İsra suresinin bu son bölümü surenin ana eksenini oluşturan
konu üzerinde duruyor. Peygamberin -salât ve selâm üzerine
olsun- kişiliği, toplumunun kendisine karşı
takındığı tavır, peygamberin
getirdiği Kur'an ve bu Kur'an'ın özellikleri.
Bu bölümde, müşrikler peygamberimizi, Allah'ın
indirdiği bazı şeylerden vazgeçirmek için giriştikleri
çalışmalarına işaret ederek
başlıyor. Onların, peygamberi Mekke'den çıkarmak
istemeleri ve Allah onu müşriklerin tuzaklarından ve
saldırılarından koruması ele
alınıyor. Çünkü yüce Allah daha önce onlara zaman
vermeyi ve önceki milletler gibi onları yokedici azap ile
cezalandırmamayı takdir etmiştir. Eğer onlar
peygamberi yurdundan kovmuş olsalardı, yüce Allah'ın
peygamberlerini sürgün eden toplumlara karşı
değişmeyen yasasına uygun olarak yokedilirlerdi.
İşte bu nedenle Peygamberimiz -salât ve selâm
üzerine olsun- yoluna devam etmekle emrolunuyor. Rabbine namaz kılması,
O'nun gönderdiği Kur'an'ı okuması, Allah'a niyazda
bulunup kendisini, girdiği yere doğruluk!a girmeyi, çıktığı
yerden doğrulukla çıkmayı ve kendi katından
destekleyici bir güç vermesi için dua etmesi isteniyor. Hakkın
gelişini ve batılın yokoluşunu ilan etmesi
emrediliyor. İşte bu Allah'a bağlılık,
O'nu müşriklerin oyunlarına karşı kendisini
koruyan zaferi ve egemenliği garanti eden silahıdır.
Sonra Kur'an'ın görevi açıklanıyor. O
kendisine iman edenlere bir şifa ve rahmettir. Yalanlayanlar
için ise bir azap ve cezadır. Kâfirler dünyada bu
Kur'an'dan rahatsız olup işkence çektikleri gibi,
ahirette de bu nedenle azaba uğrayacaklardır.
Rahmet ve azaptan söz edilmişken konunun
akışı içinde bir de insanların rahmet ve azap
durumlarındaki sıfatlarına değiniliyor. Nimet
içinde insan şımarır ve yüz çevirir. Cezaya
çarptırıldığında ise, ümitsizlik,
çaresizlik içinde bocalayıp durur. Buna ilave olarak gizli
bir tehdit yeralıyor. Her insana kendi karakterine uygun
iş yapması için özgürlük veriliyor ki, ahirette
cezasını çeksin.
Müşriklerin ruh hakkında peygambere soru
sormaları nedeniyle insanın bilgisinin az ve yetersiz
olduğu belirtiliyor. Ruh yalnız Allah'ın
bilebileceği gayb konularından biridir. Onu kavramak
insan gücünün sınırları içinde değildir...
Kesin bilgi yüce Allah'ın peygamberine gönderdiği
vahiydir. Bu vahiyde onun kendi lütfundandır. Eğer o
dileseydi böyle bir lütufta bulunmayabilir ve kimse de O'na
hesap soramazdı. Fakat O rahmetinin ve lütfunun gereği
olarak peygamberine bu vahyi indirmiştir.
Daha sonra başlı başına mucize olan
Kur'an'ın bir benzerini tüm insanlar ve cinler biraraya
gelseler ve bu konuda yardımlaşsalar dahi yapamazlar
deniyor. Yüce Allah'ın Kur'an'ı her akla ve her kalbe
hitap edebilmesi için çeşitli doğru yol belgeleriyle
donattığı ve çeşitli özellikleri
belirtiliyor... İşte bu özellikleri taşıyan
Kur'an dahi Kureyş kâfirlerine yetmiyor,peygambere başvuruyorlar,
basit maddi mucizeler istiyorlar. İstiyorlar ki, Peygamber
-salât ve selâm üzerine olsun yerden kaynaklar çıkarsın
veya kendisinin som altından bir evi olsun. Ayrıca da ha
da inatlaşarak insanın özelliklerinden olmayan birtakım
şeyler istiyorlar. Peygamberin onların gözleri önünde
göğe çıkmasını oradan okuyabilecekleri somut
bir kitap getirmesini veya gökten bir azap gönderip kendilerini
yoketmesini istiyorlar. İnkârlarında ve
inatlarında daha da ileri giderek Allah'ı ve melekleri
getirip karşılarına koymasını teklif
ediyorlar!
Surenin akışı içinde kıyamet sahnelerinden
biri daha sunuluyor. Burada müşriklerin bu
inatlarının ve ahireti yalanlamalarının
cezası olarak kendilerini bekleyen akıbeti tasvir
ediliyor. Çürüdükten ve kemik haline geldikten sonra dirilişi
inkâr etmelerinin cezası sergileniyor.
Onların inatçılığına dayanan
teklifleri hafife alınıyor. Ve deniyor ki: Eğer
onlar Allah'ın rahmetinin bekçileri dahi olsalar beşeri
olan cimrilikleri yakalarını bırakmaz. Bitmez-tükenmez
hazinelerin eriyeceği korkusuyla cimrilik yaparlar! Bununla
beraber onlar isteklerinde ve tekliflerinde hiçbir sınır
tanımazlar.
Onların birtakım mucizeler istemeleri konu edilirken,
Hz. Musa'nın gösterdiği bazı mucizelere
değiniyor. Firavun ve kavmi bu mucizeleri
yalanlamış. Bilindiği gibi yüce Allah
yalanlayanları yoketmeye ilişkin yasası
uyarınca da yokedilmişlerdi.
Bu Kur'an'a gelince O, sürekli ve gerçek bir mucizedir.
Kur'an milletin ihtiyaçlarına uygun olarak bölümler
halinde indirilmişti. Toplumu hazırlıyor ve
eğitiyordu. Daha önceki milletlerin hem iman hem de ilim
sahibi olanları Kur'an'ın gerçek olduğunu
anlıyor ona boyun eğiyor ve
bağlanıyorlardı. Ona iman edip teslim
oluyorlardı.
Sure, Peygamberi -salât ve selâm üzerine olsun- yalnız
Allah'a kulluk yapmaya, O'nu noksan sıfatlardan uzak görmeye
ve kendisine övgüde bulunmaya teşvik eden bir direktif ile
sona eriyor. Nitekim sure, Allah'ı noksan sıfatlardan
arındırmak ve O'nu tenzih etmekle
başlamıştı.