O |
Hüd
|
O |
|
61- Semudoğulları'na da kardeşleri Salih'i
peygamber olarak gönderdik. Salih dedi ki; `'Soydaşlarım,
sadece Allah'a kulluk sununuz, O'ndan başka bir
ilahınız yoktur. Sizi topraktan yaratan ve yeryüzüne
yerleştirerek burayı kalkındırmakla görevlendiren
O'dur. O'ndan af dileyiniz, O'na yöneliniz. Çünkü Allah,
kullarına yakındır ve dileklerin kabul edicisidir.
Bunlar, peygamberler tarihi boyunca hiç değişmeksizin
hep söylenen sözlerdir. Onları ayrıntılı biçimde
inceleyelim:
"Ey soydaşlarım, sadece Allah'a kulluk sununuz,
O'ndan başka bir ilahınız yoktur."
Bu da peygamberler tarihi boyunca hiç değişmemiş
bir çağrı. Devam edelim:
"O'ndan af dileyiniz, O'na yöneliniz."
Arkasından ilahlık gerçeği
tanıtılıyor bize. Tıpkı O'nun
peygamberinin kalbinde yaşadığı gibi. Okuyoruz:
"Çünkü Allah, kullarına yakındır ve
dileklerin kabul edicisidir."
Hz. Salih, bu ayette onlara topraktan
oluştuklarını, varlık kaynaklarının
"yer" olduğunu hatırlatıyor. Bir defa
insan olarak türleri toprak kaynaklıdır. Tek tek
fertler olarak da toprağın oluşumlarındaki
payı çok büyüktür. Yedikleri besinler toprakta yetişir,
organizmalarını oluşturan çeşitli elementler
toprak kökenlidir. Topraktan meydana gelmelerine, "yer"
kökenli elementlerden oluşmalarına rağmen, yüce
Allah onları yeryüzüne halife olarak atadı.
Burayı kalkındırsınlar, geliştirsinler,
bayındır hale getirsinler diye. Allah, parçası
oldukları insan türünü yeryüzü halifesi yaptığı
gibi, kendilerini de bu halifelikle görevlendirmiş, bu amaçla
onları daha önceki insan kuşağının
yerine geçirmiştir.
Bütün bunlardan sonra onlar ne yapıyorlar? Yüce Allah'a
başka ilahları ortak koşuyorlar. O halde:
"O'ndan af dileyiniz, O'na yöneliniz."
Eğer O'na dönerseniz, tevbelerini kabul edeceğinden,
yalvarmalarınıza olumlu cevap vereceğinden emin
olunuz. Çünkü;
"Allah, kullarına yakındır ve dileklerin
kabul edicisidir."
Bu ifadede "Rabbimin" tamlaması, gerekse "yakın"
ve "kabul edici" kelimelerinin yanyana getirilişi,
Allah gerçeğini yansıtan, somut bir tablo çizer. Bu
tablo, tıpkı seçkin bir kulun, bir peygamberin kalbini
donatan Allah gerçeğini açığa vurur. Ayetin
havasına cana yakınlık, bağlantılık
ve sevecenlik katar. Bu hava Salih peygamberin kalbinden
taşarak diğer duyarlı kalplere geçer. Ama eğer
adamların kalpleri olsa!
Evet, Hz. Salih'in soydaşlarının kalpleri o
kadar bozuk, o kadar gözenekleri sımsıkı
kapalı ve o derece katı ki, ne bu tablonun güzelliğini
ve çarpıcılığını ve ne bu
yumuşak sözlerin okşayıcılığını
ve ne de bu uçan havanın.
tatlılığını duyamıyorlar. Bir de ne
görelim. Onlar hiç beklenmedik biçimde bambaşka bir telden
çalıyorlar. Kardeşleri Salih hakkında olmadık
kanaatler, akıl almaz kuruntular besliyorlar.
62- Soydaşları dediler ki; "Ya Salih, bundan
önce sen kendisine umut bağladığımız bir
kişi idin. Şimdi bize atalarımızın
taptıkları ilahlara tapmayı mı
yasaklıyorsun? Bizi benimsemeye çağırdığın
ilkeler konusunda koyu bir kuşku içindeyiz. "
Sende umudumuz vardı. Sana umut
bağlamamızın sebebi ya bilgin, ya
akıllılığın, ya doğruluğun, ya
ileri görüşlülüğün, ya da bu meziyetlerin tümü
idi. Fakat bu umudumuz şimdi suya düştü. Sebebine
gelince;
"Şimdi bize atalarımızın
taptıkları ilahlara tapmayı mı
yasaklıyorsun?"
Felâket bu! Her şey olabilir, ya Salih, ama bu olamaz!
Senden böyle demeni hiç beklemezdik. Ne kadar da yanılttın,
hayal kırıklığına düşürdün bizi.
Ayrıca bizi kabul etmeye çağırdığın
ilkeler hakkında kuşku içindeyiz. Öyle bir kuşku
ki, bu bizi hem sana hem de söylediklerine inanmaktan alıkoyuyor.
Okuyoruz:
"Bizi benimsemeye çağırdığın
ilkeler konusunda koyu bir kuşku içindeyiz."
Görülüyor ki, Hz. Salih'in soydaşları hiçbir
şaşırtıcı yanı olmayan bir teklif
karşısında hayrete düşüyorlar. Daha doğrusu
gerekli ve gerçek olan bir öneriyi yadırgıyorlar, onu
işittiler diye dehşete kapılıyorlar.
Kardeşleri Hz. Salih onları tek Allah'a kulluk sunmaya
çağırıyor diye küplere biniyorlar. Niye? Bir
delile, bir gerekçeye ya da bir düşünceye dayandıkları
için değil. Sırf ataları,
karşılarındaki şu putlara taptılar diye.
İşte katı bağnazlık, gözü kapalı
geçmişe bağlılık insanı öyle dondurur
ki, açık gerçek karşısında
şaşkına döner, inançları; ataların
davranışları ile gerekçelendirme saçmalığına
düşürür.
Böylece ikinci ve üçüncü kez açıkça ortaya çıkıyor
ki, "tek Allah" inancı özünde geniş
kapsamlı, eksiksiz ve tutarlı bir özgürlük çağrısıdır;
insan aklını taklitçilik boyunduruğundan kurtarma
çağrısıdır; yine insan aklını hiçbir
delile dayanmayan asılsız kuruntuların,
saplantıların, önyargıların ve hurafelerin
zincirinden kurtarma çağrısıdır.
Semudoğulları'nın, Hz. Salih'e yönelttikleri "Sen
umut bağladığımız bir kişi idin"
şeklindeki hayal kırıklığı içeren
söz, bize bir zamanlar Kureyşli müşriklerin
Peygamberimize karşı duydukları sarsılmaz güveni
hatırlatıyor. Fakat Peygamberimiz -salât ve selâm
üzerine olsun- onları tek Allah'ı "Rabb"
olarak tanımaya çağırınca tıpkı Hz.
Salih'in soydaşları gibi, bu çağrıyı
tuhaf karşılayarak karşısına dikildiler.
Arkasından O'nun için "büyücüdür, uydurmacıdır"
dediler. Böyle derken O'nun lehindeki eski tanıklıkları
ve güvenlerini unutuverdiler.
Karakter hep aynı karakter. Bu yüzden aynı belge yüzyıllar
ve çağlar boyunca her aşamada tekrarlanarak önümüze
geliyor.
Hz. Salih, bir sonraki ayette soydaşlarına atası
Hz. Nuh'un karşısındakilere söylediği sözlerin
aynısını söylüyor.
63- "Ey soydaşlarım, baksanıza, eğer
ben Rabbimden gelen açık bir belgeye dayanıyorsam, O
bana kendi katından bir rahmet bağışladı
ise, emrine karşı geldiğim taktirde beni O'ndan kim
kurtaracak? Sizin bana zararımı arttırmaktan
başka hiç bir katkınız olamaz. "
Ey soydaşlarım, baksanıza. Eğer ben içimde
Allah gerçeğini açık ve belirgin bir realite olarak
algılıyorsam, bu algı bana bu yolun doğru
olduğuna dair kesin bir inanç kazandırıyorsa,
üstelik bana Rabbimden bir rahmet inmiş de bu rahmetinin
sonucu olarak O beni peygamber olarak seçmiş ise, beni bu göreve
lâyık kılıcı ayrıcalıklarla
donatmış ise, söyleyin bana bakalım, eğer
O'nun mesajını size iletmekte kusur ederek O'na asi
olursam, bana bağladığınız umutları
boşa çıkarmamak endişesi ile bu peygamberlik görevimi
savsaklarsam; sizin şahsıma yönelik umutlarınızın
bana bir faydası olur mu, beni yüce Allah'ın elinden
kurtarabilir mi? Asla!
"Emrine karşı geldiğim taktirde beni O'ndan
kim kurtaracak? Sizin bana zararımı arttırmaktan
başka hiçbir katkınız olamaz:"
Siz bana zarar üstüne zarardan başka bir katkıda
bulunamazsınız. Eğer sizin
hatırınızı kırmayayım diye görevimi
ihmal edersem yüce Allah bana kızar, beni peygamberlik
şerefinden mahrum eder, o zaman dünyada rezil olurum,
ahirette ise azaba çarpılırım. Bu ise zarar
üstüne zarardan başka nedir ki? Kısacası size
uymanın sonucu zarardan, yıkımdan, ağır
cezadan ve şiddetli pişmanlıktan başka bir
şey olamaz. Bir sonraki ayeti okuyoruz:
|
|
O |
|
O |
|