İfadede `bağışta bulunur' sözcüğü
surenin genel havasına egemen olan
karşılıklı konuşma ile uyum
oluşturması için kullanılıyor. Surenin
genelinde yüce Allah'ın nimetlerinden söz edilmektedir. Bu
nimetlerden biri de yüce Allah'ın kullarından
dilediğine bağışta bulunduğu peygamberlik
nimetidir. Bu bağış, sırf peygamberler için
değil, aynı şekilde kendi içinden bazı
fertlerin bu büyük göreve seçilmesinden dolayı
onurlandırılan insanlık için de son derece değerli,
aynı oranda görkemli bir görevdir. Yücelerin yücesine bağlanıp,
buluşma, direktif alma bir nimettir. Bu üzerine çeşitli
ağırlıklar çöreklenmiş, insan
fıtratını karanlıklardan
aydınlığa çıkarmaya yönelik bir hatırlatma
olması bakımından insanlık için paha
biçilmez bir nimettir. Fıtratın içindeki alıcı
ve algılayıcı cihazların harekete geçmesi,
böylece hareketsiz ölümden her yönüyle açık hayata
ulaşması için yapılan bu hatırlatma büyük
bir nimettir. Ayrıca peygamberlerin üstlendiği bu büyük
görev, insanları kulların boyunduruğundan
kurtarıp tek ve ortaksız Allah'ın egemenliğine
kavuşturmayı, insan onurunu ve enerjisini kulların
boyunduruğu altında aşağılamaktan, heder
olup gitmekten kurtarmayı hedeflemesi bakımından
insanlığa yapılmış en büyük iyiliktir.
Evet peygamberler insan alnını, kendisi gibi
kulların önünde eğilme zilletinden, insan enerjisini
de kendisi gibi kulların ilahlaşması uğruna
heder olmaktan kurtarmak için gelmişlerdir.
Apaçık delil getirme meselesine ve mucize gösterme
gücüne gelince, peygamberler açık açık kavimlerine
bunların yüce Allah'ın yetkisinde olduğunu
anlatıyorlar. Amaç, insanların karmaşık ve
karanlık idraklerinde yüce Allah'ın ilahi zatı ile
peygamberlerin beşeri kişilikleri arasındaki
farklılığı belirginleştirmek, yüce
Allah'ın zatı ve sıfatları konusunda
yaratıklardan birine benzemeyi kesinlikle kabul etmeyen
mutlak tevhidin görünümünü zihinlerde netleştirmektir.
Bu nokta çeşitli putçu düşüncelerin düştükleri
bir bataklıktır. Yunan, Roma, Mısır ve Hind
putçuluğuna bulaşması nedeni ile hristiyan
kiliselerinde şekillenen düşünceler de bu bataklığa
dalmışlardır. Bu bataklığa ilkin çeşitli
mucizeleri Hz. İsa'nın şahsına
bağlamaktan ötürü düştüler. Böylece yüce Allah'ın
ilahlığı ile Hz. İsa'nın -selâm üzerine
olsun- kulluğunu birbirine karıştırdılar.
"Allah'ın izni olmadıkça biz size mucize
gösteremeyiz."
O'nun gücünden başka bir güce dayanmayız.
"Mü'minler sırf Allah'a dayanmalıdırlar."
Peygamberler bunu her zaman için geçerli olan bir gerçek
olarak ifade ediyorlar. Çünkü mü'min sadece Allah'a güvenip
dayanır, onun kalbi Allah'dan başkasına yönelmez.
Başkasından değil, sadece ondan yardım bekler.
Sırf O'nun himayesine sığınır.
Sonra azgınlığı iman ile, işkenceleri
de direnç ile karşılıyorlar. Bu arada gerçeği
belirginleştirmek ve vurgulamak için soruyorlar: