12- Onlardan önce Nuh kavmi, Res halkı ve Semud kavmi de
yalanlamıştı.
13- Ad, Firavun ve Lut'un kardeşleri de.
14- Eyke halkı ve Tubba' kavmi de. Bütün bunların
hepsi peygamberleri yalanladılar da üzerlerine tehdidim hak
oldu.
15- İlk yaratma ile yorulup aciz mi kaldık ki yeniden
yaratamayalım? Doğrusu onlar yeniden yaratılmaktan
şüphe etmektedirler.
Ayet metninde geçen "Ress" duvarı
örülmemiş kör bir kuyu demektir.
"Eyke"
ise, dalları
sık ve birbirine sarılmış gür ağaçlardır.
Eykeliler -ağır basan tercihe göre- Hz.
Şuayb'ın kavmidir. Ress (kuyu) sahiplerine gelince,
onlar hakkında şu kısa ifadeden başka hiçbir
açıklama yoktur. Tübba' kavmi de böyledir. Onlar hakkında
da hiçbir açıklama yoktur. Tübba' Yemendeki Himyer krallarının
lakabıdır. Yalnız burada sözkonusu edilen kavimler
o zamanlar bu Kur'an'ı okuyanlarca bilinmekteydi.
Zaten açıkça belli ki bu kısa işaretten maksat
bu kavimlerin hikayelerini ayrıntıları ile anlatmak
değildir. Sadece, Peygamberlerini yalanlamış geçmiş
kavimlerin akıbetlerini anlatarak kalplere etki etmektir.
Burada dikkati çeken şey bütün bu kavimlerin kendilerine
gönderilen peygamberleri yalanlamış
olmalarının ifade edilmesidir.
"Bütün bunların hepsi peygamberleri
yalanladılarda üzerlerine tehdidim hak oldu: '
Bu kısa ifade inanç birliği ile peygamberlik
kurumunun özdeşliğini vurgulamak için getirilmiştir.
Buna göre bir peygamberi yalanlayan kimse tüm peygamberleri
yalanlamış gibi olur. Çünkü bütün peygamberlerin
getirmiş olduğu peygamberlik kurumunu
yalanlamış olmaktadır. Tüm peygamberler kardeştirler,
tek bir toplulukturlar ve zamanın derinliklerine kök salmış
bir ağaç gibidirler. Bu ağacın her bir dalı
ağacın özelliklerini özet olarak ifade etmekte ve ana
ağacın bir resmi olmaktadır. Dolayısı ile,
bu ağacın bir dalını zedeleyen
ağacın gövdesini ve diğer dallarını da
zedelemiş demektir.
"Üzerlerine
tehdidim hak oldu" Ve
dinleyenlerin bildikleri acı akıbet başlarına
gelip çatmıştı.
Bu kötü akıbetlerin ışığı
altında yüce Allah tekrar onların
yalanladıkları yeniden dirilme konusuna dönüyor ve
soruyor:
"İlk yaratma ile yorulup aciz mi kaldık?.."
Canlıların yaratılması olayı
onların gözleri önünde gerçekleşmiştir.
Dolayısı ile onların cevap vermesine gerek yoktur. "Doğrusu
onlar yeniden yaratılmaktan şüphe etmektedirler". Mevcut
olan yaratıkların şahitliklerini dikkate
almamaktadırlar. O halde önlerindeki bu şahidi de
olayı da yalanlayan kimseler neleri hak etmezler ki!
Surenin ikinci bölümü de birinci bölümün ele aldığı
yeniden dirilme konusunu işlemeye devam etmektedir. Bu bölüm
aynı zamanda yalanlayan kalplere yeni yeni dokunuşlarla
şifa sunmaktadır. Fakat bu dokunuşlar ürpertici ve
korkunçtur. Bu
dokunuşlar,
sureyi sunarken sözünü ettiğimiz ilahi kontroldür. Sonra,
bu kontrolü canlandıran ve somutlaştıran ilahi
kontrolün sahneleridir. Ardından ölüm ve ölüm sarhoşluğu
manzaraları... Sonra hesaba çekilme ve amel defterlerinin
herkese gösterilmesi sahneleri... Sonra ağzını
iştahla açmış kendisine yakıtı olan
insanlar atıldıkça tadına varan ve zevkle "Daha
yok mu?" diyen
bir cehennem tablosu... Ve bunun yanıbaşında cennet,
nimet ve ikram tabloları... İşte yeni
dokunuşlar bunlardır.
Doğrusu, doğumdan başlayan ölüm istasyonuna uğrayan
ve yeniden dirilme ve hesaba çekilme ile son bulan tek bir
yolculuktur bu. Durmadan, dinlenmeden devam edip giden tek bir
yolculuktur. Bu yolculuk, insan oğlunun gönlüne kendisinden
kopulup sapılmaz biricik yolu çizmektedir.
İnsanoğlu yolun başından sonuna kadar, yüce
Allah'ın kutsal kudret elinin avucundadır, ordan
kayıp kaçması veya kurtulması mümkün değildir.
Ve onun hiçbir şeyi dikkatten kaçırmaz ve asla
gevşemez kutsal kontrolü altındadır. Ve yine
doğruyu söylemek gerekirse bu yolculuk insanın
duygularını korku ve ürperti ile dolduran korkunç bir
yolculuktur. Kalplerden geçeni bilen, dilediğini zorla
yaptırmaya kadir (Cebbar) olan Allah'ın kudret elinin
avucunda olduğunu hisseden bir insan nasıl olur da
ürpermez? Ve yine, hiçbir şeyi unutmayan, hiçbir şeyi
dikkatten kaçırmayan ve asla uyumayan herkese
yaptıklarının
karşılığını vermeye kadir olan bir
tek yaratıcı tarafından çağırıldığını
hisseden bir kimse nasıl olur da ürpermez?
Doğrusunu söylemek gerekirse, insanoğlu yeryüzündeki
hükümdarların kendisini, casusları ve gözcüleri vasıtası
ile izlediğini, her hareket ve
davranışını gözetlediğini bilip
hissederse, korkusundan tir tir titrer, sarsılıp,
dengesini yitirir ve kendinden geçer. Oysa yeryüzündeki
hükümdarların gözcüleri ne olursa olsunlar o insanın
ancak dışa vuran hareketlerini gözetleyebilir.
İnsan evine sığınınca,
kapısını kapatınca, ağzını
sıkı tutunca bu gözcülerden ve hükümdardan kendisini
korur. Oysa Cebbar olan Allah'ın kudret elinin avucu böyle
mi? İnsan nereye kapanırsa kapansın nereye giderse
gitsin ilahi kudret elinin altındadır. Allah'ın
kontrolü vicdanlara ve kalpleredir. Şimdi düşünelim.
Bir insan bu ilahi avuçda ve şu kontrol altında
olduğunu hissettiği zaman ne hale gelir? Nasıl olur
da titremez?