Lut peygamber, soydaşlarını
alışkanlık haline getirdikleri iğrenç ve
anormal sapıklık konusunda uzun zaman
uyarmıştı. Fakat onlar bu uyarıları
kuşku ile, umursamazlıkla ve inanmayarak
karşılamışlar, bu kuşkucu duyguları
birbirlerine aşılamışlar, bu konuda
peygamberleri ile sürekli tartışmışlardır.
Sonunda sapıklığı ve küstahlığı
o kadar ileri boyutlara vardırdılar ki, peygamberlerinin
melek kökenli konuklarına göz diktiler. İnsan
kılığına girmiş bu melekleri
tıfıl delikanlılar sandılar, bu yüzden o iğrenç,
o tiksindirici, o anormal cinsel tutkuları harekete geçti,
zaptedilmez oldu. Bu kör tutkunun dürtüsü ile Lut'un üzerine
çullandılar, evindeki genç konuklarına tecavüz etmek
istiyorlardı. Utanmadan, çekinmeden, arlanmadan
peygamberlerine karşı küstahlık ediyorlar, kaba
arzularını tatmin etmekten geri
durmayacaklarını açık açık söylüyorlardı.
Oysa peygamberleri bu iğrenç, bu anormal, bu patolojik alışkanlıklarının
sonu konusunda onları ısrarla uyarmıştı.
Bu noktada yüce Allah işe el koydu, konuk melekleri
gelişlerinin gerekçesi olan görevlerini yerine getirmek
üzere harekete geçirdi. Okuyalım:
Bunun üzerine o sapıklar hiçbir şeyi, hiç kimseyi
göremez oldular. Bu yüzden artık ne Lut peygamberi
sıkıştırmaya devam edebildiler ve ne de
konuklarını yakalayıp alıkoyabildiler.
Adamların gözlerinin kör edildiği sadece burada açık
açık belirtiliyor. Başka bir ayette bu konuda konuk
meleklerin ağzından şu açıklama
yapılmıştı:
"Konuklar dediler ki; `Ey Lut, biz Rabb'inin elçileriyiz,
onlar sana ilişemeyeceklerdir." (Hud Suresi, 81)
Burada adamların Lut peygambere ilişmelerini
engelleyen faktörün ne olduğu açıklanıyor. Sebep
gözlerinin kör edilmiş olmasıdır.
Hikayenin anlatımı sürerken birdenbire sözün akışı
değişerek şimdiki zamana dönüyoruz ve azaba çarpılan
sapıklara yönelik bir seslenişle
karşılaşıyoruz. Okuyalım:
"Tadın bakalım azabımı ve
uyarılarımın sonuçlarını."
İşte sizi vaktiyle hakkında
uyardığım azap ve işte tartışma
konusu yaptığınız uyarıların sonucu!
Adamların gözleri gece kör edilmişti. O gecenin
sabahında yüce Allah onları topyekün yoketmeyi planlamıştı.
Okuyoruz:
"Sabahleyin erkenden sürekli bir azaba yakalandılar."
Bu azabın ne olduğu hikayenin ilk cümlelerinde açıklanmıştı.
Bilindiği gibi bu azap taşları savuran sert bir
kasırga şeklinde belirerek o yöreyi sözkonusu iğrenç
alışkanlığın pisliğinden ve ahlâksızlığından
arındırmıştı.
Bir sonraki ayette sözün akışı yine
değişiyor. Sahne gözlerimizin önüne getiriliyor.
Sanki olayları şu anda cereyan ediyormuş izlenimi
veriliyor. Azaba çarpılanlara azabın pençesinde kıvranırlarken
sesleniliyor. Okuyalım:
"Tadın bakalım azabımı ve
uyarılarımın sonuçlarını."
Arkasından bu surede gösterilen her korkunç sahneden
sonra okumaya alıştığımız
değerlendirme ayeti ile yüzyüze geliyoruz. İşte;
"Biz Kur'an'dan öğüt alınabilsin diye onu
kolay anlaşılır kıldık. Yok mu öğüt
alan?"
Bu azap sahneleri Arap yarımadası
dışında meydana gelen bir başka azap
halkası ile noktalanıyor. Bu hikayesi dillerde
dolaşan, herkes tarafından bilinen bir azap tablosudur.
Burada bu olay kısaca hatırlatılıyor,
üzerinden hızlıca geçiliyor.