O |
Hüd
|
O |
|
ALLAH'IN DOSTU İBRAHİM
69- Hani elçilerimiz İbrahim'e müjdeli haberi
getirdiklerinde ona, "Selâm sana" dediler. O da onlara
"Selâm size" dedi. Az sonra önlerine kızarmış
bir buzağı getirdi.
Ayette sözü geçen "müjdeli" haberin ne olduğu
burada açıklanmıyor. Bu açıklama uygun yeri
gelince Hz. İbrahim'in karşısında
yapılacaktır. Yine ayette sözü geçen "elçiler"
(melekler) hakkında bilgi verilmiyor. Bu yüzden tefsir
bilginlerinin yaptıkları gibi, onları
tanıtmaya, elimizde hiçbir delil yokken onların kimler
oldukları hakkında spekülasyon yapmaya girişmiyoruz.
Ayetin ikinci cümlesini bir kere daha okuyalım:
"Elçilerimiz, İbrahim'e `Selâm sana' dediler. O da
onlara `Selâm size' dedi."
Hz. İbrahim, doğum yeri olan Irak'taki "Keldaniler"
yurdundan göçetmiş, Ürdün üzerinden geçerek çöl ortasındaki
"Kenan ili"ne yerleşmişti. Bu yüzden
Bedeviler'in konuk ağırlama adetleri uyarınca
konuklarına yemek hazırlamaya koyulmuştu. Çünkü
yüce Allah'ın bu melek kökenli elçilerini konuk sanmıştı.
Okuyoruz:
"Az sonra önlerine kızarmış bir
buzağı getirdi."
Semiz, yağlı, kızgın taş üzerinde kızarmış
bir buzağı idi bu. Fakat melekler dünyalıların
yiyeceklerini yemezler.
70- İbrahim, elçilerin kızarmış
buzağıya doğru el uzatmadıklarını görünce,
konukları tuhafına gitti, içine onlardan kaynaklanan
bir korku düştü. Bu sırada konukları "Korkma,
biz Lût'un soydaşlarına gönderildik" dediler.
Hz. İbrahim, konuklarının ellerinin
kızarmış buzağıya doğru
gitmediğini görünce; "... konukları
tuhafına gitti; içine onlardan kaynaklanan bir korku düştü."
Bedevi adetlerine
göre ikram edilen yemeği yemeyen konuk kuşku
uyandırır; ev sahibine yönelik bir hainliği, bir kötülüğe
niyetlendiği imajını verir. Bizim kırsal
kesimimizin insanları yedikleri yemeğe ihanet etmeyi,
daha doğrusu yemeğini yedikleri kimseye kötülük
etmeyi mertliklerine yediremezler, böyle bir kalleşliği
yapmaktan kaçınırlar. Bu yüzden eğer birinin
yemeğini yemek istemezlerse, bu istemezlik, o adam
hakkında kötülük düşündükleri, ya da adamın
kendilerine yönelik niyetinin iyiliğinden emin
olmadıkları anlamına gelir.
İş bu noktaya varınca, yüce Allah'ın elçileri,
gerçek kimliklerini açıklıyorlar. Okuyoruz:
"Bu sırada konukları `Korkma, biz Lût'un soydaşlarına
gönderildik' dediler. "
Hz. İbrahim, Hz. Lût'un soydaşlarına bu
meleklerin niçin gönderildiğini anlamıştı.
Fakat tam o sırada başka bir olay oldu ve bu olay
konuşmanın akışını
değiştirdi. Okuyoruz:
71- O sırada ayakta duran İbrahim'in karısı
bu haberi duyunca güldü. Biz de ona o elçiler aracılığı
ile oğlu İshak'ın ve İshak'ın
arkasından da torunu Yakub'un müjdesini ilettik.
Kadın, belki de, Hz. Lût'un iğrenç soydaşlarının
helâke uğrayacaklarına sevindiği için gülmüştü.
Devam edelim:
"Biz de ona o elçiler aracılığı ile
oğlu İshak'ın ve İshak'ın arkasından
da torunu Yakub'un müjdesini ilettik."
Hz. İbrahim'in eşi kısırdı, hiç
çocuk doğurmamıştı, üstelik o sırada
iyice yaşlanmıştı. Bu yüzden Hz. İshak'a
ana olacağı müjdesi onun için
şaşırtıcı bir sürpriz olmuştu.
Üstelik bu müjde katmerli idi. Çünkü Hz. İshak'ın
da Yakub adında bir oğlu olacaktı. Böylesine inanılması
zor bir müjdeli haber bir kadını -özellikle kısır
bir kadını- tepeden tırnağa titretir, haberi
ansızın öğrenmesi ise bu titremeyi
sarsıntıya, duygusal fırtınaya dönüştürür.
Okuyalım:
72- Aman Allah'ım! Doğum mu yapacağım? Oysa
ben yaşlı bir kadınım, şu eşim de
ihtiyar bir adamdır. Bu şaşılacak bir şey!
Olay gerçekten şaşırtıcıdır.
Çünkü kadınlar belirli bir yaşa gelince adetten
kesilirler ve artık hamile kalmazlar. Fakat yüce Allah'ın
sınırsız gücüne göre hiçbir şey
şaşırtıcı değildir. Okuyoruz.
|
|
O |
|
O |
|