Diğer bütün yükümlülükler, görevler ve sosyal ilişki
kurallarına geçmeden önce bu gerçeği dile getiriyor
ki, bundan sonraki her söz ve her eylem ona dayansın.
Yanlış yapan veya eksik yapanlara tevbe ve rahmet
kapısını açsın. Sonra bu yapılan
hatalardan ve kusurlardan tevbe edilip dönüş
yapılsın.
Kalp doğru olduğu sürece, bağışlanma
kapısı her zaman açıktır. Ayette "Evvabun"
diye ifade edilen kimseler ise, her hata ettiklerinde
Rabblerine dönüş yapıp bağışlanma
dileyenlerdir.
AKRABALIK BAĞLARI
Anne-babanın haklarını ortaya koyan surenin
akışı, şimdi de bütün akrabaya yöneliyor.
Bunlara bir de yoksulları ve yolda kalmışları
ilave ediyor. Böylece yakınlık bağlarını
genişletiyor. En geniş anlamı ile insani
bağların hepsini kuşatıyor:
Kur'an'ı Kerim'in akrabanın, yoksulların, yolda
kalmışların, imkânları olanlar üzerinde bir
hakkı olduğunu ve insanın boynuna borç bir yardım
türü olarak kabul ettiğini anlıyoruz. Bu bir
insanın başka birine lütfen yaptığı bir
yardım değildir. Bu, Allah'ın farz
kıldığı, belirlediği kulluk ve tevhid
ilkesiyle birlikte ele aldığı bir haktır. Mükellefin
vermekle kendi görevini yaparak kendisini kurtardığı,
o sadece Allah'ın kendisine farz kıldığı
bir görevi yerine getirmesine rağmen kendisi ile
yardımı alan arasında bir sevgi ortamı
oluşturan bir haktır.
Kur'an saçıp savurmayı yasaklıyor. Saçıp
savurma (İbn-i Mes'ud ve İbn-i Abbas'ın da açıkladığı
gibi) "doğru olmayan yerlere harcamada
bulunmaktır." Mücahid der ki: Bir insan malının
hepsini Allah yolunda harcasa, "saçıp savurmuş"
olmaz. Bir avuç dahi doğru olmayan yerlere harcasa "saçıp
savurmuş"lardan olur.
Demek ki, saçıp-savurmanın az veya çok harcama ile
ilgisi yoktur. Harcamanın yapıldığı yerle
ilgisi vardır. İşte bu nedenle saçıp-savuranlar,
şeytanın kardeşi olmuşlardır. Zira onlar
boş yerlere harcama yaparken, kötü şeylere de harcama
yaparken günahta harcama yaparlar. İşte onlar
şeytanın dostları ve
arkadaşlarıdırlar: "Şeytan Rabbine
karşı çok nankördür." Nimetin hakkını
vermez. Saçıp-savuran kardeşleri de nimetin
hakkını ödemezler. Nimetin hakkı, haddi
aşmadan ve saçıp savurmadan onu Allah'a itaat etmek
amacıyla hakların korunması uğrunda
harcamaktır.
Eğer bir insan akrabanın, yoksulların ve yolda
kalmışların hakkını ödeyecek bir imkân
bulamıyor ve onlarla yüzyüze gelmekten utanıyorsa,
Allah'a yönelsin, hem kendisine hem de onlara rızık göndermesini
O'ndan dilemelidir. Kendilerini rahata, bolluğa çıkarmasını
dilemelidir. Onlara yumuşak söz söylemelidir. Onların
gelişi ile canını sıkmamalıdır.
Onları kendi hallerine bırakıp susmamalı ve
onların gelişiyle sıkıldığı
imajını vermemelidir. Hoş ve tatlı bir söz
bunun yerine geçer, umut verici ve güzel olur.