O |
Kehf
|
O |
|
78- O kulumuz, Musa'ya dedi ki; "Bu olay, birbirimizden
ayrılmamızın sebebidir. Şimdi sana
sabırla karşılayamadığın
olayların nedenlerini açıklayacağım.
Buraya kadar Hz. Musa ve surenin akışı içinde
hikâyeyi izleyen bizler, kendimizi izleyen ve sırrını
bilmediğimiz sürpriz gelişmeler
karşısında buluyoruz. Hikâyeyi izleyen bizlerin
durumu tıpkı Hz. Musa'nın durumu gibidir. Üstelik
biz bu tür garip davranışlarda bulunan adamın kim
olduğunu bile bilmiyoruz. Bizi saran kapalı havayı
tamamlamak için Kur'an-ı Kerim adamın ismini açıklamıyor.
Hem ismin ne önemi var ki. Bu adamın yüce ilahi hikmeti
temsil etmesi isteniyor. İlahi hikmette ise, yakın sonuçlara,
bilinen önermelere yer yoktur. Tam tersine ortaya çıkan
sonuçlar, görme kapasitesi sınırlı olan gözlerin
göremediği uzak hedeflere göre değerlendirilir. Bu yüzden
adamın adının anılmış olmaması,
temsil ettiği manevi kişiliğe uygun düşmektedir.
Daha baştan itibaren görünmez, gaybi güçler hikâyede
etkin rol oynuyorlar. Örneğin Hz. Musa kendisi ile görüştürüleceği
vadedilen bu adamla buluşmak amacı ile yoluna devam
ediyor. Ama genç arkadaşı azıklarını
kayalıklı yerde unutuyor. Sanki geri dönmeleri için
unutmuş gibi. Geri döndüklerinde sözü edilen adamla karşılaşıyorlar.
Şayet yollarına devam etselerdi; eğer ilahi takdir
tekrar geri dönmelerini öngörmeseydi adamla karşılaşamayacaklardı.
Görüldüğü gibi hikâyeye egemen olan hava bütünüyle
kapalı ve bilinmezliklerle dolu bir havadır. Bu yüzden
ayetlerin akışı içinde adamın adı da
gizli ve kapalı kalıyor.
Sonra yavaş yavaş sır ortaya çıkıyor...
79- O gemi var ya, yoksul deniz işçilerinin malı idi.
Onda bir kusur meydana getirmek istedim. Çünkü bu denizcileri,
rastladığı her sağlam gemiye zorla el koyan
bir hükümdar kovalıyordu.
Bu kusur sayesinde gemi zalim hükümdarın eline geçmekten
kurtuldu. Gemiye verilen bu küçük zarar; sağlam
kalması durumunda başına gelecek olan ve
gaybın perdesi altında saklı bulunan büyük zarara
karşı koruyuculuk işlevi görmüştür.
80- O delikanlıya gelince, onun ana-babası mü'min
kimselerdi. Onları azgınlığa ve kâfirliğe
sürüklemesinden çekindik.
81- İstedik ki, Rabb'leri onlara o delikanlıdan daha
temiz ve daha iyiliksever bir evlat bağışlasın.
Şu anda ve görüldüğü kadarıyla
öldürülmeyi haketmeyen bu delikanlının gerçek
karakteri üzerindeki gayb perdesi kalkıyor ve her yönüyle
bu bilge kulun gözlerinin önüne seriliyor. Delikanlının
özü itibariyle kâfir ve azgın bir karaktere sahip
olduğu ortaya çıkıyor. Küfür ve azgınlığın
tohumları içine ekilmiştir. Bu tohumlar gün geçtikçe
kökleşiyor, davranışlarına yansıyor...
Şayet yaşasaydı, kâfirliği ve
azgınlığı ile mü'min ana-babasını
zor durumda bırakacaktı. Kendisine yönelik sevgilerinin
etkisiyle onları, kendi yolunu izlemeye zorlayacaktı.
İşte bu yüzden yüce Allah, kâfir ve azgın bir
karaktere sahip olan bu delikanlımın öldürülmesini,
ayrıca onun yerine daha iyi ve anne-babasına
karşı daha merhametli bir evladın
bahşedilmesini diledi. Ve bu bilge kulunun da o
delikanlıyı öldürmesini istedi.
Şayet mesele, dış görünüşe göre değerlendirme
yapan insanın bilgisine bırakılmış
olsaydı, sadece çocuğun o durumu onu ilgilendirecekti.
Dolayısıyla yasal olarak öldürülmesini gerektirecek
bir suç işlemediği için elinde çocuğun aleyhinde
kullanabileceği bir gerekçe olmayacaktı. Yüce
Allah'dan ve yüce Allah'ın kendi tekelinde olan gayba
ilişkin bir kısım bilgi öğrettiği kimi
kullarından başka hiçbir kimse, herhangi bir insanın
gaybın bilinmezlikleri arasında yeralan bir özelliği
hakkında karar veremez. Yine hiçbir kimse bu bilgiye
dayanarak şeriatın verdiği hükümden farklı
bir hüküm ortaya koyamaz. Şu kadarı var ki, yüce
Allah'ın emri, sonsuz gayba ilişkin bilgisine
dayanır.
|
|
O |
|
O |
|