5- Biz Musa'yı "Soydaşlarını
karanlıktan aydınlığa çıkar ve onlara
Allah'ın (tarihlerinde iz bırakmış) günlerini
hatırlat" direktifi ile somut mucizelerin
desteğinde peygamber olarak gönderdik. Bu hatırlatmada
sabırlı ve şükreden herkesin alacağı
ibret dersleri vardır.
6- Hani Musa, soydaşlarına dedi ki; "Allah'ın
size bağışladığı nimetleri
hatırlayınız. Hani O
oğullarınızı boğazlayıp
kadınlarınızı erkeksiz bırakmak sureti
ile size çok ağır bir işkence çektiren Firavun
hanedanından sizi kurtarmıştı. Bu, Rabbinizin
size yönelik büyük bir sınavı idi. "
7- Hani Rabbiniz size şöyle bildirmişti; "Eğer
şükrederseniz, size yönelik nimetlerimi kesinlikle arttırırım,
eğer nankörlük ederseniz, hiç kuşkusuz azabım
pek ağırdır. "
8- Musa dedi ki; "Eğer siz. tüm yeryüzü halkı
ile birlikte nankörlük etseniz, kuşku yok ki, Allah'ın
hiçbir şeye ihtiyacı yoktur ve özü itibarı ile
övgüye lâyıktır. "
Burada Hz. Musa'ya yönelik emir ile Hz. Muhammed'e -salât ve
selâm üzerine olsun- yönelik emir şekil ve mahiyet
itibarı ile aynı kalıplarla ifade edilmektedir. Bu
durum suredeki ifade ahengi ile uygunluk arzetmektedir. Nitekim
buna az önce değinmiştik. Hz. Muhammed'e -salât ve
selâm üzerine olsun- yönelik emir şöyleydi:
"İnsanları karanlıklardan
aydınlığa çıkarasın
diye..."
Burada ise Hz. Musa'ya -selâm üzerine olsun- şu direktif
verilmektedir:
"Soydaşlarını karanlıktan
aydınlığa çıkar."
Birincisi, tüm insanları kapsarken, ikincisi, Hz.
Musa'nın kavmine özgü kılınmaktadır. Ama güdülen
amaç birdir:
"Soydaşlarını karanlıktan
aydınlığa çıkar."
"Onlara Allah'ın (kendi tarihlerinde iz
bırakmış) günlerini hatırlat."
Aslında bütün günler Allah'ındır. Fakat
burada bütün insanlar ya da bir grup insanı ilgilendiren
önemli bir olayın, olağanüstü nimet ya da felaketin
yaşandığı günler kastedilmektedir. Nitekim
Hz. Musa'nın onlara yaptığı
hatırlatmalarda bunlara değinilecektir. Hz. Musa hem
onları hem de kendilerinden önce yaşamış Nuh,
Ad ve Semud kavimlerini ilgilendiren önemli günleri hatırlatmıştı.
İşte kastedilen Allah'ın günleri bu günlerdir.
"Bu hatırlatmada sabırlı ve şükreden
herkesin alacağı dersler vardır."
Ayette kastedilen bu günlerin bazısında büyük
zorluklar çekilmiştir ki, bu, sabretmenin işaretidir.
Bazı günlerde de bol nimetler verilmiştir. Bu da şükretmenin
işaretidir. Sabreden ve şükreden kişi bu
işaretleri ve bu işaretlerin ötesindeki hikmeti
kavrayan, bunlardan ibret ve öğüt almasını bilen
kişidir. Aynı zamanda kendisi için uyulacak ve ders alınacak
unsurlar da bulan kişidir.
Hz. Musa, mesajını anlatmaya,
soydaşlarını uyarmaya başlıyor:
"Hani Musa, soydaşlarına dedi ki; `Allah'ın
size bağışladığı nimetleri
hatırlayınız. Hani O
oğullarınızı boğazlayıp
kadınlarınızı erkeksiz bırakmak sureti
ile size çok ağır bir işkence çektiren Firavun
hanedanından sizi kurtarmıştı. Bu, Rabbinizin
size yönelik bir büyük sınavı idi."
Hz. Musa -selâm üzerine olsun- onlara yüce Allah'ın
üzerlerindeki nimetlerini hatırlatıyor. Firavun
hanedanı tarafından gördükleri korkunç işkenceden
kurtuluş nimetini... Firavun hanedanı onlara sürekli
kesintisiz ve herkesi kapsayan sistematik bir işkence
çektiriyordu. Bu işkencenin en belirgini erkek çocukların
boğazlanıp, kız çocukların sağ
bırakılması idi. Bununla caydırıcı güce
sahip olmalarını önlemek, sürekli zayıf ve ezilen
kimseler olarak kalmalarını sağlamak
hedeflenmişti. Yüce Allah'ın onları bu durumdan
kurtarması, hatırlanması gereken bir nimettir. Ama
şükretmek için hatırlamak gerekir.
"Bu Rabbinizin size yönelik büyük bir sınavı
idi."
Bu, öncelikle azapla denemekti. Sabrın,
dayanışmanın, direnmenin, kurtuluş için
kararlı olmanın, onun uğruna çalışmanın
düzeyini, derecesini ölçmek içindi bu sınama. Çünkü
sabır, sadece zillete, işkenceye katlanmak değildir.
Sabır, sarsılmadan, ruhsal hezimete uğramadan
işkencelere katlanmaktır. Kurtuluş ümidini, kararlılığını
sürekli diri tutmaktır. Zulüm ve azgınlığın
karşısına dikilmek için hazırlık
yapmaktır. Aksi taktirde bu, övgüye lâyık sabır
olmayacak; zillete, aşağılanmaya katlanmak, teslim
olmak olacaktır. İkincisi de kurtuluşla denemekti.
Şükürlerinin, yüce Allah'ın nimetini itiraf
edişlerinin, kurtuluş
karşılığında doğru yolda
kararlı oluşlarının düzeyini ölçmek içindi
bu sınav.
Hz. Musa, yüce Allah'ın onların hayatında
yereden önemli günlerini hatırlattıktan sonra
soydaşlarına anlatmaya devam ediyor. Onları
işkence ve kurtuluşun ötesinde güdülen amacı düşünmeye
yöneltiyor. Bu amaç, işkenceye karşı sabretmek,
kurtuluş için de şükretmektir.
Hz. Musa, yüce Allah'ın şükür ve inkâr karşılığında
kulları için belirlediği akıbeti anlatmakla açıklamalarına
devam ediyor.
"Hani Rabbiniz size şöyle bildirmişti; "Eğer
şükrederseniz, size yönelik nimetlerimi kesinlikle arttırırım,
eğer nankörlük ederseniz, hiç kuşkusuz azabım
pek ağırdır."
Şu büyük gerçek karşısında durup düşünüyoruz.
Şükür etmekle nimetin artması ve nankörlükle
korkunç azabın hakedilmesi gerçeği...
Evet bu gerçek karşısında biz de durup düşünüyor
ve daha ilk anda içimize güven duygusu doluyor. Çünkü bu,
yüce Allah'ın vaadidir. Her halukârda gerçekleşmesi
kaçınılmazdır bu vaadin... Bu sözün kanıtlarını
hayatımızda görmek kavrayabilecéğimiz sebeplerini
araştırmak istesek, çok geçmeden birçok sebeple, kanıtla
karşılaşacağız.
Hiç kuşkusuz yüce Allah'ın verdiği nimetlere
karşı şükretme, insan ruhundaki ölçülerin doğruluğunun
göstergesidir. İyi olan şükreder, çünkü bozulmamış
fıtrata göre şükür onun tabii tepkisidir.
Bu bir... Diğeri de, nimetine karşılık yüce
Allah'a şükreden kişinin bu nimet üzerindeki
uygulamalarında, şımarmadan, diğer halka
karşı büyüklük taslamadan, bu nimeti baskı, kötülük,
pislik ve bozgunculuk aracı olarak kullanmadan yüce Allah'ı
gözeteceği, onun hoşnutluğunu gözönünde
bulunduracağı gerçeğidir.
Bunların ikisi de nefsi arındıran, onu iyi
işler yapmaya, nimet üzerinde onu geliştirecek,
bereketlendirecek, iyi uygulamalarda bulunmaya teşvik eden
unsurlardır. Böylece insanlar hem bu nimetten hem de ona
sahip olan kişiden memnun olur, ona yardımcı
olurlar. Bu sayede toplumda yeralan fertlerin birbirleriyle olan
ilişkileri sağlıklı bir yapıya
kavuşur, mal varlıkları her yönüyle güvencede
olmak üzere gelişme imkânı bulur. Bunun gibi
hayatın içinden daha birçok tabii ve gözle görülür
sebebi sıralamak mümkündür. Gerçi yüce Allah'ın
vaadi mü'min için yeterli bir güvencedir. Mü'min ister
sebepleri kavrasın, ister kavramasın, bu bir realitedir
ve gerçektir. Çünkü yüce Allah'ın vaadidir.
Allah'ın nimetine karşı nankörlük etmek de,
ona karşı şükür görevini yerine getirmemekle
olur. Ya da bu nimeti bahşedenin yüce Allah olduğunu
inkâr etmekle, bu nimeti bilgiye, tecrübeye, kişisel emek
ve çalışmaya bağlamakla olur! Sanki bütün bu
yetenekler yüce Allah'ın bahşettiği nimetler
değilmiş gibi! Nankörlük, bu nimeti kötü emeller
için kullanmakla olur. Nimetle şımarma, büyüklenme,
onu insanlara karşı üstünlük sağlama aracı
olarak kullanma, ihtiraslar ve bozgunculuk uğruna koz olarak
kullanma... Evet bütün bunlar yüce Allah'ın nimetini inkâr
etmek anlamına gelmektedir.
Şiddetli azap, nimetin kökten yok edilmesini de içine alır.
Bu, ya nimetin tamamen giderilmesi ya da bilinçlerde etkilerinin
silinmesi şeklinde olur. Nice nimetler vardır ki, bir
felakete dönüşür. Ona sahip olan mutsuzluğa mahkûm
olur. Ondan yoksun olanlar da kıskançlık duygusuna
kapılırlar. Bu azap yüce Allah'ın dilemesine göre
ya dünyada bir süre için ya da ahirete kadar ertelenebilir. Ama
kesinlikle gerçekleşecektir. Çünkü yüce Allah'ın
nimetini inkâr etmek karşılıksız kalmayacak
bir suçtur.
Şükür, yüce Allah'a bir kazanç sağlayacak
değildir. Nankörlük de ona zarar verecek değildir. Yüce
Allah hiçbir şeye muhtaç değildir. Bizzat övgüye
lâyıktır, insanların övgüsü ve bahşettiği
nimetlere karşılık şükretmesi ile değil...
"Musa dedi ki; "Eğer siz, tüm yeryüzü halkı
ile birlikte nankörlük etseniz,
kuşku
yok ki, Allah'ın hiçbir şeye ihtiyacı yoktur ve
özü itibarı ile övgüye lâyıktır."
Şükretmekle insan hayatı sağlıklı bir
nitelik kazanır. Ruhlar Allah'a yönelmekle arınırlar.
İyiliğe karşı şükretmekle dosdoğru
olurlar, nimeti verene bağlanmanın huzurunu
yaşarlar. Nimetin yokolup gitmesi endişesinden
kurtulurlar. Allah için harcadıkları ya da
kaybettikleri şeylerin ardından hayıflanmazlar,
üzülmezler. Çünkü nimetleri veren her zaman vardır.
Üstelik nimet şükürle temizlenir, artar.
Hz. Musa -selâm üzerine olsun- soydaşlarına açıklamalarda
ve hatırlatmada bulunmaya devam ediyor. Ama, peygamberler
ümmeti ile peygamberleri ve peygamberlik gerçeğini
yalanlayan cahiliye toplumları arasındaki büyük
mücadelenin ön plana çıkması için kendisi sahneden
çekiliyor, gizleniyor. Bu tarz bir ifade Kur'an'ın sanatsal
güzelliklerinden biridir. Olayları canlandırmak,
onları anlatılan bir hikâyeden gözle görülen, işitilen,
içinde hareket edilen, şahısların karakterleri ve
tepkileri seyredilen bir sahneye dönüştürmek için
Kur'an'da bu tarz bir ifadeye sık sık rastlanır.
Şu anda zaman ve mekân kavramlarının dürülüp
atıldığı o büyük meydana geçiliyor: ,