4- Sizin işiniz çeşit
çeşittir,
5- Kim verir korunursa,
6- ve en güzel sözü doğrularsa,
7- Onu en kolay
başarıya ulaştırırız.
8- Fakat kim cimrilik
eder, kendini zengin görüp kendisini Allah'tan müstağni
sayarsa,
9- Ve en güzel sözü de
yalanlarsa,
10- Biz de onu en zora
yöneltiriz.
11- Çukura düştüğü
zaman malı ona hiçbir fayda sağlamaz.
12- Doğru yola
iletmek bize aittir.
13- Şüphesiz ahiret
de dünya da bize aittir.
14- Ben sizi alev saçan
bir ateşe karşı uyardım.
15- Ona ancak bedbaht
kimse girer.
16- O ki yalanladı
ve döndü.
17- En çok korkan ondan
uzak tutulur.
18- O ki malını
Allah rızası için vererek arınır, yücelir.
19- O yaptığı
iyiliği birinden karşılık görmek için yapmaz.
20- Ancak yüce Rabbinin
hoşnutluğunu gözeterek yapar.
21- Elbette kendisi de hoşnut
olacaktır.
Gerçekten sizin uğraşılarınız
değişik değişiktir. Gerçek yapısı açısından
birbirinden ayrıdır. Nedenleri değişik, yönleri
değişiktir. Ve sonuçları da değişiktir...
Yeryüzünde insanların karakterleri ve huyları
değişik değişiktir. Eğilim ve
arzuları, düşünce yapıları, değer
verdikleri şeyler hep ayrı ayrıdır. Hatta
insanların herbiri özel bir gezegen de yaşayan
apayrı bir alemdir sanki...
Bu bir gerçektir. Ama
bir başka gerçek daha vardır. Bütün insan topluluklarını
kuşatan, birbirinden farklı dünyalara sahip şu
insanların tümünü kucaklayan, onları iki demette
toplayan ve iki genel sancak altında, karşıt iki
safta bir araya getiren kısa bir gerçek daha vardır.
Bunlar, "Kim verir korunursa, ve en güzel sözü doğrularsa."
... "Kim cimrilik eder, kendini zengin görüp kendisini
Allah'tan müstağni sayarsa ve en güzel sözü de yalanlarsa."
dır.
Kim de malını
ve canını vermez cimrilik ederse, yüce Allah'tan ve
O'nun getirmiş olduğu doğru yoldan yüz çevirir
kabul etmezse ve bu "en güzel"i yalanlarsa...
İşte çeşit
çeşit insanların, değişik değişik
eğilimlerin, çeşit çeşit sistemlerin birbirine
benzemeyen hedeflerin buluştuğu iki ayrı dizidir
bunlar. Bu dizilerden her birinin bu dünya hayatında
izlediği bir yol vardır. Herbirinin gittiği yolda
kendine ait başarısı vardır. "Kim
verir korunursa, ve en güzel sözü doğrularsa onu en kolay
başarıya ulaştırırız."
Veren, korkup
sakınan, en güzeli doğrulayan kimse ruhunu temizlemek
ve onu doğru yola iletmek için yapabileceğini sonuna
kadar yapmış demektir. İşte bu kişi o
zaman yüce Allah'ın yardımını kendi iradesi
ve dilemesi ile üstüne almış olduğu ve nasib
edeceği başarısını hak eder. Bu
başarı olmazsa insan bir hiçtir ve hiçbir şeyi
yapamaz.
Yüce Allah'ın en
kolayı elde etmeye başarılı
kıldığı kimse, hedefe ulaşmış
demektir. Kolaylıkla, yumuşaklıkla ve sükunetle
ulaşmış demektir... Henüz şu yeryüzünde
iken ve kolaylık içinde yaşarken ulaşmış
demektir. Kolaylık bu kişinin içinden kaynar
çevresinde neler varsa, kimler varsa tümünün üzerine seller
gibi boşalır. Adımlarını kolay atar,
yolunda kolay yürür, tüm işleri ele almasında bir
kolaylık vardır. Gerek toplu gerek parça parça tüm işlerin
de sakin ve güvenli bir başarı vardır. Bu içinde
herşeyi bulunduran bir derecedir. Çünkü bunu elde eden kişi,
Rabbinin Resulüne verdiği söze onunla birlikte katılır.
"Ve seni kolay olana başarılı
kılarız." (A`la 8)
"Fakat kim cimrilik
eder, kendini zengin görüp kendisini Allah'tan müstağni
sayarsa ve en güzel sözü de yalanlarsa, biz de onu en zora
yöneltiriz. Çukura düştüğü zaman malı ona hiçbir
fayda sağlamaz."
Canını ve
malını vermeyip cimrilik eden, Rabbinden ve onun
doğru yolundan yüz çeviren, Rabbinin çağrısını
ve öğretisini yalanlayan kimse kendini
sapıklığa atma konusunda yapabileceğini en
sonuna kadar yapmış demektir. Böyle birisi yüce Allah'ın
her şeyi kendisine zorlaştırmasını hak
etmiştir, dolayısı ile yüce Allah onu en zora
yöneltir. Ona güçsüzlük ve eksiklik verir, her türlü kolaylıktan
mahrum eder. Attığı her adımı zorluk ve
sıkıntı kaynağı kılar. Bu yüzden
her ne kadar kurtuluş yolunda yürüdüğünü zannetse
de o doğru yoldan sapmış ve bedbahtlık yolunu
tutmuş demektir. Ayağı sürçer, bu sürçmeden
kendisini yüce Allah'ın yolundan ve O'nun
hoşnutluğundan uzaklaştıran başka bir sürçme
ile korunmaya çalışır. Sürçmelerin ve sapmaların
sonunda ayağı kayıp düştüğü ve yere yıkıldığı
zaman cimrilik edip vermediği, kendisini Allah'tan ve O'nun
doğru yolundan uzaklaştırdığı
malı ona bir yarar sağlamayacaktır. "Çukura
düştüğü zaman malı ona hiçbir fayda sağlamaz."
Kötülüğün ve günahın kolayca işleyebilmesi, bu
kişinin dünyada kurtuluşa erse de başarı
sağlasa da, ona zorluğun sağlanması
anlamına gelir... Cehennemden daha zor bir şey olur mu
hiç? Cehennem, zorluğun ta kendisidir.
Böylece surenin birinci
bölümü son buluyor. Bu bölümde her yerdeki ve her çağdaki
insan topluluklarına iki yol ve iki sistem gösterilmiştir.
insanların renkleri ve biçimleri ne kadar çeşitli ve
ne kadar çok olursa olsun, aslında onların iki grup ve
iki sancak oldukları belli olmuştur. Herkesin yapmak
istediği şeye ulaştığını ve yüce
Allah'ın da herkese ister kolaylık ister zorluk olsun seçtiği
yolu kolaylaştırdığı
anlaşılmıştır.
İkinci bölümde ise
yüce Allah, her iki grubun akıbetinden söz etmektedir.
Kolaylığın ve zorluğun verildiği her iki
zümrenin, sonunda akıbetlerini gözler önüne sermektedir.
Her şeyden önce de bu gruplardan her birinin karşılaştığı
ödül ve cezanın kesin ve kaçınılmaz olduğu
ve bunun ayrıca adalet ve hak ölçüleri içinde olduğunu
belirtmektedir. Çünkü yüce Allah insanlara doğru yolu açıklamış
ve onları yakıp kavuran ateşle korkutmuştur.
Yüce Allah -kullarına
bir ihsan ve rahmet olarak- doğru yolu insanların
fıtratına ve bilinçlerine açıklamayı kendi
üzerine almıştır. Ve yine doğru yolu
insanlara peygamberlerle peygamberlerin mesajları ile ve
deliller aracılığı ile açıklamayı
kendisi üstlenmiştir. Böylece kimsenin elinde sığınacağı
bahane kalmasın ve hiç kimseye zulmedilmesin diye bizzat
kendisi üstlenmiştir. "Doğru
yola iletmek bize aittir."
Değinilen ikinci
nokta ise, insanları kuşatan hakimiyet gerçeğinin
kesin bir dil ile açıklanmasıdır.
İnsanların bu hakimiyetten kurtulacak bir
sığınağı bulamayacaklarının
belirtilmesidir. "Şüphesiz ahiret de dünya da bize
aittir." Yüce Allah'tan uzaklara gitmek isteyenler
nereye gidebilirler?
Yüce Allah, kullarına
doğru yolu göstermesinin, ahiretin, ceza ve amel yurdu olan
dünyanın sahibi olmasının bir uzantısı
olarak, onları korkuttuğunu ve
sakındırdığını
hatırlatıyor ve açıklıyor: "Ben sizi
alev saçan bir ateşe karşı uyardım."
Tutuşturulmuş bir ateşe karşı
uyardım. Tutuşturulmuş bu ateşe "ancak
bedbaht kimseler girer." Tüm kulların en
bedbahtı girer ona. Ateşe girmekten öte bir bahtsızlık
olur mu? Sonra da yüce Allah o en bahtsız kimsenin kim
olduğunu açıklıyor. Bu en bedbaht kişi "Yalanlayan
ve dönen kişidir." islam davasını
yalanlayan ve ondan yüz çeviren kimsedir. Evet bu zavallı
insan, doğru yoldan ve yüce Allah'ın tıpkı
kendisine istekle gelenlere vaadde bulunduğu gibi insanlara,
doğru yola ersinler diye yaptığı çağrıdan
yüz çeviren kimsedir.
"En çok korkan
ondan uzak tutulur." Bu
kişi en bahtsız insana karşılık en
mutlu olan kişidir. Sonra yüce Allah en çok sakınan
kimsenin de kim olduğunu açıklıyor. Bu kimse "malını
Allah rızası için vererek arınan yücelendir."
Malını, harcamaları ile temizlenmek için veren
kimsedir. Yoksa gösteriş yapmak ve üstünlük taslamak
için veren değildir. Bu kişi, malını gönüllü
olarak harcar ne yapılan iyiliklere karşılık
vermek için ve ne de kimseden teşekkür almak için harcar.
Yalnız ve yalnız Rabbinin
bağışını, O'nun eşsiz
hoşnutluğunu elde etmek için harcar.
"O yaptığı
iyiliği birinden karşılık görmek için
yapmaz. Ancak yüce Rabbinin hoşnutluğunu gözeterek
yapar."
Sonra ne olacak?
Temizlenmek ve yüce Rabbinin rızasını kazanmak için
malını veren, şu çok sakınan kişiyi
neler beklemektedir? Burada Kur'an'ın mü'min ruhlara
bildirdiği mükafat Hayret verici, hiç beklenmeyen ve alışılmamış
bir mükafattır.
"Elbette kendisi de
hoşnut olacaktır."
Bu çok korkan mü'minin
kalbine dolan hoşnutluktur. Ruhunu bürüyen hoşnutluktur.
Bütün benliğine seller gibi boşalan hoşnutluktur.
Tüm benliğini dolduran hoşnutluktur. Hayatında
meltem gibi esen de hoşnutluktur.
Bu ne büyük bir
mükafat ve ne büyük bir nimet! "Elbette
kendisi de hoşnut olacaktır."
Dininden hoşnut
olacak, Rabbinden hoşnut olacak... Kaderinden hoşnut
olacak... Nasibinden hoşnut olacak...
Sıkıntıda ve rahatlıkta bulduğu
şeylerden hoşnut olacak. Zenginlikten ve fakirlikten,
kolaylıktan ve zorluktan, bolluktan ve darlıktan
hoşnut olacaktır. Hoşnut olacak endişeye
kapılmayacaktır, sıkılmayacak acele etmeyecek,
omuzladığı yükü ağır görmeyecek,
hedefi uzak görmeyecektir. Kuşkusuz bu hoşnutluk her mükafattan
daha büyük olan en büyük mükafattır. Bu hoşnutluk
canını ve malını verenlerin, temizlenmek için
verenlerin, çok yüce Rabblerinin hoşnutluğunu elde
etmek için harcayanların, hak ettikleri bir mükafattır.
Bu mükafatı ancak Allah verir. Kendisine candan ve samimi
olan, kendisinden başka hiçbir kimseyi görmeyen kalplere
oluk oluk akıttığı bir mükafattır bu. "Elbette
kendisi de hoşnut olacaktır." Hoşnut
olacaktır, çünkü bedelini vermiştir. Vereceğini
vermiştir.
Bu, tam anlamı ile
yerinde bir sürprizdir. Ancak bu mükafat, temizlenmek için malını
veren ve gördüğü iyiliğe diyet borcunu ödemek âmâcı
ile yanında mal bulundurmayan ama sadece Rabbinin
hoşnutluğunu kazanmak için çalışan en çok
korkan kimselerin ulaştıkları dereceye ulaşan
kimseler için beklenen ve onlara sürpriz olmayan bir sonuçtur.
Ve "Elbette
kendisi de hoşnut olacaktır."