O |
Kehf
|
O |
|
72- O kulumuz Musa'ya "Ben sana, benimle beraber olmaya
katlanamazsın dememiş miydim?" dedi.
Hz. Musa unutkanlığını ileri sürerek
özür diliyor; adamdan özrünü kabul etmesini, hemen azarlayıp
vazgeçmemesini, verdiği sözü hatırlatmamasını
istiyor:
73- Musa; ' `Unutkanlığım yüzünden beni
azarlama ve bilginden yararlanma konusunda bana zorluk çıkarma"
dedi.
Adam Hz. Musa'nın özürünü kabul ediyor. Böylece
kendimizi ikinci sahnenin karşısında buluyoruz:
74- Yine yola koyuldular. Bir .süre sonra bir genç ile karşılaştılar.
O kulumuz, delikanlıyı öldürdü. Musa; "Bir cana
karşılık olmaksızın masum bir cana
mı kıydın? Gerçekten çok kötü bir iş
yaptın " dedi.
Birinci davranışı; gemide delik açması,
dolayısıyla yolcuların boğulma ihtimali idi.
Bu ise düpedüz adam öldürmektir. Hem de bilerek öldürmek,
sadece bir ihtimal değil... Kuşkusuz bu, büyük bir
cürümdür. Söz vermiş olduğu
hatırlatılmasına rağmen Hz. Musa, bu olay
karşısında da kendisini tutamıyor,
sabredemiyor:
"Musa; "Bir cana karşılık
olmaksızın masum bir cana mı kıydın? Gerçekten
çok kötü bir iş yaptın" dedi."
Bu sefer unutmuş ya da söz verdiğini bilmiyor
değildir. Bilinçli davranıyor, meydana gelişine
katlanamadığı ve hiçbir sebeple izah edemediği
bu kötü işe karşı çıkıyor. Çünkü
ona göre delikanlı suçsuzdur. Öldürülmesini gerektirecek
bir suç işlemiş değildir. Kaldı ki henüz
erginlik çağına erişmediği için yaptıklarından
sorumlu da tutulamazdı.
Bir kez daha o bilge kul, Hz. Musa'ya koştuğu
şartı, verdiği sözü ve birincisinde söylediği;
üstüste deneyimlerin doğruladığı sözü hatırlatıyor:
75- O kulumuz Musa`ya; "Ben sana benimle beraber olmaya
katlanamazsın dememiş miydim?' dedi.
Bu sefer özellikle belirterek "Sana
dememiş miydim" diyor.
"Sàna" yani açık-seçik ve kesin bir ifadeyle
sana söyledim. Buna rağmen ikna olmadın,
beraberliğimizi sürdürmemizi istedin, ileri sürdüğüm
şartı kabul ettin.
Musa kendine geliyor ve iki kere sözünü tutmadığını,
yapılan uyarılardan, etraflıca düşünüp ona
göre davranmasına ilişkin hatırlatmalardan sonra
vaadi ni unutmuş
olduğunu hatırlıyor. Bu yüzden kendi kendine kızıyor,
bağlayıcı bir karar olarak önündeki yolları
kapatıyor ve bunu kendisi için son fırsat olarak
değerlendiriyor:
76- Musa; "Eğer sana bir daha bir şey sorarsam
artık benimle arkadaşlık etme, o zaman seni mazur görürüm
" dedi.
Surenin akışı devam ediyor ve bu kez kendimizi
hikâyenin üçüncü sahnesinin karşısında
buluyoruz:
77- Yine yola koyuldular. Bir süre sonra bir köye vardılar.
Köylüden yemek istediler, fakat ağırlanma istekleri
reddedildi. Az sonra yıkılmaya yüz tutmuş bir
duvarla karşılaştılar. O kulumuz, eğri
duvarı doğrulttu. Musa ona `Eğer isteseydin bu
yaptığın işe karşılık bir
ücret alabilirdin' dedi.
İkisi de acıkmış. Bu sırada açları
doyurmayan, misafir kabul etmeyen cimri bir köyden geçiyorlardı.
Bir süre sonra yıkılmak üzere olan eğik bir
duvarla karşılaşırlar. Ayet, duvara
canlılar gibi irade ve hayat özelliklerini yakıştırıyor
ve "yıkılmak istiyor" anlamında "yıkılmaya
yüz tutmuş" ifadesini kullanıyor. İşte
bu tuhaf adam, hiçbir karşılık beklemeden
yıkılmaya yüz tutmuş bu duvarı
doğrultmakla uğraşıyor.
Hz. Musa, adamın tavrındaki çelişkiyi
farkediyor. Aç oldukları halde kendilerine yiyecek vermeyen,
kendilerini misafir etmekten kaçınan bir köyde, bu adamı
yıkılmaya yüz tutmuş bir duvarı
doğrultmaya iten etken ne olabilir? En azından buna
karşılık yiyecek almalarını
sağlayacak bir ücret istemesi gerekmez miydi?
"Musa ona; `Eğer isteseydin bu
yaptığın işe karşılık bir
ücret alabilirdin' dedi."
Musa'nın bu sözü beraberliğin sonu oluyor.
Artık Musa'nın ileri sürebilecek bir mazereti, dolayısıyla
da adamla arkadaşlığını sürdürmesine
imkân kalmıyor:
|
|
O |
|
O |
|