56- Ey Muhammed! Sen sevdiğini doğru yola
eriştiremezsin, ancak Allah dilediğini doğru yola
eriştirir. Doğru yola girecekleri en iyi O bilir.
Buhari ve Müslim'de, bu ayetin peygamber efendimizin amcası
Ebu Talip hakkında indiğine ilişkin bir
hadis yer alır. Ebu Talip, Peygamber efendimizi koruyor, ona
yardım ediyordu. Kureyş'e karşı ona destek
oluyordu. Mesajını insanlara ulaştırabilmesi için
ona arka çıkıyordu. Bunun için Kureyşliler'in onu
ve Haşimoğulları'nı boykot etmelerine,
onları bir mahallede kuşatıp ambargo
uygulamalarına katlanmıştı. Ne var ki, Ebu
Talip, bütün bunları yeğenini sevdiği için yapıyordu.
Yakınlık duygusu ile, büyüklenme ve yiğitlik
uğruna yapıyordu. Ölüm döşeğindeyken,
peygamber efendimiz onu iman etmeye ve İslam'a girmeye davet
etmiş, fakat Ebu Talip yüce Allah'ın bildiği bir
nedenden dolayı iman etmemişti.
Zühri diyor ki; bana Said b. Müseyyeb, babası Müseyyeb
b. Hazn el Mahzumi'den -Allah ondan razı olsun- naklederek
şunları anlattı: Ebu Talip ölmek üzereyken,
peygamber efendimiz -salât ve selâm üzerine olsun- yanına
geldi. O sırada Ebu Cehil b. Hişam ve Abdullah b.
Ümeyye b. Mugire de yanındaydı. Peygamber
efendimiz "Amcacığım, Lâilaheillâllah de
ki, Allah katında onunla seni savunayım" dedi.
Ebu Cehil ve Abdullah b. Ümeyye de "Ey Ebu Talip,
Abdülmuttalib'in dininden vazmı geçeceksin?"dediler. Peygamber
efendimiz "Allah'dan başka ilah
olmadığına" ilişkin çağrısını
tekrarladıkça onlar da bu soruyu yöneltiyorlardı.
En sonunda Ebu Talip "Ben Abdülmuttalib'in dini üzereyim"
dedi. Ve "Lâilaheillâllah" demekten kaçındı.
Bunun üzerine Peygamber efendimiz; "Allah'a
andolsun ki, engellenmediği sürece senin için bağışlanma
dileyeceğim" dedi. Bunun üzerine yüce Allah
şu ayeti indirdi: "Akraba bile olsalar, cehennemlik
oldukları belli olduktan sonra puta tapanlar için Allah'dan
af dilemek, ne peygambere ve ne de mü'minlere yakışır."
(Tevbe Suresi 113)
Ebu Talip hakkında da şu ayet indi: "Ey Muhammed!
Sen sevdiğini doğru yola eriştiremezsin, ancak
Allah dilediğini doğru yola eriştirir.
Müslim ve Tirmizi Yezid b. Keysan'ın Ebu Hazm'den, onun
da Ebu Hureyre'den -Allah ondan razı olsun- rivayet ettikleri
şu hadisi aktarırlar: Ebu Talip ölmek üzereyken,
Peygamber efendimiz -salât ve selâm üzerine olsun- yanına
geldi ve "Amcacığım `Lâilaheillâllah' söyle
ki, kıyamet günü senin lehinde şahitlikte
bulunayım" dedi. Ebu Talip; Şayet Kureyşliler
"ölüm korkusu ile söyledi" demeselerdi sırf seni
memnun etmek için onu söylerdim. Bunu senin için yapardım"
dedi. Bunun üzerine şu ayet indi'
"Ey Muhammed! Sen sevdiğini doğru yola
eriştiremezsin, ancak Allah dilediğini doğru yola
eriştirir. Doğru yola girecekleri en iyi O bilir."
İbn-i Abbas'dan, İbn-i Ömer'den, Mücahit'den,
Şabi'den ve Katade'den bu ayetin Ebu Talip
hakkında indiği ve Ebu Talib'in söylediği son sözün
"Ben Abdülmuttalib'in dini üzereyim" olduğu
rivayet edilir.
İnsan bu olay karşısında durup bu dinin
ödünsüz kesinliğini ve şaşmaz
doğruluğunu dehşetler içinde kalarak gözlemliyor.
Şu Hz. Peygamberin amcasıdır. Garantörü,
koruyucusu ve destekçisidir. Onun Hz. Peygambere yönelik derin
sevgisine ve Hz. Peygamberin de onun iman etmesine yönelik
şiddetli isteğine rağmen, yüce Allah onun iman
etmesini takdir etmiyor. Çünkü Ebu Talip akrabalık duygusu
ile, babalık sevgisi ile böyle davranıyordu. Hz.
Peygamberin sunduğu inanç sistemini kabul etme niyetinde değildi.
Yüce Allah da bunu biliyordu. Bu yüzden Peygamber efendimizin
-salât ve selâm üzerine olsun- onun adına
arzuladığı, sevdiği şeyi takdir etmedi.
Bu işi yani doğru yola iletme işini, Hz.
Peygamberin yetkisinin dışına çıkarıp
kendi iradesine ve takdirine özgü kıldı. Peygambere düşen
sadece mesajı açıkca duyurmaktır. Ondan sonra bu görevi
omuzlayan davetçilerin işi de öğüttür. Bundan sonra
kalpler Rahman'ın parmakları arasındadır. O,
hidayet ve sapıklığı, kullarından kimin
hidayete, kimin de sapıklığa yatkın
olduğuna ilişkin yanılmaz bilgisi
doğrultusunda belirler.
YERLE BİR EDİLME KORKUSU
Şimdi, surenin akışı, müşrik
Kureyşliler'in komşu Arap kabileleri üzerindeki
egemenliklerini kaybederler korkusu ile Peygamber efendimize
-salât ve selâm üzerine olsun- uymayışlarını
mazur göstermek amacıyla ona söyledikleri söze geliyor.
Komşu Arap kabileleri Ka'be'ye saygı gösteriyorlardı.
Bu yüzden Kabe'nin bekçilerinin, bakımcılarının
otoritelerini onaylıyorlardı, boyun
eğiyorlardı. İşte Kureyşliler
Peygamberimize, şayet kendisine uyacak olurlarsa bu
kabilelerin kendilerini yurtlarından atacaklarını,
en azından bu kabilelerin desteği olmasa
yarımadanın dışındaki düşmanlarının
kendilerini yerlerinden söküp atacaklarını söylüyorlardı.
Ayetlerin akışı, daha önce bu surede Hz. Musa ve
Firavun kıssası aracılığı ile bu
konuyu somut olarak gözlerinin önüne seriyor. Daha sonra burada
tarihsel realiteye ve şu anda gözleriyle gördükleri
pratikteki durumlarına dayanarak güvenli ortamın nerede
olduğunu, buna karşılık korkulu ortamın
nerede olduğunu açıklıyor. Yine, mal-mülkten
dolayı şımarma, nimete karşılık az
şükretme zikrediliyor. Bununla birlikte peygamberleri
yalanlama ve Allah'ın ayetlerinden yüz çevirme gibi tavırlarda
somutlaşan gerçek yok oluşun nedenlerini ortaya koymak
amacı ile geçmiş toplumların yok edildikleri harap
olmuş yurtlarda onlarla birlikte bir gezintiye
başlıyor. Burada gerçek değerler ortaya konuyor.
Bu gezintide, yüce Allah'ın katındaki nimetlerin
yanında, tüm dünya hayatının ve nimetlerinin
basitliği ve değersizliği önplana çıkıyor.