sudan zarar görecek hasta mı
teyemmüm eder? sorusu da ihtilaflıdır. Soğuk su
varsa hastalık ve eziyet korkusu ile teyemmüm olur mu?
Tercih edilen görüşe göre "evet".
Ayetin sonunda şu
ifade yer alıyor:
"Allah'ın
istediği sizi zora koşmak değildir. Fakat O sizi
temizlemek ve size yönelik nimetini tamamlamak ister ki, şükredesiniz
diye.."
Temizlenmek -daha önce
de belirttiğimiz gibi- Allah ile buluşmada gerekli bir
durumdur. Bu ruh ve beden düzeyinde, abdest ve gusül gerçekleşir.
Teyemmüm ise, sadece bu temizliği sağlar. Su
bulunmaması veya suyun kullanılmasında zarara
uğranılması durumlarında, teyemmüm ile
temizlenme caizdir. Görüldüğü gibi, Allah, insanları
günaha sürüklemek onlara, zorluk yüklemek ve güç gelen
şeyleri teklif etmek istemez. O ancak, onları temizlemek,
bu temizlik ile üzerlerindeki nimetini tamamlamak onları,
nimetine şükretmeye -daha çok arttırması için-
yöneltmek diler. Bunlar, bu sağlam ve kolay sistemdeki fayda,
üstünlük, kolaylık ve gerçekliktir, pratikliktir.
Ardından, ayetin
önümüze serdiği abdest, gusül ve teyemmümün hikmeti ile
karşılaşıyoruz:
"Size yönelik
nimetini tamamlamak ister ki, şükredesiniz diye..."
Ayet bizi, İslâm'ın
duygular ve konularda aynı derecede gerçekleştirdiği
bütünlüğe götürüyor. Abdest ve gusül, sırf vücudun
temizlenmesi değildir. Çünkü böyle olsaydı; "Bedevi
arapları gibi bizim de bu işlemleri yapmamıza gerek
yoktur. Çünkü biz medeniyetin gereği olarak, banyoya
giriyor ve organlarımızı temizliyoruz"
diyenler haklı olurdu.
Bu işlemler, müslümanın
Rabbine yöneldiği tek bir ibadetde ve amelde (ruh ve beden
temizliğini) birleştirmek amacıyla, hizmet
etmektedir. Ruh temizliği daha ağır
basmaktadır. Çünkü su kullanılması mahzurlu
olduğunda, sadece daha ağır basan -yani ruh
temizliği için- bu yanının gerçekleştiği
teyemmüm yapılır. Bütün bunlardan öte bu din, her
durumu, tasvir ve şartlarda sağlam bir sisteme yönelten
ve hikmetini bütün bu durumlarda gerçekleştiren genel yöntemi
sebebiyle böyledir. Bu hikmeti, (herhangi bir durumda) ortadan
kalkar ve de değişikliğe uğrar.
Biz ilimsiz,
kılavuzsuz ve aydınlık bir kitap
olmaksızın fetva vermeden önce, bu inancın
gizliliklerini anlamaya ve Allah'a karşı bildiklerimiz
ve bilmediklerimizde aynı derecede edebli olmaya yönelelim.
(Bu durum, zekat ve mali vergilerde de böyledir. Mesele uzundur,
doyurucu tafsilat veremiyoruz. Bu konu ilerde yine gelecektir.)
Abdest veya gusül ile
temizlenmek mahsurlu olduğu, yada diğer zararlar söz
konusu olduğu zaman, namaz kılmak için teyemmüm almak
olayı, bizi, İslâm sisteminin namazın önündeki
tüm engelleri kaldırarak onun ikamesine ne kadar istekli
olduğunu göstermektedir.
Bu yargımız,
korku halinde kılınan namaz, hastalık halinde imkan
nisbetinde oturarak veya yatarak kılınan namaz gibi,
diğer hükümler de bağlantılıdır. Tüm
bu hükümler, namazın kılınmasına yönelik
isteğin derecesini ve sistemin insan üzerindeki eğitsel
amaçlarını gerçekleştirmek için, bu ibadete
yüklediği görevin sınırlarını ortaya
koymaktadır. Çünkü, Allah ile buluşmak ve huzurunda
durmak; derin tesirler yapmakta, en zor şartlarda. bile ihmal
edilmemekte ve müslüman bu duruşu, bu buluşması
sonucu, Rabbi ile olan buluşması arasına hiçbir
engel sokulmamaktadır. Hiçbir sebeple ertelenmemektedir.
Çünkü namaz, kalbin yakarışı, gölgelikte
istirahat ve buluşma sevincidir.
ADALETİN
DAYANDIĞI TEMEL NOKTA
Temizlenme hükümleri ve
daha önce geçen hükümlerin ardından iman edenler;
Allah'ın kendilerine olan iman nimeti ve onlarla
yaptığı dinleyip itaat etmek -İslâm'a bu `sözleşme'
ile girilir- sözleşmesi hatırlatılmakta.
Yanısıra Allah'tan korkmaları ve O'nun gönüllerde
olanı bildiği belirtilmekte: