Saffat suresinde de belirtildiği gibi balık sahibi
Yunus peygamberdir. Yüce Allah O'nun yaşadığı
deneyimi, bir birikim ve azık olsun diye Hz. Muhammed'e
anlatıyor. Çünkü O, peygamberlerin sonuncusudur.
Peygamberlik halkasında yer alan gelmiş geçmiş tüm
peygamberlerin yaşadığı deneyimler O'nun için
bir birikimdir. Bütün emeklerin ürününü en son o toplasın,
bütün deneyimlerden en son O, yararlansın. Bütün azığı
en son O, tüketsin diye. Bütün bunlar omuzladığı
büyük yükün ağırlığı
karşısında O'na yardımcı olacaktır.
Bir kabile, bir köy, bir millet değil tüm insanlığa
yol göstericilik yapma yükü. Kendisinden önceki peygamberlerde
olduğu gibi bir kuşağa veya bir çağa
değil tüm çağlara ve nesillere yol göstericilik yapma
yükü. Kendisinden sonra gelecek tüm nesilleri ve milletleri,
her gün yenilenen durumlarına, yaşanan yeni deneyimlere,
yönetim biçimlerine cevap verecek kalıcı ve sürekli
bir hayat sistemine bağlama yükü. Evet geçmiş
peygamberlerin deneyimleri işte bu ağır yükü
omuzlamada O'na yardımcı olur.
Peygamber Yunus B. Meta'nın -selâm üzerine olsun- yaşadığı
deneyimin özeti şudur: Yüce Allah onu bir kent halkına
peygamber olarak gönderdi. Bu kentin Musul yakınlarındaki
Ninova kenti olduğu söylenmiştir. Fakat kent halkı
iman etmekte ağır davranıyordu. Onların iman
etmeyi ağırdan almaları Hz. Yunus un zoruna gitti.
Bu yüzden öfkelendi ve kendi kendine şöyle diyerek
Peygamber olarak gönderildiği kenti terk etti! Yüce Allah,
beni bu inatçı, kıt anlayışlı kavim
arasında kalmak zorunda bırakmakla
sıkıntıya düşürmeyi istemez. O, beni başka
bir kavme de gönderebilir. Bu kızgınlık ve
sıkıntı onu deniz sahiline doğru sürükledi
ve orada bir gemiye bindi. Dağ gibi dalgalara tutulunca gemi
batmaya yüz tuttu. Bunun üzerine geminin yükünün hafiflemesi
için aralarından birini denize atmak üzere kura çektiler.
Kura Hz. Yunus'a çıktı. Tutup onu denize attılar.
Bir balık da O'nu yuttu.
Tam bu sırada Hz. Yunus son derece üzüntülü bir
durumdayken, balığın karnındaki
karanlıklar içinde, denizin dibinde dayanılmaz bir
sıkıntı ile Rabbine şöyle seslendi: "Senden
başka ilah yoktur. Sen noksan sıfatlardan münezzehsin.
Şüphesiz ben zalimlerden oldum:' Bunun üzerine Allah'ın
lütfu O'na ulaştı. Balık ta O'nu kıyıya
bıraktı. Derisi yüzülmüş bir et
yığını gibi. Balığın
karnında derisi yüzülmüştü. Yüce Allah insanların
sınırlı dünyalarında alışık
oldukları hiçbir bağla sınırlanamayan gücü
ile onun balığın karnında hayatta
kalmasını sağlamıştı.
Burada yüce Allah şöyle buyuruyor: Eğer Allah O'na
lütfetmeseydi balık onu kınanmış biri,
davranışı, sabırsızlığı ve
Allah izin vermeden kendi hareket tarzını belirlemeye
kalkışması yüzünden Rabbi tarafından
kınanmış biri olarak bir kenara atacaktı.
Fakat yüce Allah'ın nimeti, lütfu onu bu duruma düşmekten
korudu. Yüce Allah pişmanlığını, suçunu
itiraf edişini ve kendisini noksan sıfatlardan tenzih
etmesini kabul etti. Çünkü ulu Allah O'nun lütfedilmeyi ve
kabul görmeyi hakkettiğini biliyordu: "Fakat Rabbi
O'nun duasını kabul etti de onu salih insanlardan
yaptı."
İşte balık sahibi Hz. Yunus'un
yaşadığı deneyim budur. Yüce Allah bu
deneyimi, kıt anlayışlılığın,
Allah'ın âyetlerini yalanlama eğiliminin egemen
olduğu bir ortamda peygamberi Hz. Muhammed'e anlatıyor.
Bundan önce de, gerçekte olduğu gibi onu savaş
alanından çekmişti. Savaşı dilediği gibi
ve dilediği zamanda yönlendirmek üzere bu işi
kendisine bırakmasını istemişti. Zamanın
belirlenmesine ilişkin hükmüne ve kararına,
ayrıca belirlenen zaman dolana kadar yolun
meşakkatlerine karşı sabretmesini emrediyor.
Davet hareketinde asıl meşakkat, Allah'ın
serbest iradesi ve hikmeti doğrultusunda belirlediği
zamanı dolana kadar O'nun verdiği hükme karşı
sabretmenin zorluğudur. Davet yolunda birçok zorluklar vardır.
Yalanlama ve eziyet görme zorluğu... Kaypak ve inatçı
insanlarla yüz yüze kalmanın zorluğu...
Batılın görkemli ve egemen görünmesinin, kabarmasının
neden olduğu zorluk... İnsanların batılın
görünürdeki üstünlüğüne aldanıp yoldan çıkmalarının
zorluğu... Ayrıca yoldaki meşakkatler ne kadar
ağır olursa olsun kuşkuya düşmeden, yolu
izlemekten bir an olsun geri kalmadan Allah'ın gerçek
vaadinin gerçekleşmesini hoşnutlukla, güvenle ve iç
huzuruyla bekleyerek, dayanabilmenin zorluğu... Hiç kuşkusuz
bu büyük ve yorucu bir çabadır. Bu çabanın olumlu
sonuç verebilmesi için kararlılığa, sabretmeye,
Allah'ın desteğine ve başarılı
kılmasına ihtiyaç vardır. Savaşa gelince, ulu
Allah ona ilişkin kararını vermiştir;
savaşı bizzat üstlenmeyi takdir etmiştir. Yine
kendisinin öngördüğü bir hikmetten dolayı
savaşın aşamalı olarak, düşmana zaman
tanıyarak sonuçlanmasını dilemiştir. Nitekim
seçkin peygamberine de böyle vaadetmiş ve bu vaad bir süre
sonra gerçekleşmişti.
KAFİRLERİN KUR'AN'A DAYANAMAYIŞI
Surenin sonunda kafirlerin bir tablosu çiziliyor. Burada
kafirler, saygın ve seçkin peygamberin kendilerine sunduğu
mesajı kızgın bir öfke ile, derin bir kıskançlık
duygusu ile karşılıyorlar. O'na yönelttikleri
zehirli ve öldürücü bakışlardan kin ve kıskançlık
akıyor. Kur'an-ı Kerim bunu o kadar canlı çiziyor
ki, fazla söze gerek kalmıyor: