Kuşkusuz her hareket, her kıpırdama, daha
doğrusu canlıların alıp verdikleri her nefes,
yüce Allah'ın iradesine bağlıdır. Gaybın
perdesi, içinde bulunulan anın ötesini örtmekte,
bilinmesine imkân vermemektedir. İnsanın gözü gayb
perdesinin ötesine uzanamaz, insan aklı da birçok şeyi
bilmesine rağmen bu konuda yetersïzdir, yorgun ve başarısızdır.
Şu halde insan "yarın bunu yapacağım"
dememelidir. Çünkü "yarın" Allah'ın
bilgisine ait gaybın kapsamındadır. Gaybın
perdesi ise sonuna kadar kapalıdır.
Kuşkusuz bu insanın yerinde oturup geleceği düşünmemesi,
gelecekle ilgili planlar kurmaması, günübirlik yaşaması,
sadece içinde bulunduğu anı değerlendirmesi,
hayatının geride kalan kısmı ile bugünü ve
yarını arasında bir bağlantı
kurmaması anlamına gelmez. Kesinlikle böyle bir
şey sözkonusu değildir. Bunun anlamı, insanın
bir şey yaparken gayb gerçeğini ve onu yönlendiren
iradeyi hesaba katmasıdır; bir şeye karar verip bu
kararından dolayı yüce Allah'ın iradesinden
yardım dilemesidir, yüce Allah'ın elinin kendi elinden
üstün olduğunun bilincinde olmasıdır, yüce
Allah'ın iradesinden yardım dilemesidir, yüce Allah'ın
taktir ettiği planın kendisinin öngördüğü
plandan farklı olabileceğini gözardı etmemesidir.
Şayet yüce Allah onu verdiği kararında
başarılı kılarsa, bu onun açısından
iyi bir sonuçtur. Yok eğer yüce Allah'ın iradesi onun
plânından farklı bir şekilde cereyan ederse o
zaman üzülmemeli, karamsarlığa
kapılmamalıdır. Çünkü isin başı da
sonu da Allah'ın iradesinin kapsamındadır.
İnsan istediği gibi düşünebilir, gelecekle
ilgili olarak dilediği gibi plânlar kurabilir. Ama, yüce
Allah'ın imkân tanıması sonucu düşünebildiğinin,
O'nun yardımı ile plân kurduğunun ve yüce Allah
yardım etmediği sürece düşünemeyeceğinin,
herhangi bir plân kuramayacağının bilincinde
olmalıdır. Kuşkusuz bu durum, tembelliğe,
rahata, düşkünlüğe, zayıflığa yahut
gevşekliğe yolaçmaz. Tam tersine, insanın kendine
güvenmesi, kedini daha güçlü hissetmesi, dirençli ve kararlı
olması yönünde teşvik edici bir rol oynar. Bununla
beraber gaybı örten perde açılıp yüce Allah'ın
planının kendi planından farklı olduğu
ortaya çıkarsa, insan yüce Allah'ın hükmünü hoşnutlukla,
içtenlikle ve teslimiyetle karşılamalıdır.
Çünkü daha önce bilinmeyen, perdenin açılması
sonucu ortaya çıkan temel budur.
İslâmın müslüman kalbi ele alırken, onu
eğitirken uyguladığı yöntem budur. Müslüman
kalp düşünürken, herhangi bir konuda plân kurarken,
kendini tek başına, yapayalnız hissetmez. Bu düşüncesi
sonuç verir ve plânı başarıya ulaşırsa
şımarmaz, gurura kapılmaz. Plânı sonuçsuz
kaldığında, düşüncesi ile başarısızlığa
uğradığında ise, üzülmez, karamsarlığa
kapılmaz. Müslüman kalp her durumda Allah'a bağlılığını
korur, O'na dayanmanın kendisine güç verdiğinin
bilincinde olur, kendisini başarıya
ulaştırmasından dolayı O'na şükreder,
O'nun kaza ve kaderine içtenlikle teslim olur. Hiçbir zaman
şımarmaz, asla karamsarlığa kapılmaz.
"Unuttuğunda ise Rabb'ini an."
Bu direktifi ve gözönünde bulundurulması gereken bu
hedefi unuttuğu zaman hemen Rabb'ini an, O'na dön.
"Umarım ki, beni şimdikinden daha çok doğruya
yaklaştırır de."
Kalbin ilgi duyduğu, yöneldiği her şeyde sürekli
Allah'a bağlı kalmasını sağlayan düşünme
yöntemine ulaştırır.
Ayette yeralan "umulur ki" kelimesi ile "yaklaştırır"
kelimesi kalbin ulaştığı bu düzeyin yüksekliğini
ve aynı zamanda her durumda bu düzeye yükselmeye çaba
sarfetmenin zorunluluğunu göstermeleri amacı ile yer
alıyorlar.
Buraya kadar, bu gençlerin mağarada ne kadar
kaldıklarını henüz öğrenmiş
değiliz. Ama artık öğreniyoruz, hem de
doğrusunu öğreniyoruz.