54- Biz bu Kur'an'da insanlara her türlü örneği verdik.
Fakat insan, tartışmaya son derece düşkün bir
varlıktır.
Surenin akışı bu noktada insandan bir "şey"
olarak söz ederek onun tartışmaya düşkün bir
şey olduğunu vurgulamaktadır. Amaç insanın büyüklenme
duygusunu frenlemek, gururunu azaltmak, kendisinin yüce Allah'ın
yarattığı birçok varlıktan biri olduğunu
düşünmesini sağlamak, yüce Allah'ın bu Kur'an'da
her türlü örneği göstermiş olmasına rağmen,
yine de tartışmayı sürdüren bir varlık
olduğunu vurgulamaktır.
Ardından tarih boyunca, yüce Allah tarafından gönderilmiş
bir mesajla (risalet) karşı karşıya
kaldıkları zaman mü'min olmayanların
kapıldıkları bir şüphe sunuluyor. Bunlar da
insanların çoğunluğunu oluşturuyorlar:
55- İnsanlara doğru yola ileten bilgi geldikten sonra
onların iman etmelerine ve tövbe edip Allah'a yönelmelerine
engel olan tek şey, eski sapık milletler hakkında
işleyen ilahi yasaların kendileri hakkında da
işlemesini ya da somut azapla yüzyüze gelmeyi
beklemeleridir.
Kuşkusuz doğru yolu bulmalarını
sağlayacak yeterlikte yol gösterici mesajlar gelmişti
kendilerine. Ama onlar daha önce Allah'ın ayetlerini
yalanlayan sapık milletler gibi yokedilmeyi (bu istekte
bulunurken, aslında böyle bir şeyin olacağına
ihtimal vermemişlerdi ve sırf alaya alma
amacındaydılar) ya da çarptıracaklarını
gözleriyle görecekleri şekilde azapla yüzyüze getirilmeyi
istemişlerdi. Ancak bu şekilde ikna
olacaklarını, inanacaklarını söylemişlerdi.
Kuşkusuz onları eski sapık milletler gibi yok
etmek ya da inanmaları durumunda ileride çarptırılacakları
azabı onlara göstermek peygamberin görevleri arasında
yeralmaz. Çünkü yalanlayanları yok etmek veya -mucize gösterilip
onların da inkâr etmelerinden sonra yüce Allah'ın geçmiş
milletlere ilişkin yasası uyarınca- azap göndermek
bütünüyle yüce Allah'ın tekelindedir. Peygamberlere
gelince, onlar sadece müjdeleyici ve uyarıcıdırlar.
56- Biz Peygamberleri sadece müjdeleyici ve uyarıcı
olarak göndeririz. Oysa kâfirler hakkı (gerçeği)
batıl (eğri) karşısında yenik düşürmeye
uğraşırlar. Onlar ayetlerimi ve kendilerine yönelik
uyarılarımı alaya aldılar.
Gerçek açık ve anlaşılırdır. Ama kâfirler
gerçeği yenmek, onun varlığına son vermek için
batıl safında yer alıp onunla mücadeleye girişirler.
Bu yüzden onlar mucize gösterilmesini istedikleri, azaba çarptırılmaları
için acele ettikleri zaman amaçları ikna olmak
değildir. Onlar bu tavırlarıyla Allah'ın
ayetlerini, onlara yönelik uyarılarını alaya
alıyorlar, küçümsüyorlar:
57- Allah'ın ayetleri kendisine
hatırlatıldığı halde, onlara sırt
çevirenden ve işlediği kötülükleri hiç hatırına
getirmeyenden daha zalim kim olabilir? Biz onların kalplerini,
Kur'anı anlamalarına engel oluşturacak biçimde
perdeledik ve kulaklarını
sağırlaştırdık. Bu yüzden sen onları
doğru yola çağırsan da doğru yola gelmezler.
Allah'ın ayetlerini ve uyarılarını alaya
alan bu adamların Kur'anı gereği gibi inceleyip
üzerinde düşünmeleri, ondan yararlanmaları beklenemez.
Bunun için yüce Allah kalplerinin üzerine bu Kur'anı
anlamalarını önleyen, perdeler germiştir.
Kulaklarını adeta
sağırlaştırmış, böylece Kur'anı
dinlemelerine engel olmuştur. Allah'ın ayetlerini alaya
almaları ve uyarılara sırt çevirmeleri yüzünden
yüce Allah onların sapıklar olarak
kalmalarını ve hiçbir zaman doğru yolu
bulmalarını taktir etmemiştir. Çünkü doğru
yolu bulmak için açık ve algılama yeteneğine
sahip kalpler gereklidir.
58- Affedici ve merhametli Rabb'in, eğer onları kötülükleri
karşılığında hemen cezalandırmak
isteseydi, azaplarını çabuklaştırırdı.
Fakat onların belirli bir vadesi vardır, o zaman gelince,
kaçıp saklanacakları bir sığınak
bulamazlar.
Ne var ki yüce Allah onlara yönelik merhametinden dolayı
onlara mühlet veriyor, çabuklaştırılmasını
istedikleri yok edilme cezasını erteliyor. Ama
kesinlikle onları ihmal etmiyor.
Fakat onların belirli bir vadesi vardır, o zaman
gelince kaçıp saklanacakları bir sığınak
bulamazlar.
Dünyada hakettikleri azabın bir kısmını görecekleri
bir vadeleri vardır. Bir de hesaplarının bütünüyle
görüleceği ahiretteki vade vardır. Kuşkusuz onlar
zulmetmişlerdir, bu yüzden kendilerinden önce yıkılmış
kentler gibi azabı ya da yok edilme cezasını
haketmişlerdir. Şayet yüce Allah onlara ilişkin
iradesinin öngördüğü bir hikmetten dolayı bir süreye
kadar onlara mühlet tanıyıp daha önceki kentler gibi
yakalarına yapışıp cezalandırmıyorsa,
onlar için de mutlaka şaşmaz bir vade
belirlemiştir.