İslâm, müslümanın kanını, namusunu ve
malını koruma altına almıştır.
Çünkü Allah'ın elçisi Peygamberimiz -salât ve selâm
üzerine olsun- buyuruyor ki: Müslümanın kanı, namusu
ve malı müslümana haramdır. (Bu hadisi Malik, Buhari,
Müslim Ebu Davud ve Tirmizi kitaplarına
almışlardır.) Bu arada yetim malı üzerinde
daha bir önemle duruluyor ve ona yaklaşılması
kesin biçimde yasaklanıyor. Daha güzel hale getirmek amacıyla
yaklaşma hariç tabii. Çünkü yetim, malını idare
etmekten acizdir. Onu koruma gücünden de yoksundur. İslâm
toplumu yetimi ve malını, gücünü elde edinceye, aklı
erinceye, malını idare edip onu koruyacak güce
gelinceye kadar korumakla yükümlüdür. Bu emirler ve yasaklara
dikkat edersek görürüz ki, en bireysel konularla ilgili emirler
ve yasaklar tekil ifadelerle verilmiştir. Toplumu
ilgilendiren konularla ilgili emirler ve yasaklar ise çoğul
şeklinde verilmiştir. Anne-babaya iyilik yapma, akrabaya
yoksula ve yolda kalmışa malı yardımda bulunma,
saçıp-savurmama, orta yolu izleyerek cimriliğe ve
savurganlığa düşmeden infakta bulunma, sağlam
biçimde öğrenme, böbürlenme ve büyüklük taslama yasağı
ile ilgili emirler veya yasaklar tekil biçimde ifade edilmişlerdir.
Zira bu konuların bireysel bir nitelikleri bulunmaktadır.
Çocukları öldürme, zina, haksız yere adam öldürme
yasakları ile yetimin malını koruma, sözünde
durma, ölçüyü ve tartıyı doğru tutmaya
ilişkin emirler ve yasaklar ise, çoğul biçimde verilmişlerdir.
Zira bu konuların hepsi toplumsal bir nitelik
taşımaktadır.
İşte bu nedenle daha güzelini kazandırma niyeti
dışında yetim malına, yaklaşma
yasağı çoğul olarak ifade edilmiştir. Tâ ki,
toplumun tamamı yetimden ve malından sorumlu olsun. Bu
toplum olması nedeniyle ona yüklenmiş bir görevdir.
Yetimin malını koruma, topluma yüklenmiş bir görev
olması nedeniyle kandan sonra sözleşmeye kesin
bağlılık direktifi veriliyor.
"Verdiğiniz sözü tutunuz. Çünkü verdiğiniz
sözlerden sorguya çekileceksiniz."
Yüce Allah verdiği sözlerden insanı sorguya
çekecek onu bozup yerine getirmeyenleri hesaba çekecektir.
İslâm, antlaşmaya bağlı kalmaya önem
vermiş ve bu konuda kesin emirler vermiştir. Zira
antlaşmaya bağlılık bireyin vicdanında ve
toplumun hayatında dürüstlüğün, güvenin ve temizliğin
kaynağıdır. Antlaşmaya bağlılık
Kur'an-ı
Kerimde ve hadiste çeşitli şekillerde ele
alınmış ve işlenmiştir. Bu konuda
Allah'la yapılan antlaşmayla kullar arasındaki
antlaşma arasında fark yoktur. Bireyin
antlaşması, toplumun antlaşması ve devletin
antlaşması birdir. Yöneten ve yönetilenin antlaşması
da aynıdır. İslâm, tarihi realitesinde antlaşmalara
bağlılık hususunda öyle yüksek bir hedefe ulaşmıştır
ki, insanlık ancak İslâmın gölgesinde bu yüksek
dereceye ulaşabilmişlerdir.