15- Musa, halkının haberi olmadığı bir
zamanda şehre girdi. Orada, biri kendi tarafından
diğeri düşman tarafından olan iki adamı
birbiriyle dövüştüklerini gördü. Kendi tarafından
olan, düşman olana karşı Musa'dan yardım
istedi. Musa'da onun düşmanına bir yumruk vurdu,
ölümüne sebep oldu. Sonrada; "Bu şeytanın
işidir; çünkü o apaçık saptıran bir düşmandır
"dedi.
16- Musa; "Rabb'im! Ben nefsime zulmettim, beni
bağışla "dedi. Allah onu
bağışladı. Çünkü O, çok bağışlayan
ve çok esirgeyendir.
17- Musa; "Rabb'im! Bana verdiğin nimete andolsun ki,
suçlulara asla yardımcı olmayacağım "dedi.
Şehre girdi. Öyle anlaşılıyor ki bu
şehir o zamanki başkenttir. Peki nereden gelip girdi bu
şehre? Aynı şehirdeki saraydan mı geliyordu?
Yoksa sarayı da başkenti de terk etmişti de, sonra
da halkının farkında olmadığı bir
sırada, örneğin öğle vakti
uyukladıkları bir sırada mı gelip şehre
girdi.
Artık nasıl olmuşsa şehre girmiştir: "Orada,
biri kendi tarafından, diğeri düşman
tarafından olan iki adamı birbiriyle dövüştüklerini
gördü. Kendi tarafından olan, düşman olana
karşı Musa'dan yardım istedi.
Bu adamlardan biri kıpti idi. Rivayete göre; bu adam
Firavun'un adamlarından biriydi. Bir diğer rivayete göre
de, saray aşçısıydı. Öteki de İsrail kökenliydi.
Bunlar kavga ediyorlardı. İsrail kökenli olan kıpti
asıllı düşmanlarını alt etmek için
Musa'dan yardım istedi. Nasıl olur? İsrail kökenli
adam Firavun'un adamlarından birine karşı yine
Firavun'un üvey oğlundan nasıl olurdu yardım
isteyebilir. Eğer Musa hala sarayda bir evlatlık ya da
Firavun'un bir adamı olarak yaşıyorsa böyle bir
şey olamazdı. Ancak İsrail kökenli olan adamın
Musa'nın sarayla bir ilişkisinin
kalmadığından, kendisinin İsrail kökenli olduğunu
bildiğinden, baskı altında yaşayan kavmine
yardım amacı ile kral ve adamlarından intikam
aldığından emin olması durumunda böyle bir
şey söz konusu olabilir. Musa'nın -selâm üzerine
olsun- durumunda olan birisi için böylesi daha uygundur.
Çünkü kötülük ve bozgunculuğun kokuşmuş
bataklığında yaşamaya katlanması uzak bir
ihtimaldir.
"Musa'da onun düşmanına bir yumruk vurdu,
ölümüne sebep oldu. .Ayetin orjinalinde geçen "Vekeze"
kelimesi eli yumruk haline getirip vurmaktır. İfaden
anlaşıldığına göre bir tek yumrukta Kıpti
ölmüştür. Bu olay, Musa'nın gücüne ve gençliğine
işarettir. Öte yandan heyecanlı ve öfkeli olduğunu
tasvir etmektedir. Bunun yanı sıra onun Firavun a ve
onunla ilişkisi bulunan kimselere karşı
duyduğu kini de vurgulamaktadır.
Ancak ayetin akışından
anlaşıldığına göre, Hz. Musa Kıpti'yi
öldürmek niyetinde değildi. Bilerek onu öldürmedi. Bu
yüzden cansız bir ceset olarak yere
yığılınca derhal geri çekiliyor, yaptığından
pişmanlık duyuyor ve olayı şeytana, onun
aldatmasına bağlıyor. Çünkü bu olay kızgınlıktan
kaynaklanmıştı, kızgınlıksa,
şeytan ya da şeytanın bir soluğudur:
"Sonrada`Bu şeytanın işidir; çünkü o
apaçık saptıran bir düşmandır dedi" Sonra
kızgınlığın neden olduğu olayın
dehşeti ile kendisine geliyor ve böyle bir yük altına
girmekle kendisine zulmettiğini itiraf ediyor.
Affını, bağışlamasını dileyerek
Rabb'ine yöneliyor:
"Musa; Rabb'im! Ben nefsime zulmettim, beni bağışla'
dedi."
Yüce Allah, onun içten yakarmasına ve
duyarlılığına karşılık veriyor,
onu bağışlıyor!
"Allah onu bağışladı. Çünkü O çok
bağışlayan ve çok esirgeyendir." Sanki
Hz. Musa -selâm üzerine olsun- Rabb'ine yönelişinin
sıcaklığı içinde incelmiş kalbi ile,
uyanık duygusu ile Rabb'ine kendisini
bağışladığını hissediyor. Mü'min
kalbin inceliği ve duyarlılığı bu düzeye
ulaşınca, Rabb'ine yönelişinin
sıcaklığı bu noktaya varınca, dua eder
etmez duasının Allah'a
ulaştığını hisseder. Hz. Musa da
Rabb'inin duasını kabul ettiğini hissedince
vicdanını bir titreme alıyor. Bu yüzden kendi
kendine bir söz verdiğini görüyoruz. Rabb'inin kendisine
bahşettiği nimetlere karşılık bu sözünü
tutacağını vadediyor:
"Musa; `Rabb'im! Bana verdiğin nimete andolsun ki, suçlulara
asla yardımcı olmayacağım. dedi"
Bu, suçluların tarafında yer alıp onlara
destek ve yardımcı olmamaya ilişkin kesin
bir sözdür. Her türlü suçtan ve suçlulardan uzak olmanın
ifadesidir. Kızgınlığın, zulüm ve haksızlığın
ağır baskısı altında bile mücrimlerden
taraf olmayacağının belirtisidir.
Bu sözü, yüce Allah'ın duasını kabul etmek,
bundan önce de kendisine güç, kuvvet, hikmet ve ilim vermek
suretiyle bahşettiği nimetlerin
karşılığı olarak vermektedir.
ZÜLME BAŞKALDIRI
Bu derin titreme ve bundan önceki derin heyecan bize
Hz. Musa'nın -selâm üzerine olsun- kişiliğini
tasvir etmektedir. Heyecanlı, sıcakkanlı, duygusal
ve tepkisel bir kişiliktir bu. İlerde daha bir çok yer
de bu kişiliğin belirgin özellikleriyle karşılaşacağız.
Hatta şu anda Hz. Musa kıssasının bu
halkasındaki ikinci sahnede bu kişiliğin belirtileriyle
karşı karşıya bulunuyoruz!