Arkasından ö ana kadar sakladıkları bilgileri
kendisine tek tek vermeye koyuldular. Kendisi,
soydaşlarının iğrenç sapıklıklarına
bulaşmamış aile bireyleri ile birlikte
kurtulacaktı. Fakat eşi yanında olmayacaktı, o
sapık soydaşlarının safında
yeralmıştı. Ayeti okumaya devam ediyoruz:
"Geceleyin bir ara aileni yanına alarak yola çık,
hiçbiriniz geride kalmasın. Yalnız eşini
yanına alma. Çünkü soydaşlarının
başına ne gelecekse, onun da başına gelecektir.
Vadeleri tanyeri ağarınca dolacaktır. Tanyerinin
ağarması yakın değil mi?"
Ayetteki "esri" kelimesinin kökü olan "sery"
sözcüğü "gece yolculuğu", "bi
kitaın minelleyli" ibaresi "gecenin bir bölümü"
demektir. Yine ayetteki "Hiçbiriniz geride kalmasın"
ifadesi "arkada kalmasın, kafileden ayrı düşmesin"
anlamındadır: Çünkü bu sapık toplumun helâk
olma zamanı tanyerinin ağarma vaktidir. Kim onlarla
birlikte şehirde kalırsa onların yanında helâk
olacaktır. Ayetin şu son cümlesi dikkat çekicidir:
"Tanyerinin ağarması yakın değil mi?"
Bu soru onca acılar çekmiş olan Hz. Lût'un
gönlünü rahatlatmak amacını taşıyor.
Kendisine acı çektirenlerin yok oluşlarının
iyice yakınlaştığı vurgulanarak bozulan
morali düzeltilmek isteniyor. Gerçekten o cezalandırma
anı son derece yakındır. Gün ağarır-ağarmaz
gelip çatacaktır. O zaman Hz. Lût'un "keşki gücüm
olsaydı yapsaydım" diyerek özlediği, fakat
yeterli gücü olmadığı için yapamadığı
şeyi yüce Allah'ın sınırsız gücü
fazlası ile yapacak, o sapıklara derslerin en
ağırını verecektir.
Bu sapıkların cezalarını infaz etmenin
vakti gelince oturdukları şehri "altüst ettik."
Burada her şeyi tersine çeviren, yerden yüksekteki dikili
her şeyi kesilerek tanınmaz hale getiren tam bir "yıkım"la
eksiksiz bir "imha" tablosu ile karşı
karşıyayız. Buradaki "her şeyi tersine
çevirme, altını üstüne getirme" imayı, o
sapıkların tersyüz olmuş,
başaşağı dönmüş, insanlık
doruğundan hayvanlık çukuruna, hatta hayvan düzeyinin
bile altına gerilemiş olan fıtratlarının
alçaklığı ile uyumlu bir çağrışım
yapıyor. Onların düzeyi hayvanınkinin bile
aşağısına geriledi dedik. Çünkü hayvan,
hayvana özgü fıtratın önünde durmakta, fıtri
yapısının sınırlarını
aşmaya kalkışmamaktadır. Okumaya devam edelim:
"Oranın halkı üzerine sağanak halinde balçıkla
kaplanmış taşlar yağdırdık."
"Balçıkla kaplanmış taşlar."
Cezanın bu özelliği de o sapıkların
iğrençliği ile uyumlu ve ölçülüdür."
"Sağanak halinde yağan" yani birbiri
peşisıra iniyorlar başlarına. Ayrıca bu
taşlar "Rabbinin katında dökülüp damgalanmış"
taşlardır. Tıpkı koyun sürüsü örneğindeki
kuzuların büyütülüp çoğalsınlar diye çayıra
salınmaları gibi. Bu taşlar da döküldükten sonra
gerektiğinde kullanılmak üzere bir yere yığılıp
çoğaltılıyor gibi bir tasvir ile karşı
karşıyayız. Tasvir gerçekten enteresan.
İnsanın zihninde öyle somut çağrışımlar
meydana getiriyor ki, açıklama ve anlatım yöntemi ile
aynı etkiyi meydana getirmek mümkün değil. Devam
ediyoruz:
"Bu tür bir azap, zalimlerin uzağında
değildir."
Yakınlarındadır bu ceza ve sadece yüce Allah'ın
dilemesine bağlıdır. Gerektiğinde bu
taşlar atılır ve başlarına isabet
ettirilir. (Ayetteki "musevvetin" kelimesinin bir
anlamı da "damgalı, özel işaretli
markalı"dır. Fakat tasvir yöntemli bu ifadeye
bizim tercih ettiğimiz anlam daha uygun düşer.)
Hz. Lût'un soydaşlarına inen ceza ile ilgili olarak
bu ayetin çizdiği tablo, bazı yönleri ile volkanik bir
patlamayı çağrıştırıyor. Yerin
yarıldığı ve çevresindeki her şeyi
yuttuğu bir volkanik patlama ve bu patlamaya eşlik eden
püskürtülmüş lavlar, taşlar ve çamurlar
gözlerimizin önüne gelir gibi oluyor. Hiç kuşkusuz yüce
Allah'ın zalimlere verebileceği cezaların pek çok
türü vardır.
Böyle derken "Bu olay bildiğimiz volkan
patlamalarından biridir, o anda faaliyete geçmiş ve
olanlar olmuştur" demek istemiyoruz. Bu ihtimali
reddetmek de istemiyoruz. Meydana gelen olay, böyle bir olay
olabilir de. Fakat "kesinlikle böyle olmuştur" da
demiyor, böylece yüce Allah'ın takdirini, bildiğimiz
bir olgu ile sınırlamaktan kaçınıyoruz.
Gerek bu ve gerekse benzeri olağanüstü olaylar konusunda
söyleyebileceğimiz sözün özü şudur: Yüce Allah'ın
tam o zaman, o cezanın infaz anında meydana gelmek
üzere bir volkanik patlama olayı planlamış
olması, böylece Hz. Lut'un soydaşlarını
cezalandırmaya ilişkin ezeli ilmi uyarınca,
olayın meydana gelişini cezalandırmanın
anı ile çakıştırmış olması mümkündür.
Bu çakışma ve zaman uyumu, yüce Allah'ın
ilahlığının ve "Rabb"liğinin
evrene yansıyan bir tezahürüdür. Evrende olup biten her
olay, O'nun kapsamlı takdiri ve canlıların tümü
ile uyumlu olarak O'nun tasarrufu altında meydana gelir.
Ayrıca bu olayın özel bir plan sonucu meydana gelmiş
olması, yüce Allah'ın o sapıkları o biçimde
ve o anda imha etmek isteyen dileğine bağlı özel
bir irade ile gerçekleşmiş olması da mümkündür.
Eğer yüce Allah'ın dileği ile evren
arasındaki ilişkiyi az önce yukarıda Hz.
İbrahim'in eşine ilişkin
olağandışı olayı değerlendirirken
yaptığımız yorumun
ışığında anlarsak, bu tür olayları,
bu çeşit olağanüstülükleri kavramakta, kafalarımıza
sığdırmakta herhangi bir zorlukla
karşılaşmayız.
ŞUAYB PEYGAMBER VE KAVMİ
Şimdi yine ölümsüz İslâm inancının
peygamberlik misyonlarından biri
karşısındayız. Bu misyonu üstlenen
peygamberin adı Hz. Şuayb'dır. O, bu misyonu
soydaşları olan Medyenliler arasında yürütmekle
görevlidir. Bu misyonda Allah'ın birliği çağrısı
yanında başka bir mesele daha ön plandadır. Bu
mesele insanlar arası ilişkilerde adaleti, güvenirliği
ve dürüstlüğü egemen kılma meselesidir. Bu mesele
ile Allah'ın birliğine inanma, egemenliği O'nun
tekeline verme, O'nun yasalarına ve buyruklarına uyma
tutumu arasında köklü ve sıkı bir bağ
vardır. Oysa Medyenliler bu yoldaki çağrıyı
son derece büyük bir hayretle karşılamışlar,
insanlar arasındaki mali ilişkiler ile yüce Allah'ın
egemenliğini benimsemiş olmanın eylemsel bir
ifadesi olan namaz arasındaki ilişkiyi
kavrayamamışlardır.
Hikâyenin akışı, "Hz. Hud ile
Adoğulları" hikâyesine "Hz. Salih ile Semudoğulları"
hikâyesine benziyor. Gerçi gerek sonucu, gerek anlatım
üslubu ve gerekse sonucuna ilişkin değerlendirmesi açısından
Hz. Salih ile Semudoğulları'na daha çok benziyor. Hatta
bu iki hikâyede, günahkârlara verilen ceza ile bu cezayı
anlatan ibareler ortaktır.