18- Şehirde korku içinde etrafı gözetleyerek
sabahladı. Dün kendisinden yardım isteyen kişi
bağırarak yine ondan yardım istiyordu. Musa ona;
"Besbelli sen bir azgınsın. " dedi.
19- Nihayet Musa ikisininde düşmanı olan adamı
yakalamak isteyince; "Ey Musa! Dün bir canı öldürdüğün
gibi beni de mi öldürmek istiyorsun? Sen yeryüzünde islah
edenlerden değilde zorba olmak istiyorsun. "dedi.
Birinci kavga Kıpti'nin ölümü ile, Musa'nın
yaptığına pişman olup Rabb'ine yönelmesi,
O'ndan bağışlanma dilemesi, Rabb'inin de onu
bağışlaması, bunun üzerine Musa'nın suçlulara
destek olmayacağına ilişkin olarak kendi kendine söz
vermesi ile sonuçlanmıştır.
Aradan bir gün geçmiş, Musa
yaptığını ortaya çıkmasından
korkarak şehirde sabahlamış, ifşa olmanın,
eziyet görmenin endişesiyle etrafı gözetliyor...
Ayette geçen "gözetleme" kelimesi, etrafına
bakıp duran, birilerinden saklanan, her an bir kötülüğe
uğrama, beklentisi içinde olan birinin içinde bulunduğu
endişeli durumu tasvir ediyor. Aynı şekilde burada
ortaya çıkan durumda, heyecanlı kişiliğin
özelliklerindendir. Ayetin ifade yöntemi korkunun ve endişenin
egemen olduğu durumu bu kelimeyle
somutlaştırırken "şehirde" sözüyle
de olayı büyütmektedir. Çünkü normalde şehir güven
ve huzurun egemen olduğu bir ortamdır. Şehirde
korku içinde etrafı gözetlediğine göre, bu yerde
güven içinde barınamayacak kadar büyük bir korku
içindedir demektir.
Hz. Musa'nın -selâm üzerine olsun- bu durumu, onun o sırada
sarayın adamlarından biri olmadığını
gösteriyor. Yoksa zulüm ve azgınlığın hüküm
sürdüğü dönemlerde saraya mensup birinin bir kişiyi
öldürmesinden daha sıradan, daha önemsiz ne olabilir ki?
Şayet hala Firavun'un gönlündeki ve sarayındaki yerini
koruyor olsaydı, şehirde korkarak etrafı gözetlemesi
bir yana herhangi bir şekilde endişelenmeyecek,
korkmayacaktı.
O, bu korku içinde saklanmaya çalışırken
birden "Dün kendisinden yardım isteyen kişi
bağırarak yine ondan yardım istiyordu."
Dün bir Kıptiye karşı kendisinden yardım
isteyen İsrail kökenli arkadaşı bugün yine bir başka
Kıpti ile kavgaya tutuşmuş ve bağırarak
Musa'dan yardım istiyor. Belki de Musa'nın bu ortak düşmanına
bir yumruk indirip öldürmesini istiyordu.
Ancak dünkü tablosu, öte yandan duyduğu
pişmanlık, sonra Rabb'inden bağışlanma
dileyip ona verdiği söz hala Musa'nın
aklındaydı. Üstelik her an eziyete uğrama
endişesiyle etrafı gözetleyerek saklanmasını
da unutmuş değildi. Bu yüzden Hz. Musa kendisine bağırarak
yardım isteyen İsrail kökenliye kızıyor ve
onu sapık, yoldan çıkmış biri olarak
nitelendiriyor:
Musa ona; "Besbelli sen bir azgınsın" dedi.
Bu sonu gelmez kavgalarıyla,
İsrailoğulları'nın aleyhine
kızgınlığın artmasından başka
sonuç vermeyen dalaşmalarıyla yoldan çıkmışın,
sapığın tekisin. Çünkü
İsrailoğulları bir harekete girişemeyecek
kadar zayıf bir durumdadırlar. Bu yüzden hiçbir yararı
olmayan, üstelik zarar veren bu tür kavgaların hiçbir değeri
yoktur.
Buna rağmen, görülen o ki, Kıptiye karşı
duyduğu kinle öfkelenmiş, dünkü adamı öldürdüğü
gibi bunu da öldürmek için kızgınlıkla üzerine
atılmıştır. Bu kızgınlık, daha
önce de işaret ettiğimiz gibi Musa'nın
heyecanlı kişiliğinin bir özelliğidir. Öte
yandan bu kızgınlık, Musa'nın içinde zulme
karşı biriken tepkinin, haksızlığa,
azgınlığa karşı içinde beslediği
intikam duygusunun, İsrailoğulları'na uygulanan
sistematik işkenceden duyduğu
sıkıntının insanın kalbinde kin ve öfke
çizgilerini koruyan yıllardan beri süregelen azgınlığa,
haksızlığa duyduğu nefretin boyutunu da göstermektedir:
"Nihayet Musa ikisininde düşmanı olan
adamı yakalamak isteyince; `Ey Musa! Dün bir canı
öldürdüğün gibi beni de mi öldürmek istiyorsun? Sen
yeryüzünde islah edenlerden değilde zorba olmak istiyorsun.'
dedi"
Zulüm iyice azıtınca, toplum dejenere olunca,
ölçüler birbirine karışınca, her yanı koyu
bir karanlık kaplayınca temiz bir ruh; rejimleri,
kanunları ve gelenekleri şekillendiren zulme katlanamaz,
tepki gösterir. Bu tür toplumlarda zulüm genel fıtratı
bozar. Öyle ki insanlar, zulüm yapıldığını
görmelerine rağmen tepki göstermezler. Azgınlığı,
saldırganlığı gördükleri halde önüne
geçmek gibi bir duygu uyanmaz içlerinde. Hatta genel fıtratın
bozulması haksızlığa uğrayanın tepki
göstermesini, direnmesini yadırgayacak ve kendini veya
başkasını savunmaya kalkışanı,
Kıpti'nin Hz. Musa'ya dediği gibi "yeryüzünde
zorbalık yapmaya" kamu düzenini bozmaya, anarşi çıkarmaya
kalkışmakla suçlayacak bir düzeye varır. Bunun
nedeni, diktatör tağuti rejimin insanları ezmesini görüp
ses çıkarmaya, herhangi bir harekette bulunmamaya
alışmalarıdır: Öyle bir an gelir ki onlar, asıl
yapılması gerekenin bu olduğunu, bunun bir meziyet
olduğunu, bunun edep olduğunu, ahlak ve iyiliğin bu
olduğunu düşünürler. Bu yüzden haksızlığa
uğrayan birinin kendini savunduğunu,
tağutların kurdukları rejimleri korumak amacı
ile diktikleri engelleri yıkmaya çalıştığını,
bir mazlumun bu tür batıl, saçma ve yapay duvarları
yerle bir etmeye giriştiğini gördükleri zaman dehşete
kapılarak hemen uzaklaşırlar.
Uğradığı haksızlığı
bertaraf etmeye çalışan mazlumu kan dökücü ya da
zorba olarak nitelendirirler. Hemen o mazlumu kınama
bombardımanına tutarlar, cezalandırırlar. Ama
azgın ve zalim diktatörü kınadıkları ya da
cezalandırdıkları çok az görülmüştür.
Zulümden dolayı ayakta kalmayacak duruma gelse bile bir
mazlumun ağır bir zulme tepki göstermesini mazur
gösterecek bir neden bulamazlar.
Kuşkusuz İsrailoğulları uzun süre zulüm
altında kalmışlardı. Bu yüzden Hz. Musa
-selâm üzerine olsun- İsrailoğulları'nın
uğradığı bu zulme karşı tepki
doluydu. Bu nedenle birinci kavgayı gördüğü zaman
heyecana kapılmış, ama sonra
yaptığına pişman olmuştu. Sonra ikinci
kavgayı gördüğünde yine daha pişman olduğu
şeyi yapacak kadar öfkelenmişti. Kendisinin ve kavminin
olan Kıpti'yi az kalsın yakalayacaktı.
Bu yüzden yüce Allah onu yalnız bırakmıyor.
Tam tersine onu gözetliyor, duasını kabul ediyor.
Çünkü yüce Allah ruhları herkesten iyi bilir.
İnsanın katlanma gücünün de bir sınırı
olduğunu bilir. Zulüm iyice azıttığında,
insaf kapılarını bütünüyle kapattığında,
baskı altında tutulan, işkenceye
uğratılan insanın tepki göstereceğini,
karşı saldırıya geçeceğini bilir. Bu yüzden,
baskı, öfke ve kızgınlığın
etkisiyle normal sınırları aşan bu tür fıtri
bir hareketi korkunç bir şey olarak gören zulmün etkisiyle
fıtratları dejenere olmuş toplumlar gibi
Musa'nın bu eylemini korkunç bir hareket olarak
nitelendiriyor.
Bu, iki olayı ve onlardan sonraki gelişmeleri aktaran
Kur'an'ın ifade tarzının
billurlaştırdığı ibret dersidir. Çünkü
Kur'an bu davranışı onaylamıyor, ama büyütmüyor
da. Olayı nefse zulmetmek olarak nitelendirmesi de belki de
Musa'nın soydaşlık taassubunun etkisiyle tepki gösterip
heyecanlanmasından kaynaklanıyordur. Çünkü o, Allah'ın
gözetimi altında peygamber olmak üzere seçilmiştir.
Belki de bu nitelendirmenin nedeni Hz. Musa'nın azgın,
zorba rejimin uygulamaları ile, zamansız bir kavgaya
girmesi, zalimlerle dalaşmakta acele etmesidir. Çünkü
yüce Allah insanların kendisinin öngördüğü metot doğrultusunda
yürümek suretiyle kapsamlı kurtuluş elde etmelerini
istiyor. Çünkü bireysel ve zamansız dalaşmalar
rejimlerin değişmesi açısından bir yarar
sağlamazlar. Nitekim yüce Allah Mekke'deki müslümanları
zamanı gelmeden müşriklerle kavgalara girmekten
alıkoymuştu.
Öyle anlaşılıyor ki, bir önceki öldürme olayının
kokusu etrafa yayılmış ve şüpheler de Musa'nın
üzerinde yoğunlaşıyormuş. Çünkü bundan
önce Firavun ve kurmaylarının
azgınlıklarını, zorba yönetimlerini eleştirdiği,
karşı çıktığı biliniyormuş.
Öteki yandan İsrailoğulları'ndan
başkaları da duymuş olabilir.
Biz bunu tercih ediyoruz. Çünkü böylesine zor
şartlarda Hz. Musa'nın
İsrailoğulları'ndan biriyle kavga eden Firavun'un
adamlarından birini öldürmesi,
İsrailoğuları'nın içini rahatlatan, göğüslerindeki
kini dindiren bir olay olarak kabul edilir. Bu yüzden bu tür
olaylar öteden beri dilden dile aktarılır, sevinçle,
coşkuyla kulaklara fısıldanır. Böylece oradan
oraya yayılır, ifşa olur. Özellikle daha önce Hz.
Musa'nın zorba yönetimden nefret ettiği, mazlumlara
yardımcı olduğu bilinirse...
Hz. Musa ikinci Kıpti'yi yakalamak isteyince Kıpti
ona bu şekilde suçluyor. Çünkü artık işin iç
yüzü ortaya çıkmıştır. Kıpti
bakıyor ki Musa kendisini yakalamak istiyor, bu yüzden ona
şu karşılığı veriyor: "Ey
Musa! Dün bir canı öldürdüğün gibi beni de mi
öldürmek istiyorsun?" Adamın sözlerinin devamı
ise şöyledir: "Sen yeryüzünde islah edenlerden değil
de zorba olmak istiyorsun dedi" Bu ifadeden
anlaşılıyor ki, Hz. Musa kendisine hayatta öyle
bir yol, öyle bir çizgi tutmuş ki; bununla zulmü, zorbalığı
sevmeyen salih ve yapıcı bir insan olarak
tanınmıştır. İşte bu Kıpti de
ona bunu hatırlatıyor.
Tanıdığının tam tersi bir
davranış içinde bulunduğunu yüzüne vurarak, iyi
nitelikli yapıcı biri değil zorba biri olmakla,
insanları uzlaştıracağına öldürmekle,
kötülüğü kışkırtmakla suçluyor. Kıpti'nin
konuşma tarzı ve sözlerinin içeriği, Hz.
Musa'nın o sırada Firavun'un adamlarından biri
olmadığını gösteriyor. Yoksa, sözlerinin
içeriği böyle de olsa bir Mısırlı Firavun'un
adamlarından birine bu tarzda hitap edemezdi.
Bazı müfessirler, bu sözlerin Kıptiye değil,
İsrail kökenliye ait olduğunu söylemişler. Onlara
göre, Hz. Musa İsrail kökenliye: "Besbelli sen bir
azgınsın." deyip ikisinin düşmanı
olan Kıptiyi yakalamak üzere öfkeyle ona doğru yönelince,
İsrail kökenli olan adam Hz. Musa'nın kendisine
kızdığını sanmış, bu yüzden
yukarıdaki sözleri sarf ederek sadece kendisinin bildiği
bu sırrı açığa vurmuştur. Bu müfessirlerin
böyle düşünmelerinin nedeni, Mısırlıların
bu sırdan haberdar olmamalarıdır.
Ne var ki, bu sözleri söyleyenin Kıpti olması daha
yakın bir ihtimaldir. Nitekim bu sırrın
yayılma nedenini de açıklamıştık.
Mısırlı konu hakkında oluşan
koşulların da yardımı ile feraseti ve sezgisi
sayesinde bu sırrın farkına
varmıştır.
HZ. MUSA'YA ULAŞAN HABER
Görülen o ki, adamın bir önceki olayı
hatırlaması üzerine Hz. Musa daha fazla ileri gitmemiş,
adamı bırakmıştır. O da Musa'dan kurtulur
kurtulmaz gidip Firavun kavminin ileri gelenlerine
aradıkları adamın saldıran Musa olduğunu
söylemiştir. Burada geçen sahneden sonra hikâyenin akışında
bir boşluk var. Sonra yeni bir sahne sunuluyor. Şehrin
uzak bir köşesinden bir adam Musa'nın yanına
geliyor. Firavun kavminin ileri gelenlerinin kendisi hakkında
yaptıkları toplantıyı ve verilmek istenen
cezayı haber vererek onu uyarıyor. Hayatını
kurtarması için şehirden kaçmasını tavsiye
ediyor.