22- Kim güzel davranarak kendini Allah'a teslim ederse, o en
sağlam kulba
yapışmıştır. Sonunda bütün işler
Allah'a döner.
Sözü edilen, iyi amel ve davranış içinde Allah'a
mutlak teslimiyettir. Tam anlamı ile teslimiyet.
Allah'ın kaderinin hak olduğu konusunda iç rahatlığı
içinde olma. Allah'ın rahmetine güven duyarak, gözetileceği
inancıyla sevinerek, sevinç ve esenlik veren gönül hoşluğuyla
Allah'ın buyrukları ve direktiflerine esnemeksizin
icabet... Bu tutumların hepsi kişinin yüzünü Allah'a
teslim ettiğini belirtir. Yüz ise insanın en
saygın organıdır. "Kim güzel davranarak
kendini Allah'a teslim ederse, o en sağlam kulba
yapışmıştır." Sevinçli veya sıkıntılı
durumlarda tutunan yüzüstü bırakmayan,
fırtınalar, dalgalar arasında karanlık gecede
zorlu korkulu yolda tutunanın yolunu kaybetmediği
kopmayan güçsüzleşmeyen kulp!
O sağlam kulp; Allah'a teslim olmuş mü'minlerle
Rabb'leri arasındaki kararlı sağlam sarsılmaz
bağlantı olup Allah'ın takdiri ile gelen
karşısında yaşanan iç rahatlığıdır.
O iç rahatlığı ki, olayları göğüslemede
nefsin dizginliğini ve kararlılığını
korur; sevinç anında şımarmayıp sevinci
hazmetmesini, sıkıntı anında küçülmemesini,
beklenmedik anlarda ve iman yolundaki zorluklarla oraya buraya
serpilmiş engeller karşısında
sarsılmamasını sağlar.
Kuşkusuz yolculuk uzun, meşakkatli ve tehlikelerle
doludur. Onda varlıklılığın tehlikesi,
yoksulluk ve sıkıntıya düşmenin tehlikesinden
daha az, sevinçliliğin tehlikesi de
sıkıntılılığın tehlikesinden
daha önemsiz değildir. Güçsüzleşmez dayanak ve
kopmaz kulba olan ihtiyaç sürekli ve önemli bir ihtiyaçtır.
Güçlü kulp, islâmın Allah'a bağlayan kulbu olup ona
ihsan ve teslimiyetle tutunulur: "Sonunda bütün işler
Allah'a döner." Dönüş ve varış
O'nadır. Dolayısıyla doğru olan, insanın
başlangıçtan itibaren özünü Allah'a teslim etmesi,
güven, hidayet, ışık içeren, O'na giden bir yol
tutmasıdır...
23- Kim de inkâr ederse onun inkârı seni üzmesin; onların
dönüşü bizedir. O zaman yaptıklarını
kendilerine haber veririz. Allah kalplerde olanı şüphesiz
bilir.
24- Onlara biraz geçim sağlar, sonra ağır bir
azaba sürükleriz.
Özünü Allah'a teslim edip iyilik işleyenin akibeti, o
nankörlük eden ve hayatın zevklerinin
aldattığının akibeti de bu. Onun dünyada ulaşabileceği
son nokta, Resulullah ve mü'minlerin gözünde önemsizlik sınırını
aşmayacaktır. "Kim de inkâr ederse onun inkârı
seni üzmesin." Onun durumunun senin üzülmeni, gamlanmanı
gerektirecek kadar önemi yoktur. Diğer konularda da onun
ulaşabileceği durumunu önemsizleştirmenin ötesine
geçmez. O ettiğiyle yakalanmış, Allah'ın kabzası
içindedir. Kurtulası değildir. Allah onun ettiğini
ve göğsünde gizlediği niyetlerini bilmektedir: "Onların
dönüşü bizedir. O zaman yaptıklarını
kendilerine haber veririz. Allah kalplerde olanı şüphesiz
bilir. Onlara biraz geçim sağlar." Ardından
gelen cezalandırma korkunçtur. O, cezaya itilmiş, korunacak
güçten de yoksundur: "Sonra ağır bir azaba sürükleriz."
Azabın kabalıkla nitelenmesi onu devleştiriyor,
zorla sürme deyimi de, kâfirin savunamazlık veya mazeret gösteremezlik
içinde karşılaşmaya çalıştığı
korkunç azabın etkinliğini ortaya koymaktadır. Bu
duruma düşen nerede, özünü Allah'a teslim edip en sağlam
kulba tutunan ve sonunda iç rahatlığı, dingin
psikolojik içinde Rabb'ine varacak olan nerede.
MÜŞRİKLERE YİNE SOR
Ardından onları, varlıkla karşı
karşıya geldiğinde varlık ve aynı
ölçüde varlığın fıtratında saklı
gerçeği itiraftan kaçış bulamayan
yapılarının mantığı önünde
durduruyor. Fakat onlar fıtratının gösterdiği
yoldan sapıyor, onun dengeli sağlam mantığını
görmezlikten geliyorlar.