97- Allah kimi doğru yola iletirse o doğru yolda olur.
Kimileri saptırırsa da onlar için kendisinden başka
bir kurtarıcı bulamazsın. Kıyamet günü biz
onları kör, dilsiz ve sağır olarak yüzüstü
süründürürüz. Varacakları yer cehennemdir. Oranın
ateşi sönmeye yüz tuttukça onu yeniden tutuştururuz.
98- Onların cezaları budur. Çünkü ayetlerimizi
yalanlamışlar ve "Biz kemik ve toz haline dönüştükten
sonra diriltilerek yaratılışın yeni bir
aşamasına mı geçeceğiz?" demişlerdi
99- Onlar gökleri ve yeri yoktan vareden Allah'ın kendi
benzerlerini bir kez daha yaratmaya gücünün yeteceğini görmüyorlar
mı? Üstelik Allah onlar için bir gün sona ereceği
kuşkusuz olan sınırlı bir yaşama süresi
belirledi. Buna rağmen bu zalimler kâfirlikte direndiler.
Yüce Allah doğru yolun da sapıklığın
da yasalarını belirlemiştir. İnsanları bu
yasalarla başbaşa bırakmıştır.
Bunlara göre yürümelerini ve sonunda akıbetlerine
katlanmalarını dilemiştir. İnsanın hem
doğruyola hem de sapıklığı eğilim
duyabileceği gerçeği de bu yasalardan biridir.
Doğru yol üzerinde veya sapıklık yolunda yürüme
isteği ve çalışmasının sonucunda
insanın nihai tercihi belirginlik kazanır. Yönelişi
ve çabası ile Allah'ın hidayetini hakedeni Allah
doğruyola iletir. İşte gerçekten doğru yolda
olan da budur. Zira o Allah'ın belirlediği
doğruyolu izlemiştir. Doğru yolun delillerinden,
belgelerinden, işaretlerinden yüz çevirerek sapıklığı
hakedenleri ise hiç kimse Allah'ın azabından koruyamaz:
"Allah'dan başka onun bir
kurtarıcısını bulamazsın."
Allah onları kıyamet gününde aşağılayıcı,
tiksindirici bir halde mahşer meydanına getirecektir:
"Yüzüstü süründürürüz."
Emekleyerek yürürler.
"Kör, sağır ve dilsiz olarak."
Bu kalabalıkta kendilerine yol gösterecek olan organlarından
mahrum olurlar. Bu organlarını etkisiz halde bulurlar.
Sonunda;
"Varacakları yer cehennemdir."
Soğumayan ve aralıksız olarak yanan cehennem.
"Sönmeye yüz tuttukça onu yeniden tutuştururuz."
Bu gerçekten ürperten bir sonuç ve korkunç bir cezadır.
Fakat onlar Allah'ın ayetlerini inkâr etmekle bunu çoktan
haketmişlerdir.
"Onların cezaları budur. Çünkü ayetlerimizi
yalanlamışlardı."
Dirilişi reddetmişler ve meydana gelebileceğini
kabule yanaşmamışlardır.
"Biz kemik ve toz haline dönüştükten sonra
diriltilerek yaradılışın yeni bir
aşamasına mı geçeceğiz?" demişlerdi
Konunun akışı içinde verilen bu sahne sanki
gözler önündeki bir olaydan söz etmektedir. Sanki içinde yaşadıkları
dünya artık sayfalarını kapamış ve uzak
bir geçmişe karışmıştır... Bu
Kur'an sahneleri canlandırma ve onları birer canlı
realite olarak sergileme metodunun gereği olarak böyle ifade
edilmiştir. Böyle sunar ki, zaman geçmeden önce bu sahne
kalpler ve duygular üzerindeki etkisini göstersin.
Sonra dönüyor, müşriklerle gördükleri, fakat değerlendiremedikleri
realitelere dayalı bir mantıkla
tartışıyor:
"
Onlar gökleri
ve yeri yoktan yaratan Allah'ın kendileri gibi küçücük
yaratıkları bir kez daha yaratmaya gücünün yeteceğini
görmüyorlar mı?"
Öyleyse dirilişte ne gibi bir gariplik vardır? Bu
dehşet verici evrenin yaratıcısı olan Allah,
insanlar gibi yaratıkları da yaratabilir ve
insanları tekrar diriltebilir...
"Üstelik onlar için sınırlı bir
yaşama süresi belirlemiştir."
Bu ecel gelene kadar kendilerine zaman tanımış
ve süresi dolana kadar onlara mühlet vermiştir.
"Buna rağmen zalimler kâfirlikten başka bir
şeyi kabul etmediler."
Öyleyse belgelerin konuşturulmasından, sahnelerin
dile getirilmesinden ve apaçık ayetlerden sonra onların
çarptırıldıkları bu ceza, gerçekten adil bir
cezadır.