Bu tabiat olaylarının yeraldığı bir
sahnedir. Bu olayların meydana getirdikleri korku, kalplerin
bu olaylar karşısında duydukları korku
somutlaştırılıyor. Bu sahnede sarsılmaz
dağlar hareket ediyor, yürüyor. Peki kalpler nasıl
ürpermez, dehşete kapılmaz. Bu sahnede yeryüzü çıplak
olarak beliriyor; her taraf ortadadır yeryüzünün.
Üzerinde tepe, çukur, dağ, vadi gibi hiçbir şey yok dümdüz
ortadadır. Kalplerin gizlilikleri de saklı hiçbir
şey kalmamak üzere bu şekilde ortaya dökülecektir.
Herhangi bir şeyin gözlenmesine, herhangi bir kimsenin
saklanmasına imkân vermeyecek şekilde dümdüz ve her
şeyiyle ortada bulunan bu yeryüzünde "Tek bir kişiyi
gözardı etmeksizin tüm insanları biraraya
toplarız."
Hiç kimseyi gözden kaçırmayan bu kapsamlı
toplantıdan, alınarak hepsi büyük bir meydana
götürülürler "Hepsi sıra sıra Rabbinin
huzuruna çıkarılırlar." İnsanların
dünya üzerine ayak basmalarından dünya hayatının
sonuna kadar yeryüzünde bulunan sayısız yaratık,
biraraya gelir, toplanır ve sıra sıra dizilirler.
Hiçbiri bu toplantıya, bu sıraya katılmazlık
edemez. Çünkü yeryüzü hiç kimseye saklanma imkânı
vermeyecek şekilde her şeyiyle ortadadır ve dümdüz
hale getirilmiştir.
Bu noktada surenin akışı o günün niteliklerini
saymayı bir yana bırakıyor ve doğrudan
doğruya o geniş meydanda toplananlara hitap ediyor.
Sanki sahne şu anda gözlerimizin önünde yaşanıyor
gibi. Sahnede olup bitenleri adeta görüyor, konuşulanları
bizzat işitiyoruz gibi. Bu günü yalanlayan, böyle bir
şeyi inkâr edenlerin yüzlerindeki utanç ifadesini
görüyor gibiyiz. "Tıpkı ilk
yarattığımızda olduğu gibi şimdi
karşımıza çıktınız. Oysa benimle biç
karşılaşmayacağınızı
sanmıştınız."
O günün niteliklerinin anlatılmasından,
doğrudan toplananlara hitap etmeye yönelik bu dönüşüm,
sahneyi daha canlı hale getiriyor,
somutlaştırıyor. Sanki bu sahne gaybın
bilinmezlikleri içinde hesaplaşma gününde değil de
şu anda karşımızdaymış gibi.
Yüzlerdeki utanç ifadesini, çehrelere yansıyan
aşağılanmışlık belirtilerini
ayrıca bu suçlulara azarlayıcı bir üslupla hitap
eden ulu ve dehşet verici sesi çok yakından hissediyor
ve görüyor gibiyiz. "Tıpkı ilk
yarattığımızda olduğunuz gibi şimdi
karşımıza çıktınız." Ama
siz böyle bir şeyin olmayacağını
sanıyordunuz. "Oysa benimle hiç karşılaşmayacağınızı
sanmıştınız."
Bir olayı tanımlama üslubundan direkt hitap
üslubuna geçmek suretiyle sahne canlı ve hareketli hale
getirildikten sonra surenin akışı tekrar orada olup
bitenleri anlatmaya başlıyor:
"İnsanların amel defterleri (çalışma
karneleri) ortaya getirilmiştir. Günahkârların bu
defterlerin yazılarını korku dolu gözlerle
incelediklerini görürsün." İşte bu önlerine
konan, onların dünya hayatlarındaki çalışma
karnesidir, amel defteridir. Bu defteri inceliyorlar, evirip
çeviriyorlar, her şey var defterde. Son derece kapsamlı,
iğneden ipliğe, her şeyi içeren incelikli bir
defter. Bunu görür görmez başlarına gelecek
akıbetten korkmaya başlıyorlar. Hiçbir şeyi gözden
kaçırmayan hiçbir davranışı atlamayan bu
defteri inceleyince içleri daralıyor,
sıkılıyorlar. "Vay başımıza
gelenlere! Ne biçim deftermiş bu, küçük-büyük hiçbir
davranışımızı atlamadan sayıp dökmüş"
derler." Bu, yürek acısından kaynaklanan,
öfke dolu ve en kötü akıbete çarptırılacağının
bilincinde olan birinin söyleyeceği sözdür. Çünkü kıskıvrak
yakalanmış, her şey ortaya dökülmüştür.
Bir tarafa kaçması, kıvırması mümkün değildir.
Demagoji yapmaya, yalan yanlış açıklamalarda
bulunup yakayı kurtarmaya imkân yoktur: