O

Kehf

O

   

46- Mal ve evlatlar dünya hayatının süsüdürler. Kalıcı iyilikler ise Rabb'in katında sevap kazandırma bakımından daha yararlı ve umut kaynağı olmaya daha lâyıktırlar.

Mal ve evlatlar dünya hayatının süsüdürler; İslâm da normal ve temizlik sınırları içinde bu süslerden yararlanılmasını yasaklamaz. Ne var ki, İslâm mal ve evlada sonsuzluk terazisinde herhangi bir süs ve değer ifade ediyorsa o değeri verir, fazla değil.

Mal ve evlatlar süstürler ama değer değildirler. Şu halde insanların bu süslere göre ölçülmeleri, dünya hayatında bu süsler temel alınarak değerlendirilmeleri doğru değildir. Gerçek değer, hareket tarzı, söz ve ibadet gibi geride bırakılan yararlı ve kalıcı şeylerdir.

Öteden beri insanlar mal ve evlada karşı eğilimli olsalar bile, geride bırakılan iyi ve kalıcı davranışlar sevap kazandırma bakımından daha yararlı ve umut kaynağı olmaya daha lâyıktırlar. Tabii ki, kalplerin onlara bağlanması, ümitlerin onlara yönelmesi, mü'minlerin bunların hesaplaşma günündeki sonuçlarının ve meyvelerinin beklentisi içinde olması şartıyla.

KALICI İYİLİKLERİN MÜKAFATI

Böylece, sırf Rabb'lerinin rızasını dileyerek sabah-akşam O'na yalvaranlarla birlikte bulunmaya kendini zorlamasına ilişkin Peygamberimize -salât ve selâm üzerine olsun- yönelik ilahi direktif ile iki bahçe hikâyesinin verdiği mesajlar ve dünya hayatına ilişkin verilen örneğin oluşturduğu hava; ayrıca dünya hayatındaki geçici değerlerle dünya hayatından sonra geçerli olan kalıcı değerleri belirleyen bu son açıklama birbirleri ile uyum oluşturuyorlar. Bunların tümü inanç terazisi uyarınca değerleri yerli yerine koymada birbirlerine katkıda bulunuyorlar ve hepsi de Kur'an-ı Kerim'deki edebi ahenk ve vicdani ahenk kuralı uyarınca sure içinde eşit önem arz ediyorlar.

Geçen ders kalıcı iyiliklere ilişkin bir açıklama ile son bulmuştu. Şimdi de kalıcı iyiliklerin bir değer ifade ettikleri kıyamet gününün ve hesaplaşmanın nitelikleri anlatılarak o açıklama ile bağlantı kuruluyor. O günün nitelikleri bir kıyamet sahnesinde sunuluyor. Surenin akışı içinde bu sahneden sonra şeytanların kendilerine düşman olduklarını bildikleri halde şeytanları önderler edinen, böylece hesaplaşma gününde bu fiilleri azaba çarptırılmalarına gerekçe olan Ademoğullarının bu tavırlarının tuhaflığı vurgulanıyor. Bu amaçla iblis'in Hz. Adem'e -selâm üzerine olsun- secde etmesinin emredildiği gün Rabb'inin emrini çiğnemesine yönelik bir işaret yer alıyor. Buradan hareketle ileride karşılarına çıkacağı haber verilen bu günde kendilerine kulluk sunanlara olumlu karşılık veremeyen düzmece tanrılara değiniliyor.

Doğrusu bu Kur'an'da yüce Allah, böyle bir günün kötülüğünden korunmaları için insanlara her türlü örneği vermiştir. Ama insanlar inanmamış, azaba çarptırılmalarını veya geçmiş toplumlar gibi yok edilmelerini istemişlerdi. Gerçeği yenmek için batıl uğruna mücadele etmişler, Allah'ın ayetlerini ve peygamberlerini alaya almışlardı. Eğer yüce Allah'ın kendilerine yönelik rahmeti olmasaydı kesinlikle bekletilmeden azaba uğratılacaklardı.

Kıyamet sahnelerinden ve Allah'ın ayetlerini yalanlayan toplumların harap olmuş yurtlarının manzaralarından oluşan bu bölüm, inanç sisteminin düzeltilmesine ve belki doğru yolu bulurlar diye Allah'ın ayetlerini yalanlayanları bekleyen akıbetin açıklanmasına ilişkin surenin ana ekseni birbirleri ile bağlantılıdır.

 

 

O

 

O