74- O gün onlara seslenerek; "Benim ortağım
olduğunu iddia ettikleriniz nerede?" der.
75- Her ümmetten bir şahit çıkarırız.
"Delillerinizi getirin " deriz. O zaman, gerçeğin
Allah'a ait olduğunu bilirler ve uydurdukları
şeylerin kendilerini bırakıp kaçtığını
anlarlar.
Çağrı gününün ve o günde, Allah'ın
ortakları oldukları iddia edilen düzmece tanrılara
ilişkin sorgulamanın tasviri bundan önceki
gezintilerden birinde yer almıştı. Bu tasvir,
burada sunulan yeni bir sahneden dolayı o ortamı ve
atmosferi vurgulama ve pekiştirme amacı ile
tekrarlanıyor. Her ümmetten bir şahidin belirlenip çıkarıldığı
sahnedir bu. Bu şahit o ümmete gönderilen peygamberdir.
Görevi esnasında gördüğü karşılıkla,
getirdiği mesaja yönelttikleri tepkiyle ilgili olarak
şahitlikte bulunur. İfadede geçen çekip çıkarma,
sert bir harekettir. Amaç; şahidi belirgin bir şekilde
göstermek, onu aralarından çıkarmak, bütün kavminin
onu görmesini, onun da bütün kavmini görmesini sağlamaktır.
İşte bu şahidin karşısında o
ümmetlerden inanç sistemlerinin ve davranış biçimlerinin
doğruluğunu belgeleyen kanıtlar getirmeleri istenir.
Ama hiçbir kanıt yok ellerinde. O gün büyüklük
taslamaları da söz konusu değildir.
"O zaman gerçeğin Allah'a ait olduğunu bilirler."
Her türlü şüpheden ve karşılıktan uzak,
sat gerçeğin Allah'a ait olduğunu bilir1er.
"Ve uydurdukları şeylerin kendilerini
bırakıp kaçtığını anlarlar.
İçinde bulundukları şirkin, Allah'ın
ortakları olduklarını ileri sürdükleri düzmece
tanrıların ortadan yok olduğunu görürler. Bu
düzmece tanrılar onları, onlar da düzmece tanrıları
yanlarında bulamazlar. Hem de tartışma ve
kanıt gösterme anında kendilerine ihtiyaç duydukları
bir sırada.
Bununla Hz. Musa ve Firavun kıssası üzerine yapılan
değerlendirmeler sona eriyor. Bu değerlendirmelerde
ruhlar ve kalpler engin ufuklarda, çeşitli alemlerde,
değişik olaylar ve sahneler arasında
dolaştırılıyor, dünya ile ahiret arasında
ötürülüp getiriliyorlar. Evrenin etrafında, iç alemin
derinliklerinde, geçmiş toplumların ibret verici
şekilde yok edilişlerinde, evren ve hayatı yönlendiren
yasalar içinde gezdiriliyorlar. Ama hepsi de surenin ana ekseni
ile surede yer alan belli başlı iki kıssa ile yani
Musa -Firavun kıssası ve Karun kıssası ile
uyum oluşturuyorlar. Bu iki kıssadan ilkini daha önce
okuduk. Bu değerlendirme ve gezintilerin ardından
şimdi de ikinci kıssayı sunuyoruz.
Surenin baş tarafında Hz. Musa ve Firavun
kıssası geçmişti. Orada egemenlik ve
iktidarın sağladığı güç gözler önüne
serilmiş, ama bu gücün azgınlık ve zulüm aracı
olarak Allah'a karşı gelmekte, O'nun hidayetinden
uzaklaşmak için kullanıldığında
nasıl yok olup gittiği, yerle bir edildiği
anlatılmıştı. Şimdi de Karun
kıssası yer alıyor. Amaç mal ve bilginin sağladığı
gücü gözler önüne sermek, bu gücün, azgınlık ve
şımarıklık aracı olarak, yaratıklara
karşı büyüklenme ve aratıcının nimetini
inkâr etme için kullanılması durumunda nasıl
yerle bir olacağını, yok olup gideceğini
anlatmaktır. Bu arada gerçek değerler anlatılarak,
iman ve salih amel değerleri karşısında mal ve
süs değerlerinin basitliği, önemsizliği
vurgulanıyor. Bununla beraber yeryüzünde büyüklük
taslamadan, bozgunculuk yapmadan hayatın güzelliklerinden
dengeli ve ölçülü bir şekilde
yararlanılabileceği de ifade ediliyor.
Kur'an-ı Kerim kıssanın zamanını ve
yerini belirtmiyor. Sadece Karun'un Musa'nın kavmine mensup
bir kişi olduğunu ve onlara karşı
azgınlaştığını belirtmekle yetiniyor.
Acaba bu kıssa henüz İsrailoğulları'nın
ve Hz. Musa'nın Mısır'dan çıkmadıkları
dönemde mi geçiyor? Yoksa Hz. Musa'nın Mısır'dan
çıkışından sonraki hayatında mı
meydana geldi? Yoksa Musa'dan sonra İsrailoğulları
arasında mı yaşandı? Karun'un Hz. Musa
hayattayken meydana geldiğini ifade eden rivayetler var...
Bazıları da buna ek olarak Karun'un Hz. Musa'ya eziyet
ettiğini, bir kadına ara vererek Hz. Musa'yla cinsel
ilişkide bulunduğunu söyleterek ona komplo kurduğunu,
buna karşılık yüce Allah'ın Hz. Musa'nın
suçsuzluğunu ortaya çıkarıp, Karun aleyhinde ona
izin verdiğini, Karun'u yerin dibine geçirdiğini 'söylüyorlar.
Bizim ne bu rivayetlere ne de yer ve mekân sınırlandırmasına
ihtiyacımız var. Çünkü kıssa Kur'an'da yer
aldığı şekliyle, surenin akışı
içinde belirlenen . hedefi gerçekleştirmek,
yerleştirilmesi istenen değer ve kuralları
vurgulamak için yeterlidir. Şayet yer, zaman ve ortam
sınırlandırılması, anlama bir
katkıda bulunacak olsaydı, bu husus göz ardı
edilmezdi. Şu halde hiçbir yarar sağlamayan bu
rivayetlere başvurmadan Kur'an'da yeraldığı
şekliyle kıssayı sunalım.