4- Sana kendilerine nelerin helal kılındığını
soruyorlar. onlara de ki "Size temiz yiyecekler helal
kılındı. Allah'ın size
sağladığı bilgileri öğreterek
yetiştirdiğiniz eğitimli ev hayvanları sizin için
avladıkları hayvanları da yiyiniz ve üzerlerine
Allah'ın adını anınız. Allah'tan korkunuz.
Hiç kuşkusuz Allah'ın hesaplaşması çok
çabuktur. "
5- Bugün size temiz olan yiyecekler helal kılındı.
Kendilerine kitap verilenlerin yiyecekleri size ve sizin
yiyecekleriniz de onlara helâldir. İffetli ve hür mümin
kadınları -zinaya ve metreslik ilişkisine
başvurmaksızın- namuslu biçimde mehirlerini verdiğiniz
takdirde size helâldir. Kim iman etmeyi reddederse yaptığı
ameller boşa gitmiştir, o kimse ahirette hüsrana uğrayanlardan
olur.
Bu seçkin toplumun psikolojik durumunu tasvir ediyor:
İlkin yüce Allah'ın hitabıyla
karşılaşmanın mutluluğuyla
şereflenmeleri, sonra da, haram kılınmasından
korkarak kendilerine şüpheli görünen cahiliye dönemindeki
tüm davranışlardan kaçınıp, uzaklaşma
titizlikleri. Onlar bu yüzden bu yeni sistemin kabul ettiği
herşeyi öğrenebilmek için sorulara gerek duyuyorlar.
Bu dönemin tarihini inceleyenler, İslâm'ın
Arapların psikolojisinde gerçekleştirdiği bu büyük
değişikliği göreceklerdir. İslâm onları
şiddetle sarsıyor ve bütün cahili pisliklerden arındırıyor.
Cahiliyye bataklığında bulup zirvelere
ulaştırdığı müslümanlara yeniden doğduklarını
bildiriyor. Bunun yanısıra bu dini yaymanın güçlüğünü,
dirilişin büyüklüğünü, kaydedilen aşamanın
şahaneliğini ve nimetin bolluğunu hissettiriyor. Böylece
amaçları, kendilerine bu bol lütufları veren ilahî
sisteme uygun olsun ve ona aykırı davranmaktan kaçınsınlar.
Bütün cahiliye dönemindeki alışkanlıklarına
yönelik bu duyarlılık ve çekingenlik, bu derin
bilincin ve bu güçlü sarsıntının ürünüdür.
Bu yüzden, (haramları bildiren) ayeti işittikten hemen
sonra, Allah Rasulüne "... kendilerine neyin haram kılındığını"
soruyorlar.
Bunu henüz işlemeden önce, helal olduklarını
kesin olarak bilsinler diye soruyorlar. Onlara şu cevap
geliyor:
"De ki; size
temiz olan yiyecekler helal kılındı."
Bu üzerinde düşünmeyi hakeden bir cevap. Bu cevap,
onların duygularına şu gerçeği
nakşediyor:
Onlara
temiz şeyler haram
kılınmaz ve temiz şeylerden alıkoymazlar.
Çünkü tüm temiz şeyler onlara helaldir. Kendilerine
yalnızca pis şeyler haram
kılınmıştır.
Gerçekten, Allah'ın haram kıldığı
herşey, bozulmamış fıtratın psikolojik
olarak iğrendiği leş, kan, domuz eti gibi
şeyler yada mümin kalbin nefret ettiği, Allah'tan
başkası adına veya putlara kesilen adaklar veya
onların yanında bir çeşit kumar olan ok ve çekme
gibi şeylerdir.
Bu genellemenin ardından gelen bir ifade olan; "temiz
yiyecekler"e, özellikle bambaşka temiz türleri daha
eklenmektedir. Bunlar için eğitilip-yetiştirilmiş,
sahipleri tarafından avı nasıl
yakalıyacağı öğretilmiş,
yırtıcılardan doğan, şahin, pars, arslan
ve köpek benzeri av hayvanlarının tuttukları
avlardır:
"Allah'ın size söylediği bilgileri öğreterek
yetiştirdiğiniz eğitimli av hayvanlarının
sizin için avladıkları hayvanları da yiyiniz ve
üzerine Allah'ın adını anınız. Allah'tan
korkunuz. Hiç kuşkusuz Allah'ın hesaplaşması
çok çabuktur."
Bu av için eğitilip-yetiştirilmiş avcı
hayvanların yakaladıkları avların helal
olabilmesi; avcı hayvanların, avlarını,
sahipleri için tutmaları yani -açken ve sahipleri yanlarında
yokken kendileri için tuttukları dışında-
avlandığı sırada tuttuğu avını
iyice koruyup, ondan yememeleri şarttır. Eğer av
sırasında tuttuğu avın etinden yerse,
eğitilmemiş demektir. Bu durumda yakaladıkları
av, sahiplerinin değil kendilerinindir, dolayısıyla
bu avları, sahiplerine helal olmaz. Eğer
yakaladığı ve yediği avın büyük bir kısmını
bırakıp, henüz canlı iken sahibine getirse -söz
konusu av, kesilmesi ile helal olan bir hayvan bile olsa kesim ile
temiz olmaz.
Allah, müminlere, av hayvanlar ile onlara olan nimetini hatırlatıyor.
Onları, Allah'ın kendilerine
sağladığı bilgileri öğreterek
yetiştirmişlerdir. Allah, bu hayvanları, onlara
boyun eğdirmiş, kendilerine onları eğitme gücü
vermiştir. Ve nasıl eğiteceklerini de öğretmiştir.
Bu, Kur'an'ın eğitim yöntemini örnek alan;
bahsetmedik bir nokta, ortaya koymadık bir ayrıntı
bırakmayan hikmetli metodun özelliğini ifade eden bir bölümdür.
Hatta insanın gönlünde şu gerçeğin hissini
uyandırıyor. Bu, Allah'ın, herşeyi; evreni
yaratan, öğreten, onları insanlara boyun eğdiren
olduğu ve bütün erdemli davranışların, kazançların
nerede olursa olsun O'na döneceği gerçeğidir. Mümin
Allah'tan geldiğini, O'na döneceğini bir an bile
unutmaz. Herşey O'nun varlığı sebebiyle
vardır. Bütün nesneler ve olaylar O'nun gücündedir.
Mümin biran bile her güç durumunda, her ruhi bunalımında
ve kalkıştığı her işte Allah'ın,
ihsan ve yardımını göreceğinden şüpheye
düşmez. Bunların tümü, aslında Allah'ın
"terbiyeci" oluşu gerçeğine dayanır.
Allah, müminlere, avcı hayvanların
yakaladıkları avlar üzerine Allah'ın ismini
anmalarını, avcı hayvanları salarken bunu söylemelerini,
bu hayvanların avını pençeleri veya dişleri
ile öldürdüklerinde, onun kesilmiş gibi
olacağını, Allah'ın ismini, av keserken veya
avcı hayvanı avın üzerine salarken anmanın
yeterli olduğunu öğretiyor.
Sonra ayetin bitiminde onlara, Allah'tan ve çabuk hesaplaşmasından
korkmaları uyarısı yapıyor. Haram ve
helalın tümünü, mümini hayatındaki tüm niyet ve
amellerinin ekseni olan bu bilince bağlıyor.
Hayatın tümünü, Allah'ın, yüceliğini idrak
etmeye, gizli ve açıkta O'nun gözetiminde olduğunu
bilmeye dayandırıyor. "Allah'tan korkunuz. Hiç
kuşkusuz Allah'ın hesaplaşması çok çabuktur."
Helal olan yiyecekler açıklanırken, araya
evlenilmesi helal olan kadınlar konusu da ekleniyor.
"Bugün size temiz olan yiyecekler helal kılındı.
Kendilerine kitap verilenlerin yiyecekleri size ve sizin
yiyecekleriniz de onlara helaldir. İffetli ve hür mümin kadınlar
ile sizden önce kendilerine kitap verilenlerin hür ve iffetli ve
hür mümin kadınlar ile sizden önce kendilerine kitap
verilenlerin hür ve iffetli kadınları -zinaya ve
metreslik ilişkisine başvurmaksızın- namuslu
biçimde mehirlerini verdiğiniz takdirde size helâldir..."
Böylece helal yiyecek çeşitlerine, bir kez daha, ayet
ile de değiniliyor:
"Bugün size temiz olan yiyecekler helâl kılındı..."
İşaret ettiğimiz anlam teyit ediliyor ve
öncekiler ile yeni bahsedilen helal yiyecekler, temiz olmaları
noktasında birbirine bağlanıyor.
Burada, "İslâm yurdunda", müslüman toplum
arasında yaşıyan veya onlara zimmet ve ahd
bağı ile bağlanan Kitap Ehli'nden olan gayri müslimler
ile ilişkiler hakkında, İslâm hoşgörüsünün
aşamalarından biriyle daha
karşılaşmaktayız.
İslâm onlara, "dini hürriyet" verip, (izale
etmiyor) bırakmıyor.
İslâm onlara, "dini hürriyet" vermekle
yetinmiyor, İslâm toplumunda, köşesine çekilmiş
terk edilmiş olarak bırakmıyor. Onları, sevgi,
güzel muamele ve birlikte yaşama gibi sosyal ortaklık
havası ile kucaklıyor. Onların yiyeceklerini müslümanlara,
aynı şekilde müslümanların yiyeceklerini de
onlara helal kılıyor. (Birbirlerini ziyaret edip
konukları, birbirleriyle yiyip-içmeleri için. Sevgi ve
musamaha gölgesi altında gölgelenmesi için.) İffetli
kadınlarını müslümanlara helal (temiz) kılıyor.
Onların kadınlarını da, müslüman iffetli kadınlar
ile birlikte anıyor.
Bu, diğer din ve millet mensupları arasında,
sadece İslâm'ın mensuplarının hissettiği
musamahadır. Hristiyan katolikler, yine hristiyan olan
ortodoks protestan yada Maruni'lerle nikahlanmada güçlük çıkarırlar.
Onlara göre inancı gevşek olanlardan başkası
buna yeltenmez.
Böylece, İslâm'ın evrensel bir toplum
oluşturma yolunda müsamahakar davranan tek sistem olduğu,
müslümanlar ile kitap sahibi dinlerin mensupları
arasında bir tecride başvurulmadığı,
İslâm toplumunun bayrağı altında yaşayan
değişik inanç mensupları arasına -özellikle
ilişkiler ve gidişattan- engeller
konulmadığı ortaya çıkmaktadır. (Dostluk
ve yardımlaşma meselesinin hükmü ise, -sûrenin akışı
içerisinde geleceği gibi- ayrıdır.) Ehl-i
Kitab'ın iffetli kadınların helal olma
şartı, iffetli mümin kadınlarla evlenme
şartıyla aynıdır.
"Sizden önce kendilerine kitap verilenlerin hür ve
iffetli kadınları, zinaya ve metreslik ilişkisine
başvurmaksızın namuslu biçimde mehirlerini verdiğiniz
takdirde size helaldir."
Bu şart ise, -kocanın karısını o
sayede koruyup, gözettiği- dini nikah yapma amacıyla
mehir verilmesinden ibarettir. Bu mal (mehir), fuhuş ve
metres tutma yolunda verilmiş değildir.
Fuhuş, kadının her erkeğin olması,
metres tutma ise, özel bir erkeğin kadından
nikahsız faydalanmasıdır. Bu her iki yol da
(İslâm, onları temizleyip-paklamadan,
bataklıklardan zirvelere ulaştırmadan önce)
cahiliye araplarında yaygın olup, cahili toplumun
benimsediği şeylerdi.
Bu hükümleri şiddetli bir tehdit izlemektedir:
"...
Kim iman etmeyi reddederse yaptığı ameller
boşa gitmiştir. O kimse ahirette hüsrana uğrayanlardan
olur."
Tüm bu hükümler, iman ile ilişkilendirilmekte,
imanın kendisi veya delili oldukları sonucuna
varılmaktadır.
Onlardan döneklik edenler, imanı inkar etmiş,
`perdelemiş', örtmüş olur. İmanı inkar
edenin ise, ameli, boşa gider ve kabul edilmeyerek geri
çevrilir. Ayetteki "boşa gider" (Habate) kelimesi,
hayvanın zehirli otlakta otlayıp ölmesini ifade eder.
O, batıl amelin gerçeklerini somutlaştırmaktadır.
Zehirlenip şişerek telef olan hayvan gibi, amel de,
telef olur, izi bile kalmaz. Dünyadaki amelinin boşa gitmesi
ve batıl olması ötesinde ahirette de perişan olur.
Bu şiddetli ve korkunç tehdit, yiyecekler ve nikah
konusundaki helal ve haramlara ilişkin şer'î hükmün
peşi sıra gelmektedir. Bu da, bu sistemin parçalarının
birbirine bağlılığına ve her parçasının
kendisine aykırı davranmasının hoş görülmediği
ve küçük-büyük hiçbir muhalefetinin kabul edilmediği
"din" olduğunu göstermektedir.
Yiyecek ve kadınların temiz olanlarından söz
edildikten hemen sonra, namaz ve namaz için temizlenme
hükümleri gelmektedir.