4- Firavun ülkesinde ululandı ve zorbalığa
kalktı, halkını çeşitli sınıflara böldü.
Onlardan bir topluluğu (İsrailoğulları'nı)
zayıflatıyor, oğullarını kesiyor,
kadınları sağ bırakıyordu. Çünkü o
bozguncunun biriydi.
5- Biz istiyorduk ki o yerde zayıflatılanlara
lutfedelim, onları önderler yapalım, onları
diğerlerinin yerine mirasçı kılalım.
6- Ve onları o ülkede hakim kılalım. Firavun'a
Haman'a ve askerlerine; başlarına gelmesinden
korktukları şeyi gösterelim.
Olayların geçtiği sahne bu şekilde çiziliyor
ve olayları yönlendiren el, onunla birlikte olayların
gerçekleştirmeye dönük olduğu amaç bu şekilde
ortaya konuluyor. Olayları yönlendiren bu elin açıkça
görülmesi, bir perdeye gerek duymadan hareket etmesi, kıssanın
gerçekleştirmek istediği asıl ve belirgin hedefin
yanında, göz önünde bulundurulan bir diğer hedeftir.
Kıssa'nın bu tarz bir girişle başlaması
da bu yüzdendir. Hiç kuşkusuz bu da bu olağanüstü
Kitab'ın erişilmez ifade yöntemlerinden biridir.
Bu hikâyede geçen olayların
yaşandığı dönemde Mısır'ın
başında bulunan Firavun'un kim olduğu kesin olarak
bilinmiyor. Zaten tarih belirlemek, Kur'an'daki
kıssaların varmak istediği hedefler arasında
yer almaz. Ayrıca bu kıssaların verdiği
mesajlara bir katkıda bulunmaz. Bu olayın,
babasını ve kardeşlerini yanına alan Hz.
Yusuf'tan -selâm üzerine olsun- sonra meydana geldiğini
bilmemiz yeterlidir. "İsrail" Hz. Yusuf'un
babası Yakub'un adıdır. Bunlar da O'nun soyudur. Böylece
Mısır'da çoğalmış, büyük bir halk
kitlesi haline gelmişlerdi.
İşte bu azgın Firavun yeryüzünde kibirlenmiş,
büyüklük taslayıp zorbaca bir düzen kurmuştu.
Mısır halkını çeşitli gruplara
ayırmış, her bir gruba ayrı bir uygulamada
bulunmuştu. Baskının, işkencenin en
ağırını da İsrailoğulları'na
uygulamıştı. Çünkü onlar Firavun ve kavminin
dininden ayrı birtakım bozulmalar ve sapmalar
olmuştu, ama temelde tek İlah'a inanıyor,
Firavun'un ilahlığını ve bütün Firavuncuların,
putçu inançlarını inkâr ediyorlardı.
Böylece tağut, böyle bir grubun Mısır'daki
varlığının tahtı ve saltanatı açısından
bir tehlike oluşturduğunu sezmişti. Onları
sınır dışı da edemiyordu. Çünkü sayıları
yüzbinleri bulan büyük bir kitleydiler. Böyle bir şey
yapsa, Firavunlarla sürekli savaş halinde bulunan
komşuları ile aleyhinde birleşip
saldırıya geçebilirlerdi. Bu yüzden kendisine kulluk
etmeyen, tanrılık iddiasını benimsemeyen bu
gruptan sezdiği potansiyel tehlikeyi bertaraf etmek ve
onları sistematik olarak soykırıma uğratmak için
son derece iğrenç, o kadar da korkunç cehennemi bir plan
uyguladı. Onları en zor ve en tehlikeli işlerde
çalıştırmak, onları aşağılamak,
çeşitli işkencelerden geçinmek bu planın bir parçasıydı.
Yine nüfusları artmasın diye doğar doğmaz
erkek çocuklarını öldürmek, kız çocuklarını
erkeksiz bırakmak da uygulanan planın bir parçasıydı.
Böylece, çektikleri işkence ve eziyetlerin yanında
erkeklerinin azalıp, kadınlarının
artmasıyla zayıf düşmelerini, kendisine
başkaldıramayacak duruma gelmelerini planlıyordu.
Anlatıldığına göre, Firavun
İsrailoğulları'nın hamile
kadınlarının doğum yapmalarından önce
ebeler gönderir ve doğan çocukları kendisine
bildirmelerini isterdi. Amaç, hiçbir suçları bulunmayan
çocuklara acımayan, iğrenç ve cehennemi planı
uyarınca daha doğar doğmaz erkek çocukları
boğazlamaktı.
İşte bu surede anlatıldığı
şekliyle, Musa kıssasının doğumla ilgili
bölümünün geçtiği ortam bundan ibaretti.
"Firavun ülkesinde ululandı ve zorbalığa
kalktı, halkın çeşitli sınıflara böldü.
Onlardan bir topluluğu (İsrailoğulları'nı)
zayıflatılıyor, oğullarını kesiyor,
kadınları sağ bırakıyordu. Çünkü o
bozguncunun biriydi."
Ne var ki yüce Allah, Firavun'un istediğinden başka
bir şey istiyordu. Zorba tağutun
planladığından başka bir şey
planlıyordu. Ellerindeki güçleri ve iktidarları,
aldıkları güvenlik önlemleri azgın
tağutları aldatır. Bu yüzden yüce Allah'ın
iradesini ve planını unuturlar. Kendileri için
sevdikleri şeyleri, düşmanları için de
diledikleri şeyleri yine kendilerinin seçtiklerini sanırlar.
Bunu da, onuda yapabildiklerini zannederler.
Yüce Allah ise, burada o zamanki iradesini, o zamanki planını
açıkça duyuruyor; Firavun'a Haman'a ve ordularına
meydan okuyarak, aldıkları önlemlerin, hazırladıkları
güçlerin, kendilerine hiçbir yarar sağlamayacağını
bildiriyor:
Biz istiyorduk ki o yerde zayıflatılanlara lutfedelim,
onları önderler yapalım, onları diğerlerin
yerine mirasçı kılalım."
"Ve onları o ülkede hakim kılalım.
Firavun'a Haman'a ve askerlerine, haşlarına gelmesinden
korktukları şeyi gösterelim."
Tağutun o iğrenç ve çirkin arzusu doğrultusunda
haklarında dilediği gibi hareket ettiği,
oğullarını boğazlayıp
kadınlarını erkeksiz bıraktığı,
işkence ve soykırımın en kötüsünü tattırdığı,
buna rağmen onlardan çekindiği, tahtı ve
saltanatı açısından onlardan korktuğu, bu yüzden
peşlerine gözcüler ve ajanlar taktığı,
doğan erkek çocuklarını izlettirip bir kasap gibi
kestiği bu ezilmişlere... Evet bu ezilmişlere yüce
Allah sınırsız iyilikte bulunmak istiyor. Bereketli
topraklara mirasçı yapmak istiyor. (İman edip salih
ameller yaparak burayı hakettikleri sürece yüce Allah bu
toprakları onlara bahşetmiştir) Onları bu
topraklara yerleştirip güçlü, kuvvetli olmalarını,
güven içinde temelli kalmalarını istiyor. Firavun'un,
Haman'ın ve ordularının korktuklarını ama
farkında olmadan kuşatıldıkları felâketi
başlarına getirmek istiyor.
Surenin akışı, hikâyeye girmeden önce pratik
durumu ve en sonunda planlanan akıbeti bu şekilde ilan
ediyor. Amaç iki gücü karşı karşıya
getirmektir; bir yanda insanların, çok şeyi
yapabildiğini düşündükleri Firavun'un
şişirilmiş, gözlerde büyütülmüş kof gücü,
öte yanda insanları ürküten basit maddi güçlerin karşısında
tutunamadığı, savrulup gittiği yüce Allah'ın
gerçek ve dehşet verici gücü.
Bu duyuru ile kıssa başlamadan önce kıssanın
yaşandığı sahne çiziliyor; böylece kalpler
sahnede geçecek olaylara, olayların gelişimine,
varacağı sonuca ve daha hikâye anlatılmadan ilan
edilen akıbete nasıl varılacağına ilgiyle
bağlanıyor.
Bu yüzden kıssa canlılık doludur. Ve sanki
tarihe gömülmüş bir hikâye değil de ilk defa
karşılaşılan bir olay gibi bölüm bölüm
sunuluyor. İşte bu Kur'anın ifade
tarzının genel ayrıcalığıdır.
KISSA BAŞLIYOR
Sonra kıssa başlıyor. Onunla birlikte meydan
okumalar ve perdesiz faaliyet gösteren kudret elinin belirginleşmesi
başlıyor.
Kuşkusuz Hz. Musa -salât ve selâm üzerine olsun- kıssa
başlamadan önce çizilen böylesine zor koşulların
egemen olduğu bir ortamda doğmuştu. Doğarken
tehlikeler etrafını sarmıştı, ölüm
tehlikesi yanı başındaydı.
İşte onun şaşkın annesi, onun
adına korkuyor, haberin cellatlara ulaşmasından
endişeleniyor, çocuğunun boynuna bıçak atılmasından
korkuyor. İşte o, küçücük yavrusuyla korkulu ortamın
merkezinde yaşıyor, onu korumaktan, saklamaktan aciz.
Çocuğun dünyaya geldiğinin duyulmaması için
çocuğun fıtri ağlamasını, sesini
engellemekten aciz. Onu korumak için bir çözüm, bir çıkar
yol düşünmekten aciz bir halde bekliyor. İşte
onun annesi, zayıf, çaresiz, güçsüz ve yapayalnız...
İşte burada kudret eli müdahale ediyor, titreyen,
korkan ve huzursuz olan annesinin imdadına yetişiyor,
nasıl davranacağına kalbine ilham ediyor, ne
yapacağını gösteriyor: