1- Ey Muhammed! Senin göğsünü
açmadık mı?
2- Yükünü üzerinden
almadık mı?
3- Ki o belini bükmüştü,
4- Senin
şanını yüceltmedik mi?
Bu ayetler, Hz.
Peygamberin kendisine yüklenen bu davanın bazı
noktalarından, davanın yolundaki bazı sert ve
korkulu sarp yokuşlardan ve yine o davanın çevresine
kurulan tuzak ve hilelerden dolayı ruhunda bazı
sıkıntıların olduğunu göstermektedir. Ve
yine ayetler, Rasulullah'ın bu ağır davanın
tasalarının ağırlığı
altında göğsünü ezilir gibi hissettiği, omzunda
çok ağır bir yük olduğunu duyduğunu
kendisinin yardıma, imdada, azığa ve morale
ihtiyacı olduğunu ilham ediyor.
Ardından şu
tatlı sesleniş ve şu sevecen konuşma
gelmektedir. "Ey
Muhammed! Senin göğsünü açmadık mı?"
Bu dava için senin göğsünü
açmadık mı? Bu davanın işlerini sana
kolaylaştırmadık mı? Bu davayı sana
sevimli kılmadık mı, bu davanın yolunu senin
önüne açmadık mı? Seni gideceğin yola koyup o
yolun mutlu sonunu görmeni sağlamadık mı?
Sen içini yokla. Göğsünde
sevinç, ferahlık, parlaklık ve bir ışık
görmüyor musun? Bu ihsanın tadını hislerinde
tatmaya hazır ol. Ve söyle bakalım, bu iç açılması
ile birlikte her çilenin ardından safa, her yorgunluğun
arkasından rahat, her zorluktan sonra kolaylık ve her
mahrumiyetin arkasından hoşnutluk bulmayacak
mısın?
"Yükü üzerinden
almadık mı? Ki o belini bükmüştü."
Sırtını
çökerten hatta ağırlığından nerede ise
belinin kırıldığı yükünü kaldırmadık
mı? O yüke karşı göğsünü açarak onu
üzerinden kaldırmadık mı? Bunun sonucu olarak o yük
sana hafifleyip kolay gelmedi mi? Seni başarıya
ulaştırarak ve gerek çağrı yapmanı
kolaylaştırarak ve gerekse kalplerin
kapısını sana açarak yükünü kaldırmadık
mı? Sana gerçeği açıklayan ve bu gerçekle
kalplere kolayca, yumuşakça ve rahatça girmende sana yardımcı
olan vahyi göndererek sırtındaki yükü kaldırmadık
mı?
Sen
sırtını çökerten yükte hissetmiyor musun bunları?
Biz senin göğsünü açtıktan sonra yükünün
hafiflediğini hissetmiyor musun?
"Senin
şanını yüceltmedik mi?"
Senin
şanını yücelerin yücesine yükselttik,
yeryüzünde yükselttik ve şu varlık aleminin tümünde
yücelttik. Senin şanını yücelttik de diller
Allah'ın adını anmak için her kıpırdandığında
senin adını Allah'ın adı ile birlikte yanyana
getirdik. "La ilahe illallah"ın yanına senin
adını da getirerek "Muhammed un Resulallah"
diye senin anılmanı sağladık ki bundan daha
öte yücelik ve bunun ötesinde makam olamaz. Bu makama bütün
dünyada sadece Hz. Peygamber erebilmiştir.
Senin
şanını Levh-i mahfuzda yücelttik. Çünkü yüce
Allah levh-i mahfuzda asırlar geçsin nesiller ve milyonlarca
dudak her yerde, namaz kılarak salat-u selam getirerek büyük
ve derin sevgi ile bu şerefli ismi tekrar edip dursun diye
takdir etmiştir.
Senin
şanını yücelttik. Çünkü senin adın bu yüce
sistem ile özdeşleşmiştir. Sırf bu iş için
senin adının seçilmesi bile şanının yüceltilmesidir
ki, şu varlık aleminde ne senden önce ve ne de senden
sonra hiçbir kimse bu yüceliğe
ulaşmıştır ve ulaşamayacaktır...
Her çileyi ve yorgunluğu
silip süpüren bir ihsanın bu lütfun yanında
meşakkatin, yorgunluğun ve bitkinliğin ne
değeri kalır?
Bununla birlikte yüce
Allah, seçilmiş sevgilisine ince ve nazik davranıyor,
onu teselli ediyor, sıkıntısını gideriyor,
gönlünü huzur içinde kılıyor ve kendisinden hiçbir
zaman ayrılmayacak olan kolaylığı kendisine
haber veriyor.
5- Muhakkak ki her
güçlükle beraber bir kolaylık vardır,
6- Gerçekten güçlükle
beraber bir kolaylık vardır.
Gerçekten her zorluk,
kendisine eşlik eden ve ondan ayrılmayan bir
kolaylıkla birlikte bulunur. Ve gerçekten bu senin karşılaştığın
zorlukta da kendisini göstermiştir. Çünkü üstlendiğin
yük ağır basınca senin göğsünü açtık
ve sırtım çökerten yükün hafifledi. Böylece
Rasulullah'ın karşılaştığı
zorluğa kolaylık eşlik etmiş zorluğun yükü
kaldırılmış ve
ağırlığı giderilmiştir.
Gerçekten bu, doğruluğu
pekiştirilmiş bir durumdur. Yüce Allah bu pekiştirmeyi
"kolaylık" ve "zorluk" sözcüklerini
kullanarak tekrarlıyor.
"Muhakkak ki her güçlükle
beraber bir kolaylık vardır. Gerçekten güçlükle
beraber bir kolaylık vardır."
Bu "tekrarlama"
gösteriyor ki, Hz. Peygamber o sıralarda, bu düşünceyi
ve bu hatırlatmayı gerektiren bir zorluk,
sıkıntı ve meşakkat içinde bulunuyordu. Yüce
Allah'ın önem verdiğini gösteren görüntülerin
canlandırılmasını, O'nun himayesini
kanıtlayan izlerin sergilemesini ve bütün pekiştirme
çeşitleri ile bu tür pekiştirmeyi gerektiren
sıkıntılar içinde kıvranıyordu. Hz.
Muhammed'in ruhun bu kadar ağır gelen şeyin elbette
büyük bir problem olacağı ortada idi.
Sonra
kolaylaştırma noktalarına, göğsünün açılma
nedenlerine uzun ve yorucu yolda azık ve su içme yerlerine
Şerefli yönlendirme gelmektedir.
7- Öyleyse bir işi
bitirince diğerine giriş,
8- Ümit edeceğini
Rabbinden iste.
Kuşkusuz her
zorlukla kolaylık vardır. O halde
kolaylığın ve kolaylaştırmanın
nedenlerine sarıl. insanlar, yeryüzü ile ve hayatın
işleri ile uğraşmanı bitirdiğin zaman,
evet bütün bunları bitirdiğin zaman, bütün kalbinle
asıl uğrunda yorulmana, çile çekmene ve çalışmana
layık olan şeye, yani ibadete, herşeyden
sıyrılmaya, Allah'tan ümit etmeye ve O'na yönelmeye
bak. "Ümit edeceğini Rabbinden iste."
Herşeyden önce uzaklaşarak, hatta kendilerini çağırmakla
meşgul olduğun insanların işlerini bir yana
atarak sadece Rabbinden iste, O'na yakar. Çünkü bu yol için
mutlaka azık gereklidir. Azık ise İşte
buradadır. Ve cihat için de mutlaka hazırlık
gereklidir. Hazırlık İşte buradadır. Ve
burada sen her zorlukla bir kolaylık, her kolaylıkla
birlikte rahatlık bulacaksın... İşte
gideceğin yol bu yoldur. '
Bu sure de
tıpkı "Duha" suresi gibi, insan ruhuna
birbirine karışmış iki duygu bırakarak
son buluyor. Bunlar, Rasulullah'ın ruhuna çok seven ve
rahmet eden Rabbi tarafından esen sevimli ve yüce olan
sevginin büyüklüğü ve onun şahsına gösterilen
şefkattir.
Bu güzel ve bambaşka
sevgiyi doğuran o anlarda Resulullah'ın kalbinden geçen
duygulara neredeyse elimizle dokunacak gibiyiz.
Bu gerçekten bir davadır.
Bu ağır bir emanettir, bu onun sırtını
çökerten ağır bir yüktür. Ama bu dava bütün
bunlarla birlikte, kutsal ışığın
doğduğu ve indiği yerdir, ölümlülüğün
ölümsüzlüğe, yokluğun varlığa
bitiştiği noktadır.