Yoksa Allah'ın azabı sizi hemen yakalayıverir. Cümleye
bu "acele" anlamını kazandıran "fe"
edatı ile "yakın" sözcüğüdür.
Okuyoruz:
"Yoksa yakın vadeli bir azaba çarpılıverirsiniz."
Sözkonusu azap kıskıvrak yakalayıverir sizi.
Burada "dokunma" ve "meydana gelme"
fiillerinin ifade ettiğinden daha sert bir hareket ifade
edilmek istenmiştir.
Bir sonraki ayeti okuyalım:
64- "Ey soydaşlarım, bu Allah'ın devesidir,
size bir mucize olarak gönderildi; bırakın onu
Allah'ın toprağında dolaşıp yesin-içsin;
ona bir kötülük dokundurmayın, yoksa yakın vadeli bir
azaba çarpılırsınız. "
Salih'in soydaşlarına bir mucize, bir
olağanüstülük belirtisi olsun diye gönderildiği
bizzat Hz. Salih tarafından belirtilen bu dişi devenin
nasıl bir deve olduğu ayette anlatılmıyor.
Yalnız onun "Allah'ın devesi" diye
anılmasından ve "size bir mucize olsun diye"
denilerek Salih'in soydaşlarına özel olarak
gönderildiğinin vurgulanmasından anlıyoruz ki, o
sıradan bir deve değildir, ayırıcı
özellikler taşımaktadır ve bu özellikler
sayesinde Hz. Salih'in soydaşları onun Allah
tarafından kendilerine gönderilmiş bir mucize
olduğunu bilebilmektedirler.
Bu deve konusunda bu kadarlık bilgi ile yetiniyoruz. Bu
konudaki efsanelerin ve yahudi uydurmalarının (israiliyatın)
okyanusuna dalmak istemiyoruz. Zaten bu efsaneler ve uydurma
rivayetler yüzünden tefsir bilginleri bu deve konusunda -deve
hikâyesinin gerek geride kalan bölümü ve gerekse gelecek
bölümü ile ilgili olarak- birbirinden farklı
görüşler ileri sürmüşlerdir. Evet;
"... Bu Allah'ın devesidir, size bir mucize olarak
gönderildi; bırakın onu Allah'ın
toprağında dolaşıp yesin-içsin; sakın
ona bir kötülük dokundurmayınız."
Yoksa Allah'ın azabı sizi hemen yakalayıverir.
Cümleye bu "acele" anlamını kazandıran
"fe" edatı ile "yakın"
sözcüğüdür. Okuyoruz:
"Yoksa yakın vadeli bir azaba
çarpılıverirsiniz."
Sözkonusu azap kıskıvrak yakalayıverir sizi.
Burada "dokunma" ve "meydana gelme"
fiillerinin ifade ettiğinden daha sert bir hareket ifade
edilmek istenmiştir.
Bir sonraki ayeti okuyalım:
66- Azaba ilişkin emrimiz geldiğinde Salih ile
beraberindeki mü'minleri helak olmaktan ve o günkü onur
kırıcı perişanlıktan, rahmetimizin sonucu
olarak, kurtardık. Hiç şüphesiz senin Rabbin
güçlüdür, üstün iradelidir.
67- O zalimleri müthiş bir gürültü yakaladı da
evlerinde, oldukları yerde yığılıp
kalıverdiler.
Daha önceki uyarılarımız gereğince helâk
etmeye ilişkin emrimizin gerçekleşmesine sıra
gelince Hz. Salih ile beraberindeki mü'minleri, özel ve
dolaysız merhametimizin sonucu olarak kurtardık.
Onları hem ölümden ve hem de o günün
utandırıcı perişanlığından
kurtardık. Semudoğulları'nın ölümü,
gerçekten utandırıcı, rezil edici bir ölüm
biçimi idi. Korkunç, tüyler ürpertici bir gürültü
onları oldukları yere cansız olarak devirmişti.
Evlèrinde yerlere serilmiş leşleri gerçekten komik,
utandırıcı, yerin dibine geçirici bir
perişanlık manzarası sergiliyordu. Devam ediyoruz:
"Hiç kuşkusuz, senin Rabbin güçlüdür, üstün
iradelidir."
O şımarıkları, burnu büyükleri
yakalayıp derslerini verir. Yapamayacağı hiçbir
şey yoktur. Ayrıca kendisine
sığınanları ve emirlerine uyanları da
asla yüzüstü bırakmaz.
Daha sonra Semudoğulları'nın sahnesi
gözlerimizin önüne seriliyor. Bu sahneye adamların
sapık tutumlarına ve son derece büyük bir hızla
yok oluşlarına ilişkin bir hayret de eşlik
ediyor. Okuyoruz: