16- Lokman: "Oğulcuğum! Yaptığın
iyi veya kötü iş, bir hardal tanesi
ağırlığınca olsa ve bu bir kayanın içinde,
göklerde veya yerde bulunsa, yine de Allah onu karşına
getirir. Doğrusu Allah lâtiftir, haberdardır.
17- Oğulcuğum namazı kıl, iyiliği
emret, kötülükten vazgeçmeye çalış ve
başına gelene sabret. Çünkü bunlar yapılması
gereken işlerdir.
Allah'ın bilgisinin duyarlılığı ve
kapsamı, kudreti ve ahiretteki yargılamanın
duyarlılığı ile oradaki değerlendirimin
adilliğinin soyut olarak tanımlanması, bu somut
tanımlamanın ulaştığı etkinliğe
ulaşamamaktadır. Kur'an'ın derin vurgulu, görevini
yumuşakça yerine getiren erişilmez yönteminin
üstünlüğü işte budur. "Bir hardal tanesi"
küçük önemsiz ve ne ağırlığı var, ne
de değeri: "Bir kayanın içinde" sert bir yığın
içinde, ne görünür ne ulaşılır: "Göklerde"
büyük yıldızların, yüzen bir nokta veya
şaşkın bir zerre olarak göründükleri, şu
geniş ürperti veren yapıda veya taşı
toprağı arasında kaybolmuş görünmez durumda "veya
yerde bulunsa, yine de Allah onu karşına getirir." Bilgisi
ona ulaşır, kudreti onu başıboş
bırakmaz... "Doğrusu Allah lâtiftir, haberdardır."
İnceliklere ulaşan konuyu dolaylı olarak veren,
sahneye uygun bir değerlendirme.
İnsan hayali, Allah'ın bilgisinin rahatça izlediği
bu hardal tanesini o geniş derin gizlenme yerlerinde, kalbi
huşu içinde, erişilmezlerin gizliliklerini haber alan lâtif
Allah'a dönünceye kadar kavuşturmayı sürdürüyor.
Sonuçta bu inanç yöntemi sayesinde Kur'an'ın kalbe
yerleşmesini istediği gerçek yerine yerleşiyor.
Konu Lokman'ın oğluna öğüt verirken
söylediklerinin aktarımında ilerlerken, bir de
bakıyoruz ortaksız Allah'a iman
yaşanacağı konusunda aklın kuşku
duymadığı ahirete kesin inanç ve hardal tanesi ağırlığında
da olsa hiçbir şeyi gözden kaçırılmadan
hesaplanıp verilecek ahiretteki
karşılığın adilliğine güvenin insanın
iç dünyasında yer etmesinin ardından, ara ara
inancın gerektirdiği adımları da
atmaktadır... Bir sonraki adım ise; namazla Allah'a yönelme,
Allah'a çağırmak için insanlara yönelme ve davetin
geçireceği, karşılaşılması kaçınılmaz
olan sorumluluk ve zorluklara sabırdır!
"Oğulcuğum namazı kıl, iyiliği
emret, kötülükten vazgeçmeye çalış ve
başına gelene sabret. Çünkü bunlar yapılması
gereken işlerdir."
Akidenin çizilmiş yolu işte budur... Allah'ın
bir bilinmesi, gözetiminin hissedilmesi, O'nun katındakinin
istenmesi, adaletine güvenme, cezasından korkma ve
ardından insanları davete, durumlarının düzeltilmesine
ve iyiliği emredip, kötülükten alıkoymaya geçiş.
Tüm bunlardan önce kötülükle savaş için özgün azıkla
azıklanma. Allah'a kulluk ve namazla O'na yönelme azığıyla.
Ardından, nefislerin eğilip bükülmesi (kaypaklığı)
kalplerin yoldan çıkışı ve yüz çevirmesi
ellerin, dillerin kötülükle uzanması ve gerektiğinde
mal ve canla denenme türünden Allah a çağıranın
karşılaşacağı durumlara karşı
direnme..." "Çünkü bunlar yapılması
gereken işlerdir." Ayette yer alan "azm el-umur"
yapılması kararlaştırıldıktan sonra,
kendileri konusunda tereddüde götürecek yolların
kapatıldığı işler anlamınadır.
Bu noktada Lokman Kur'an'ın verdiği vasiyetinde,
Allah'a davet edenin edebine geçiyor. Hayra çağırma;
insanlara üstünlük taslamayı ve hayra yönlendirme adına
onlara tepeden bakmayı geçerli kılmaz. Hayra çağırmada
durum bu olunca, hayra çağırmadan onlara üstünlük
taslama, tepeden bakma, doğal olarak daha çirkin olacaktır: