6- Ey insan, seni engin
kerem sahibi Rabbine, karşı aldatan nedir
7- O, seni yaratan,
belini doğrultan ve seni dengeli kılan.
8- Dilediği biçimde
sana şekil veren Rabbine.
Bu hitap insanın bünyesindeki
bütün hücreleri harekete geçirmektedir. Yeter ki insan insanlığının
bilincinde olsun. Kalbinin derinliklerine ulaşması için
perdeleri ve kılıfları geçebilsin. İşte
insanın engin kerem sahibi olan Rabbi onu bu güzel sitemle
uyarmaktadır. Bu güzellikle ona hatırlatmaktadır.
Fakat buna rağmen insan yanlış şeylere
dalmaktadır. Kendisini yaratan, belini doğrultan ve
dengede tutan Rabbine karşı edepsizlik yapmaktadır.
İnsanın bu
kadar güzel, düzgün, dengeli, şekil ve görev açısından
mükemmel biçimde yaratılması gerçekten uzun uzun düşünmeyi,
çok çok şükretmeyi, son derece edepli terbiyeli davranmayı
ve kendisine bu güzel yaratılışı lütfunun,
ihsanın ve korumasının gereği olarak
bahşeden engin kerem sahibi rabbine derinden sevgi beslemeyi
gerektirir. Çünkü yüce Allah insanı dileseydi başka
bir şekilde de yaratabilirdi. Fakat O herşeye
rağmen insan için bu güzel, düzgün ve dengeli şekli
seçmiştir.
Şüphesiz insan, yapısı
gerçekten güzel ve düzgün, özü itibariyle dengeli bir yaratıktır.
İnsanın bünyesindeki yaratmanın Hayret verici güzellikleri
onun anlama kapasitesinin çok üstündedir. İnsanın
etrafında gördüğü her şeyden daha Hayret
vericidir.
Bu güzellik,
düzgünlük ve denge insanın hem bedensel
yapısında, hem akli yapısında hem de ruhsal
yapısında gözlenebilmektedir. Ve bütün bunlar insanın
bünyesinde şahane bir güzellik ve düzgünlük içinde
dizilmiştir, uyum içine girmiştir.
İnsanın organik
yapısının mükemmelliğini, inceliğini ve
sağlamlığını ortaya koymak amacı ile
yazılmış çaplı kitaplar vardır. Bu
yaratığın bünyesindeki Hayret verici güzellikleri
burada geniş biçimde verme imkanımız yoktur. Biz
burada yalnız bazılarına değinmekle
yetineceğiz.
İnsanın
bedensel yapısını meydana getiren en genel
sistemlerin her biri Hayret verici güzelliktedir.
İnsanların karşılarında durup
dehşete kapıldığı insan yapısı
ile sanat ve sanayi güzelliklerinin bütün Hayret verici
ürünleri asla karşılaştırılamaz. Bunlar:
İskelet sistemi, kas sistemi, cild sistemi, sindirim sistemi,
kan dolaşımı sistemi, solunum sistemi, üreme
sistemi, bezler sistemi, sinir sistemi, boşaltım sistemi,
tad alma sistemi, koklama, işitme ve görme sistemleridir.
İnsanlar insan yapısı sanatlara yönelmekte fakat
incelikleri, derinlikleri ve büyüklükleri her türlü takdirin
üstünde olan bu sistemleri unutmaktadırlar! "İngilizce
yayınlanan Bilimler Dergisinde deniyor ki: İnsan eli
eşsiz, Hayret verici doğal güzelliklerin başında
yer almaktadır. Sadeliği, gücü ve hızlı uyum
sağlaması yönünden insan elinin işlevini görecek
bir makinayı yapmak gerçekten çok zordur, hatta imkansızdır.
Mesela bir kitap okumak istediğinde onu elinle
rahatlıkla alıyorsun. Sonra onu okumaya en uygun biçimde
indiriyorsun. İşte onu doğru biçimde ve
otomatikmen yerleştiren bu eldir. Kitabın bir
sayfasını çevirmek istediğinde
parmaklarını yaprağın altına koyuyor ve
üzerine basıyor. Hem de kağıdı çevirerek
derecenin ne altında ne de üstünde bir biçimde. Sonra
yaprağın çevrilmesiyle baskıya son veriyor. Kalemi
tutan ve onunla yazı yazanda eldir. İnsanın günlük
hayatında kaşıktan bıçağa ve daktiloya
varıncaya kadar tüm adet ve edevatı kullanan.
Pencereleri açıp kapatan ve insanın her istediğini
kaldırıp taşıyan da eldir. her iki el
yirmiyedi kemikten ve onyedi kas sisteminden
oluşmaktadır."
"İnsan
kulağının (orta kulak) küçük bir kesimi yaklaşık
dört bin kadar ince ve karmaşık kıvrımdan
meydana gelen, şekil ve hacim bakımından Hayret
verici bir düzene sahip bir kompleksten oluşmaktadır.
Bu kıvrımların bir musiki aletini
andırdığını söylemek mümkündür. Öyle
anlaşılıyor ki bunlar gök gürültüsünden, ağaç
hışırtısına kadar meydana gelen her sesi
ve gürültüyü herhangi bir şekilde Alıp beyine
aktaracak biçimde hazırlanmıştır. Ayrıca
orkestradan veya kendi düzenli bütünlüğü içinde her
müzik aletinin çıkardığı tüm sesleri
birbirinden şahane biçimde ayarlayacak yapıdadır."
"Gözdeki görme
duyusunun merkezi, ışığı
karşılayan yüz otuz milyon sinir uçlarından
meydana gelmiştir. Kirpiklerle beraber göz kapakları
onu, gece gündüz korumaktadır. Göz kapağının
hareketi refleks halindedir ve gözü topraktan,mikroplardan ve
yabancı maddelerden korumaktadır. Kirpikler meydana
getirdikleri gölge ile güneş
ışınlarının keskinliğini
kırmaktadırlar. Göz kapaklarının hareketi, bu
korumanın yanında gözün kurumasını da
engellemektedir. Gözü kuşatan ve gözyaşı
adı verilen salgıya gelince bu göz için en güçlü en
etkili temizleyicidir."
"İnsandaki tat
alma cihazı dildir. Dilin bu eylemi içinde epitelyum
hücreleri bulunan tat alma, hücrelerinin dilin üzerinde oluşturduğu
kaygan dokularla gerçekleşir. Bu dokuların
değişik şekilleri vardır. Bunların bir
kısmı ipliksi, bir kısmı mantarsı, bir
kısmı ise mercimeksidir. Bu dokular, tad alma
sinirlerini ve dilin damarlarını beslemektedir. Yeme
esnasında tat alma sinirleri etkilenmektedir ve bu etkiyi
beyne iletmektedir. Bu cihaz ağzın girişindedir. Böylece
insanın zararlı olduğunu hissettiği bir
şeyi hemen dışarı atması mümkün
olmaktadır. İnsan bu cihazla acı ve
tatlıyı, soğuk ve sıcağı, tuzlu ve
tuzsuzu, zehirli ve benzeri şeyleri hissetmektedir. Dil, küçük,
ince tad alma hücrelerinden dokuz binini ihtiva etmektedir ve bu
hücrelerin herbiri birkaç sinirle beyine bağlıdır.
Buna göre sinirlerin sayısı kaçtır, hacimleri
nedir, tek olarak nasıl çalışırlar, beyinde
duyuyu nasıl toplayıp oluştururlar, bilmiyoruz."
Vücudun her tarafını
bütünüyle kuşatan sinir sistemi, vücudun her tarafından
geçen ince ve kendisinden daha çok başkalarına
bağlı olan ince, küçük duyarlılık hücrelerinden
oluşmaktadır. Bunlarda, merkezi sinir sistemine
bağlıdırlar. Vücudun herhangi bir tarafı
etkilendiğinde isterse bu etkilenme insanı kuşatan
havanın sıcaklığında ufak bir
değişme olsun bu durumda sinir hücreleri bu duyguyu
vücuda yayılmış olan merkezlere iletirler. Bunlar
da duyuyu beyne iletirler. Böylece beynin gerekli tepkiyi
göstermesi sağlanır. Sinirlerdeki işaretlerin ve
uyarıların hızı saniyede yüz metreye ulaşır."
"Sinir sistemine
baktığımızda onun bir kimya
labaratuarındaki bir işlemi
andırdığını görürüz. Yediğimiz
yemeklere baktığımızda onların Hayret
verici maddelere dönüştüğünü farkeder ve orada
meydana gelen işlemin gerçekten Hayret verici olduğunu
kesin anlarız. Çünkü burada midenin kendisi dışında
hemen hemen herşey yenir.
Önce bu kimya
lâboratuarına bir kaç çeşit basit yiyecek maddelerini
koyalım ve bu konuda lâboratuarın kendisine ait düzenini
hiç göz önünde bulundurmayalım. Sindirme
kimyasının onları nasıl
ayrıştırdığını düşünmeyelim.
Biz birkaç et parçası, fasulye buğday ve
kızartılmış balık yiyoruz. Sonra da bir
miktar su içiyoruz.
Mide bu karışımın
arasındaki yararlı maddeleri seçip almaktadır.
Yemeğin her çeşidini ezmekte ve onları kimyasal bölümlerine
ayırmaktadır. Geri kalanını yeni proteinlere dönüştürmektedir.
Bunlar değişik hücrelerde gıdalar haline
gelmektedir. Sindirim sistemi bu sırada kalsiyum, kükürt,
iyot, demir ve diğer bütün zaruri maddeleri seçmektedir.
Ve bu sırada öz maddelerin zayi olmamasına özen
göstermekte, hormonların üretilmesine imkan sağlamakta
ve hayat için gerekli olan tüm ihtiyaçların düzenli
ölçüler içinde ve her zaruri ihtiyacın hazır hale
gelmesine dikkat etmektedir. Açlık gibi herhangi bir geçici
durumu karşılamak amacı ile yağ ve diğer
ihtiyati maddeleri depo etmektedir. Bütün bunları insan düşüncesinden
ve onun yorumundan habersiz yapar. Biz sayılamayacak derecede
çok olan bu maddeleri bu kimyasal lâboratuara döküyoruz ve
yaklaşıl; olarak bütünü ile yaptığımız
işlerden sarfınazar ediyor gerisine
karışmıyoruz. Böylece hayatımızın
devamı için gereken otomatik bir işlem
saydığımız bu faaliyete
sırtımızı dayamış oluyoruz. Bu
yiyecekler sindirilip ve yeniden hazırlanıp sürekli
olarak milyonlarca hücreye dağıtılır. Bu hücrelerin
sayısı yeryüzündeki bütün insanların
sayısından fazladır. Her hücreye ulaştırılması
gereken bu kesin maddelerin sürekli ve tek tek her hücreye ulaştırılması
gerekmektedir. Ve bu belli düzenin ihtiyaç duyduğu
maddelerin dışında başka şeylerin ona götürülmemesi
gerekir. Bu kesin maddelerinde kemik, tırnak, et, saç, göz
ve diş yapacak olan her hücreye kendisine has besinlerin ulaştırılması
gerekir.
Demek ki burada insan
zekasının icat ettiği en mükemmel labaratuvarda
daha çok maddelerin elde edildiği bir kimya lâboratuarı
bulunmaktadır. Yine burada şu ana kadar dünyanın
tanıdığı nakil ve dağıtım düzenlerinin
çok ilerisinde bir dağıtım düzeni vardır.
Burada herşey son derece düzenli bir şekilde gerçekleşmektedir."
İnsanın
diğer bütün cihazları hakkında da çok şey söylenebilir.
Fakat bu cihazlar açık seçik olmalarına rağmen
herhangi bir şekilde hayvanların da sahip olduğu
cihazlardır. İnsanın kendisine has özellikleri ise
eşsiz olan akli ve ruhi özellikleridir. İşte bu
surede özellikle üzerinde durulan konu budur. Şöyle ki "Ey
insan" çağrısından sonra, "O,
seni yaratan, belini doğrultan ve seni dengeli kılan"
demektedir.
İşte bu
mahiyetini bilmediğimiz, kavramadığımız
özel akli kavrayış. Çünkü akıl
anladığımız şeyleri anlamamızı
sağlayan araçtır. Fakat akıl kendisini kavrayamaz.
Nasıl kavradığını da idrak edemez.
Bütün bu algılanan
imajların ince ve dakik bir şekilde dizilmiş olan
sinir sistemi yolu ile beyne ulaştığını
varsayıyoruz. Fakat bunlar nereye saklanmaktadır?
Eğer bu beyin doğru bir bant şeridine benzetilse
insan ortalama ömrü olan altmış senede onca
tabloları, kelimeleri, olguları, duyguları
yığınlarca malumatı kaydetmek için
milyarlarca metre şeride ihtiyaç duyacaktı. Ancak bu
durumda onları bir süre sonra hatırlayabilirdi. Nitekim
insan bu olayları onlarca sene sonra, niye yıllar geçtikten
sonra rahatlıkla hatırlayabilmektedir! Sonra akıl
tek tek kelimelerden, tek tek olgulardan, tek tek olaylardan ve
tek tek tablolardan bütün bir kültürü oluşturmak için
nasıl onları bir bütünlük içine sokuyor. Sonra onları
malumat yığınından sistemli bilgiye nasıl
dönüştürüyor. Anlaşılabilecek şeylerden
anlayışa, deneyimlerden kesin bilgiye nasıl
ulaşıyor?
Bu, insanın en
belirgin özelliklerinden biridir. Fakat bununla beraber bu
özellik insanın en büyük özelliği değildir. En
üstün ayırıcı vasfı olmadığı
gibi. İnsanda Allah'ın ruhundan gelen, Hayret verici bir
ateş parçası da vardır. Bu insanın kendine
has olan ruhudur. Bu ruh insanı varlığın güzelliğine
ve varlığı yaratanın güzelliğine götürür.
Ve ona hiçbir sınırı olmayan mutlak varlık
ile temasa geçişinden kaynaklanan güzel ve mutlu anlar bağışlar.
Tabi ki bu, evrendeki güzelliğin kaynakları ile temasa
geçtikten sonra gerçekleşebilir.
Bu, insanın
mahiyetini anlayamadığı ruhtur. İnsan
kavrayabileceği somut gerçekleri daha yeterince kavrayamadığı
halde bunu nasıl kavrayabilir, nasıl tanıyabilir?
İnsan bu ruh sayesinde yeryüzünde yaşadığı
halde sevincin ve üstün saadetin kaynağına
erişebilir. Bu ruh onu yüceler alemi ile temasa geçirir.
Onu cennetlerdeki sonsuz hayata kendisi için belirlenen güzel
hayata hazırlar. Bu mutlu dünyada ilahi güzelliğe
bakmaya hazırlar.
İşte, bu ruh...
Yüce Allah'ın insana en büyük hediyesidir, bağışıdır.
İnsanı insan yapan da budur. Allah'ın adı ile
kendisine hitab ettiği de budur. "Ey insan".
Utandırıcı şekilde kendisini
kınaması da bu özelliğinden
kaynaklanmaktadır. "Engin kerem sahibi Rabbine
karşı seni aldatan nedir?" İşte bu yüce
Allah'tan insana doğrudan yöneltilmiş bir sitemdir.
Çünkü yüce Allah ona seslenmekte, o ise kendisinin önünde
günahkar, kusurlu ve gururlu bir şekilde durmaktadır.
Allah'ın yüceliğini takdir etmemekte ve O'nun huzurunda
edebini takınmamaktadır. Sonra Allah ona büyük,nimetini
hatırlatmakta sonra da bu konudaki eksiklerini,
edebsizliğini ve gururunu dile getirmektedir.
Bu gerçekten karşısında
ezilinmesi gereken bir sitemdir. İnsan kendi gerçeğini,
gerçek bilgi kaynağını ve Rabbinin huzurundaki gerçek
konumunu düşündüğünde bu sitemin dehşetini
kavrayacaktır. Rabbi ona bu şekilde seslenmekte
ardından ona bu şekilde serzenişte
bulunmaktadır:
"Ey insan! Seni
engin kerem sahibi Rabbine karşı aldatan nedir? O, seni
yaratan, belini doğrultan ve seni dengeli kılan,
dilediği biçimde sana şekil veren Rabbine: '
Ardından bu gururun
ve kusurların sebebi ortaya konuyor. Bu ise hesap gününü
yalanlamaktır. Yüce Allah hesabın gerçek mahiyetini
bildirmekte ve her işin
karşılığının farklı
olacağını, pekiştirici ve kesin bir biçimde
ortaya koymaktadır.