O

 

O

 
 

9- Hayır! Aksine siz dini yalanlıyorsunuz.

10-Şüphesiz başınızda bekçiler vardır.

11- Şerefli katipler.

12- Yaptıklarınızı bilirler.

13- Şüphesiz iyiler cennettedirler.

14- Kötüler de cehennemdedirler.

15- Din günü oraya sürülürler.

16- Oradan bir daha çıkamazlar.

Ayet-i kerimelerin başındaki "kella" (Hayır) kavramı, onların içinde bulunduğu tutumu red ve çürütmektedir. Hatta o zamana kadar ki konuşmayı kestirip atmaktadır. Yeni bir söz türüne giriş yapmaktadır. Bu açıklama, bildirme ve pekiştirme üslubudur. Bu üslup; tasvir, hatırlatma ve sitemde bulunmaktan farklıdır.

Hayır! Aksine siz dini yalanlıyorsunuz."

Hesaba çekilmeyi, sorgulanmayı ve cezalandırılmayı inkar ediyorsunuz. İşte asıl gururunuzun ve görevlerinizdeki kusurunuzun temel nedeni budur. Bir kalb hesaba çekilmeyi ve cezalandırılmayı inkar ettiği halde hidayet, iyilik ve itaat yolunu dosdoğru takip edemez. Bazen kalbler arınıp yücelir, berraklaşır. Sırf sevdikleri için Rabblerine itaat edip ona kulluk ederler. Azabından korkarak değil, mükafatını umarak değil. Buna rağmen bu kalbler kıyamet gününe inanır ve onun endişesini gönüllerinde taşırlar. Onu görmek isterler. Sevdikleri ile karşılaşmayı, arzu ettikleri ve görmek istedikleri Rabblerinin huzuruna çıkmak arzusunda olurlar. İnsan bu günü bütünü ile yalanladığında ise artık hiçbir ahlak kuralı tanımaz. Bağlılık kabul etmez. Aydınlığa yanaşmaz. Artık onda kalb, canlılığını yitirmiştir. Vicdan hassasiyetini ve duyarlılığını kaybetmiştir.

Din gününü yalanlıyorsunuz. Halbuki adım adım ona yaklaşıyorsunuz. İşlediğiniz her şey orada aleyhinize kayda geçmektedir. Hiçbir şey zayi olmamakta ve hiçbir şey unutulmamaktadır. "Şüphesiz başınızda bekçiler vardır. Şerefli katipler. Yaptıklarınızı bilirler."

Bu kaydedenler insanın başına verilmiş olan ruhlardır. Meleklerden olan bu ruhlar insana eşlik etmekte ve onu gözetlemektedir. "Şüphesiz başınızda bekçiler vardır." Biz tüm bunların nasıl meydana geldiğini bilemiyoruz. Bunların nasıl meydana geldiğini öğrenmekle yükümlü de değiliz. Çünkü yüce Allah bunları öğrenmek için gereken yeteneğimiz olmadığını ve bunları öğrenmemizin bize bir yararı olmadığını bilmektedir. Çünkü bu konular bizim görevimiz ve varlık amacımız kapsamına girmemektedir. Dolayısı ile bizler bu gayb konusunda Allah'ın bize açıkladıklarının dışında öte bilgiler elde etmeye uğraşmak zorunlu değiliz. İnsanın kalbini başı boş bırakılmadığını hissetmesi yeterlidir. İnsanın kendi başına herşeyi kayda geçen, yaptığı herşeyi bilen onurlu katiplerin başına dikildiğini hissetmesi, ürpermesi, irkilmesi, uyanması ve edebini takınması için yeterlidir. Zaten asıl verilmek istenen de budur.

Surenin havası onur ve ikram havası olduğundan başımıza dikilen meleklerin "şerefli" melekler olduğu belirtilmektedir. Böylece gönüllerde utanma ve bu onurlu melekler huzurunda kendisine çeki düzen verme duygusu gönüllerde harekete geçirilmek istenmektedir. Çünkü insan, değerli insanların huzurunda söz, hareket ve iş olarak açık vermekten, yanlış yapmaktan haya eder ve çekinir. İnsan her an ve her durumda "onurlu" meleklerden bir grubun huzurunda olduğunu düşünüp hissettiğinde durumu nice olur. Dolayısıyla bu meleklerin, insanın güzel özellik ve işleri dışında başka şeylere şahit olmamaları gerekir.

Kur'an bu gerçeği, canlı ve insanın kolayca anlayabileceği bu düşünce ile insanın kalbinde duyguların en yücelerini harekete geçirmektedir.

Ardından hesaba çekildikten sonra iyilerin ve kötülerin varacakları son durağı dile getirmektedir. Tabii ki bu son durak değerli kâtibelerin kayıtları esas Alınarak belirlenecektir.

"Şüphesiz iyiler cennettedirler. Kötüler de cehennemdedirler. Din günü oraya sürülürler. Oradan bir daha çıkamazlar."

Bu kesin bir sondur. Belirlenmiş bir akıbettir. İyiler cennete gideceklerdir, kötüler cehenneme. İyiler sürekli iyi iş yapan, bunu Alışkanlık haline getiren ve vazgeçilmez sıfatı haline getiren kişilerdir. İyi işler, bütün hayırlı işleri kapsamına alır. Bu sıfat bütün çağrışımları ile kerem ve insanlıkta uyum sağlamaktadır.

Bunun karşısında olan "kötüler" sıfatı ile de uyum içine girmektedir. Bu da edepsizlik, günah ve isyanın her çeşidini içine almaktadır. Cehennem ise bu`kötülüklerin karşılığıdır. Sonra onların hallerini daha da açığa çıkarmaktadır. Din günü oraya sürüleceklerdir." Bu da onu bir daha pekiştirip sağlamlaştırmaktadır. "Oradan bir daha çıkamazlar." Başta kaçıp kurtulamazlar! Belli bir süreye kadar dahi olsa oraya girdikten sonra artık kurtulamazlar. Böylece iyiler ile kötüler cennet ile cehennem arasındaki karşılaştırma açıklanmaktadır. Cehenneme gireceklerin durumu daha açık ve daha kesin biçimde vurgulanmıştır!

Yalanlama konusu din günü olduğundan orada meydana gelecek olaylar ifade edildikten sonra tekrar ona dönülüyor. Böylece bu günün gerçek dehşetini ve büyüklüğünü ortaya koymak, onun gerçek mahiyetinin, korkunçluğunu bilinmezlikle ön plana çıkarıyor, o gün insanları kuşatacak olan sınırsız acizliğin yardım ve yardımlaşma konusundaki her türlü umudun kırılması dile getiriliyor. Ayrıca bu zor günün tek yetki mercinin Allah olduğunu vurgulanıyor.

 

O

 

O