Mal ve evlatlar dünya hayatının süsüdürler;
İslâm da normal ve temizlik sınırları içinde
bu süslerden yararlanılmasını yasaklamaz. Ne var
ki, İslâm mal ve evlada sonsuzluk terazisinde herhangi bir
süs ve değer ifade ediyorsa o değeri verir, fazla
değil.
Mal ve evlatlar süstürler ama değer değildirler.
Şu halde insanların bu süslere göre ölçülmeleri,
dünya hayatında bu süsler temel alınarak
değerlendirilmeleri doğru değildir. Gerçek değer,
hareket tarzı, söz ve ibadet gibi geride bırakılan
yararlı ve kalıcı şeylerdir.
Öteden beri insanlar mal ve evlada karşı
eğilimli olsalar bile, geride bırakılan iyi ve
kalıcı davranışlar sevap kazandırma
bakımından daha yararlı ve umut kaynağı
olmaya daha lâyıktırlar. Tabii ki, kalplerin onlara
bağlanması, ümitlerin onlara yönelmesi, mü'minlerin
bunların hesaplaşma günündeki sonuçlarının
ve meyvelerinin beklentisi içinde olması şartıyla.
KALICI İYİLİKLERİN MÜKAFATI
Böylece, sırf Rabb'lerinin rızasını
dileyerek sabah-akşam O'na yalvaranlarla birlikte bulunmaya
kendini zorlamasına ilişkin Peygamberimize -salât ve
selâm üzerine olsun- yönelik ilahi direktif ile iki bahçe
hikâyesinin verdiği mesajlar ve dünya hayatına
ilişkin verilen örneğin oluşturduğu hava;
ayrıca dünya hayatındaki geçici değerlerle dünya
hayatından sonra geçerli olan kalıcı
değerleri belirleyen bu son açıklama birbirleri ile
uyum oluşturuyorlar. Bunların tümü inanç terazisi
uyarınca değerleri yerli yerine koymada birbirlerine
katkıda bulunuyorlar ve hepsi de Kur'an-ı Kerim'deki
edebi ahenk ve vicdani ahenk kuralı uyarınca sure içinde
eşit önem arz ediyorlar.
Geçen ders kalıcı iyiliklere ilişkin bir açıklama
ile son bulmuştu. Şimdi de kalıcı iyiliklerin
bir değer ifade ettikleri kıyamet gününün ve hesaplaşmanın
nitelikleri anlatılarak o açıklama ile
bağlantı kuruluyor. O günün nitelikleri bir kıyamet
sahnesinde sunuluyor. Surenin akışı içinde bu
sahneden sonra şeytanların kendilerine düşman
olduklarını bildikleri halde şeytanları
önderler edinen, böylece hesaplaşma gününde bu fiilleri
azaba çarptırılmalarına gerekçe olan Ademoğullarının
bu tavırlarının tuhaflığı
vurgulanıyor. Bu amaçla iblis'in Hz. Adem'e -selâm üzerine
olsun- secde etmesinin emredildiği gün Rabb'inin emrini çiğnemesine
yönelik bir işaret yer alıyor. Buradan hareketle
ileride karşılarına çıkacağı haber
verilen bu günde kendilerine kulluk sunanlara olumlu karşılık
veremeyen düzmece tanrılara değiniliyor.
Doğrusu bu Kur'an'da yüce Allah, böyle bir günün
kötülüğünden korunmaları için insanlara her türlü
örneği vermiştir. Ama insanlar inanmamış,
azaba çarptırılmalarını veya geçmiş
toplumlar gibi yok edilmelerini istemişlerdi. Gerçeği
yenmek için batıl uğruna mücadele etmişler,
Allah'ın ayetlerini ve peygamberlerini alaya
almışlardı. Eğer yüce Allah'ın
kendilerine yönelik rahmeti olmasaydı kesinlikle
bekletilmeden azaba uğratılacaklardı.
Kıyamet sahnelerinden ve Allah'ın ayetlerini
yalanlayan toplumların harap olmuş yurtlarının
manzaralarından oluşan bu bölüm, inanç sisteminin
düzeltilmesine ve belki doğru yolu bulurlar diye
Allah'ın ayetlerini yalanlayanları bekleyen
akıbetin açıklanmasına ilişkin surenin ana
ekseni birbirleri ile bağlantılıdır.