O

Hüd

O

   

77- Elçilerimiz Lût'un yanına vardıklarında kaygıya kapıldı, canı sıkıldı ve "bugün, zor bir gündür" dedi.

Hz. Lût, soydaşlarını iyi tanıyor, onların fıtratlarının yakalandığı acayip sapıklığı, şaşırtıcı anormalliği yakından biliyordu. Bu adamlar kadınları bırakmış, gözlerini erkeklere dikmişlerdi. Bütün canlıların erkekli-dişili çiftler halinde yaratılmış olmalarındaki hikmetin farkında olan fıtratlarına ters düşmüşlerdi. Oysa yüce Allah'ın dilediği güne kadar insan soyunun devamlılığının sağlanması bu hikmete dayanıyordu. İnsan fıtratı bu ezeli hikmetin sesine uymaktan hep haz duyagelmiştir. Fıtrat bu sese düşünerek-taşınarak değil, içgüdüsel kılavuzluğun doğrultusundan sapmamanın yalın dürtüsü ile kulak veriyordu.

Gerçi insanlık tarihi kişisel düzeyde kalan birtakım patolojik sapmalara ve anormalliklere hep şahit olmuştur. Ama Hz. Lût'un soydaşları olayı acayiptir. Bu olay bize gösteriyor ki, psikolojik hastalıklar, tıpkı bazı organik hastalıklar gibi bulaşıcıdırlar. Herhangi bir toplumda değer ölçülerinin altüst olması sonucunda bu türden bir hastalık yaygınlık kazanabilir; bu yayılmanın başta gelen sebeplerinden biri, sözünü ettiğimiz hasta toplumun kötü örnek oluşturması ve diğer insanlar için kışkırtıcı bir rol oynamasıdır. Anormal davranışın fıtrata ters düşmesine rağmen, bu yayılma gerçekleşebilir. Oysa fıtrata egemen olan yasalar, hayata egemen olan yasaların aynılarıdır. Bu yasalar da hayatın isteklerinin karşılanmasından haz duyulmasını, hayatın gerekleri ile çatışarak ya da bu gerekleri yokederek tatmin aranmaması gerektiğini telkin ederler.

Halbuki, cinsel sapıklık hayatla çatışır, onu yokeder. Çünkü hayatin tohumlarını iğrenç bir toprağa akıtıp heba eder, bu iğrenç toprak o tohumları tutup yeşertecek yetenekte yaratılmamıştır. Oysa bu tohumları tutup geliştirmeye, üretime dönüştürmeye elverişli başka bir toprak, başka bir alan vardır. Cinsel sapıklık bu verimli alana atılması gereken hayat tohumlarını, onları çürütüp yokedecek iğrenç bir alana atar. Bundan dolayı sağlıklı insan fıtratı Hz. Lût'un soydaşlarında uygulaması görülen cinsel sapıklıktan nefret eder, tiksinir. Bu tiksinme, sadece ahlâktan kaynaklanan bir reaksiyon değildir, aynı zamanda insan fıtratının doğal gereği olarak ortaya çıkar. Çünkü bu fıtratı yönlendiren kanunlar, yüce Allah'ın hayata egemen kıldığı kanunlarla özdeştirler. Bu kanunlar da doğal ve sağlıklı biçimdeki cinsel hazzı, hayatla çatışarak, hayatı kesintiye uğratarak değil, onu geliştirecek, üretkenliğini sürdürecek yolda aramayı gerektirirler.

Gerçi dünyada yaşamaktan daha yüce bir ideal sözkonusu olunca kimi zaman ölümden haz duyduğumuz, seve seve ölüme koştuğumuz bile olur. Fakat bu haz, somut-maddi bir haz değil, itibarî-manevi bir hazdır. Üstelik bu hayatla çatışan, ona zıt düşen bir tarafı da yoktur. Tersine başka bir yoldan giderek hayatı geliştirmeyi, hayatın düzeyini yükseltmeyi amaçlar. Hayatı ve hayatın hücrelerini yokeden cinsel sapıklıkla, sözümüzün konusu olan homoseksüellik ile ideal uğruna ölüme atılma erdemi arasında uzaktan yakından hiçbir ilişki, hiçbir ortak nokta yoktur.

Hz. Lût, konuklarının gelişinden rahatsız oldu. Çünkü soydaşlarının onlara karşı nasıl bir tanır takınacaklarını biliyor, konuklarına yönelik edepsiz sataşmalar yüzünden uğrayacağı utancı şimdiden kestiriyordu. Bu yüzden;

"Bugün, zor bir gündür."

diyordu. İşte bu zor gün başlamıştı.

78- Soydaşları apar-topar evine koştular. Daha önce pis işler yapıyorlar, iğrenç ilişkilerde bulunuyorlardı. Lût onlara dedi ki; "Soydaşlarım, işte kızlarım, onlarla eşleşmek sizin için daha temiz bir iştir. Allah'dan korkun da beni konuklarım önünde rezil etmeyin. İçinizde aklı başında biri yok mu?"

Evet; "Soydaşları apar-topar evine koştular."

Öyle hızlı koşuyorlardı ki, evine giderken, sanki kudurmuşlardı. Devam ediyoruz:

"Daha önce pis işler yapıyorlar, iğrenç ilişkilerde bulunuyorlardı." Zaten Hz. Lût'un konuklarının gelmelerinden rahatsız olmasının, onlar yüzünden sıkıntıya düşmesinin ve zor bir gün beklediğini söylemesinin sebebi buydu.

Hz. Lût, evine dalan, kendisini konuklarına zarar vermekle, onurunu zedelemekle tehdit eden soydaşlarının, kudurmuşlar gibi kendilerinden geçtiklerini görünce onların sağlıklı fıtratlarını uyarmak istedi, kendilerini yüce Allah'ın erkekler için yaratmış olduğu karşı cinse yöneltmeyi denedi. Evinde kızları vardı. Hazır bekliyorlardı. Eğer bu kudurmuş erkekler istese, hemen onlarla evlendirilirler, böylece kudurmuşluğun ateşi ve şehvet çılgınlığı yatışırdı. Okuyalım:

"Ey soydaşlarım, işte kızlarım, onlarla eşleşmek sizin için daha temiz bir iştir. Allah'dan korkunuz da beni konuklarımın önünde rezil etmeyiniz. İçinizde aklı başında biri yok mu?"

Evet, "İşte kızlarım, onlarla eşleşmek sizin için daha temiz bir iştir." "Temizlik" kavramının taşıdığı her anlamda, hem psikolojik-soyut anlamda ve hem maddi-somut anlamda daha temiz bir iştir. Çünkü bu kızlar, arı ve yalın fıtratın isteğini karşılarlar, aynı zamanda erkekte nezih duygular uyandırırlar. Yani hem fıtrat temizliğinin, hem ahlâk temizliğinin, hem de dinin aradığı cinsel temizliğin yolu budur. Sonra onlar somut olarak da temizdirler. Yaratıcı yüce kudret, onları körpe insan yavrularının temiz ve nezih yuvası olmak üzere yaratmıştır. Devam ediyoruz:

"Allah'dan korkunuz."

Hz. Lût, az önce fıtratın eğilimleri açısından sarsmaya çalıştığı vicdanları bu defa bu yönden sarsmaya çalışıyor. Devam edelim:

"Beni konuklarımın önünde rezil etmeyiniz."

Bu defa da bedevilik geleneklerinde son derece ağırlıklı bir yeri olan konukseverlik duyguları aracılığı ile bencillik güdülerini harekete geçirmeyi deniyor. Okuyoruz:

"İçinizde aklıbaşında, olgun biri yok mu?"

Evet, mesele fıtrat, din ve erkeklik meselesi olmasının yanısıra aklıbaşında ya da aptal olma meselesidir. Fakat bütün etkileme, yatıştırma çabaları, hasta ve sapık fıtratlara, ölü ve kokuşmuş kalplere, anormal ve yetersiz akıllara kâr etmedi. Hasta ve sapık kudurganlık, kızgın lavlarını püskürtmeye devam etti.

79- Soydaşları "Biliyorsun ki, bizim kızlarınla bir işimiz, onlara yönelik bir amacımız yok. Sen bizim ne istediğimizi iyi bilirsin " dediler.

İyi biliyorsun ki, eğer istediğimiz senin kızların olsa, evlenirdik onlarla; sen bizim ne istediğimizi biliyorsun. Yapmak istedikleri pis işi dolaylı biçimde açığa vuran iğrenç ve yılışık bir imadır onların bu sözleri.

Hz. Lût'un kolu kanadı kırıldı, zayıflığının bilincine vardı. Soydaşları arasında yabancı idi. Göçmen olarak aralarına katılmıştı. Kendisini koruyacak bir aşireti yoktu. Bu zor günde ortaya koyacağı bir vurucu güçten de yoksundu. Bu yüzden şu acıklı ve yanık sözler dudaklarından dökülüverdi:

80- Lût, melek konuklarına dönerek dedi ki, "Keşki siz bana dayanak olacak güçte olsaydınız, ya da himayelerine sığınabileceğim gözüpek adamlarım olsaydı!"

Bu sözleri şu karşısındaki gençlere seslenerek söylemişti. O gençler ki, aslında genç adam kılığına girmiş meleklerdi. Pek genç yaşta idiler, yüzleri pırıl pırıldı. Fakat Hz. Lût'a göre döğüşebilecek, adam yıldırabilecek kimseler değillerdi. Bu yüzden onlara bakarak hayıflandı, kavga adamları olsalardı da onlardan destek görseydi diye bir özlem geçti içinden. Ya da güçlü bir sığınağı, dayanağı olsaydı şu karşısındaki tehdidi başından savsaydı diye düşündü.

Aslında Hz. Lût, kapıldığı karamsarlıktan, etkisi altında bulunduğu can sıkıntısından dolayı sağlam bir dayanağın koruması altında olduğunu aklından çıkarmıştı. Bu güçlü dayanak, dostlarını asla yüzüstü bırakmayan yüce Allah'ın himayesi idi. Nitekim Peygamberimiz -salât ve selâm üzerine olsun- bu ayeti okurken, "Allah'ın rahmeti Lût'un üzerine olsun. Oysa arkası sağlam yere dayalı idi" buyurmuştur.

Hz. Lût iyice daralınca, sıkıntıdan patlayacak duruma gelince, karamsarlığı doruk noktasına çıkınca karşısındaki `.`Allah'ın elçileri" sırtının dayalı olduğu bu güçlü kaleyi kendisine açıklayıverdiler. Okuyoruz:

 

 

O

 

O