O |
Hüd
|
O |
|
32- Soydaşları dediler ki; "Bizimle
tartıştın, üstelik bu tartışmayı
çok uzattın, eğer söylediklerin doğru ise,
ileride karşımıza çıkacak diye bizi
korkuttuğun azabı şimdi başımıza
getir de görelim. "
Burada yeterlilik elbisesine bürünen acizlik ile,
güçlülük postuna bürünen zayıflık ile, küçümseme
ve meydan okuma biçiminde ortaya çıkan gerçeğe
yenilme korkusu ile karşı karşıyayız.
Okuyalım:
"Eğer söylediklerin doğru ise, ilerde
karşımıza çıkacak diye bizi korkuttuğun
azabı şimdi başımıza getir de görelim."
Bize tehdit olarak yönelttiğin acıklı
azabı başımıza getir bakalım. Biz sana
inanmıyoruz. Savurduğun tehditleri umursamıyoruz.
Hz. Nuh'a gelince bu yalanlama ve bu meydan okuma onu çileden
çıkarmıyor karşısındakilere gerçeği
anlatmasına engel olmuyor. Bu kışkırtmalara
rağmen O, karşısındakilere bilgisinden yoksun
oldukları, farkında olmadıkları gerçeği
soğukkanlılıkla anlatıyor. Çünkü onlar bu
gerçeği bilmedikleri için, ileride gerçekleşeceğini
bildirdiği azabın hemen başlarına
getirilmesini istiyorlar. Bu yüzden onları bu gerçekle
yüzyüze getiriyor. Sözünü ettiğimiz gerçek şu:
Kendisi sadece bir peygamberdir. Görevi sadece ilahi mesajı
duyurmaktır. Azaba çarptırmaya gelince, bu iş yüce
Allah'ın elindedir. Her şeyin önceden tasarlayıcısı
O'dur. Azabın öne alınmasının mı, yoksa
geriye atılmasının mı daha yararlı
olduğunu değerlendirmesini yapacak olan O'dur. O'nun
yasası, mutlaka uygulanır, kesinlikle işler.
Kendisi bu yasayı ne geri çevirebilir ve ne de değiştirebilir.
O sadece bir elçidir, bir aracıdır. Bu sıfatla son
ana kadar gerçeği açıklamakla yükümlüdür. Soydaşlarının
kendisini yalanlamaları, kendisine meydan okumaları onu
gerçeği duyurmaktan, doğru bildiklerini anlatmaktan
alıkoyamaz. Şimdi de,daha sonraki iki ayeti
okuyalım:
33- Nuh dedi ki; "O azabı eğer dilerse
yalnız Allah başınıza getirebilir. Siz O'nun
yapacaklarına engel olamazsınız. "
34- "Eğer Allah, sizin azmanızı istiyorsa,
size nasihat etmek istesem de benim nasihatim size yararlı
olmaz. O'dur sizin Rabbiniz ve O'nun huzuruna döneceksiniz.
"
Eğer yüce Allah'ın yasası,
azgınlığınız yüzünden helâk olmanızı
gerektiriyorsa, bu yasa kesinlikle hakkınızda yürürlüğe
girecektir. Ben size ne kadar öğüt verirsem vereyim para
etmez. Bu demek değildir ki, yüce Allah bu öğütlerden
yararlanmanızı engelleyecek. Sizler kendinize yönelik
özgür uygulamalarınızla, ilahi yasanın
sapıklığa düşmenizi gerektirmesine yolaçacaksınız.
Yüce Allah'ın, sizi önceden belirlediği
akıbetle yüzyüze getirmesini engellemeye gücünüz yetmez.
Her zaman O'nun elinde, O'nun pençesindesiniz. Başınıza
gelecék her şeyi önceden tasarlayan, belirleyen O'dur.
O'nun karşısına çıkmaktan, O'nun
tarafından hesaba çekilmekten ve dünyadaki davranışlarınızın
karşılığını görmekten kaçamazsınız.
Çünkü;
"O'dur sizin Rabbiniz ve O'nun huzuruna döneceksiniz."
OLAĞANÜSTÜ BİR GEÇİŞ
Kur'an-ı Kerim, Hz. Nuh'a ilişkin hikâyenin bu
noktasında beklenmedik
biçimde sözü
değiştiriyor. Kureyşli müşriklerin bu tür
hikâyelere ilişkin tepkilerini gündeme getiriyor. Çünkü
bu hikâye, onlar ile Peygamberimiz arasındaki hikâyeye çok
benziyor. Onlar da Peygamberimizin bu hikâyeleri kendi kafasından
uydurduğunu ileri sürüyorlar. O yüzden Kur'an-ı Kerim,
Hz. Nuh'a ilişkin hikâyeye ara vererek bu iddiaya cevap
veriyor. Okuyoruz:
35- Ey Muhammed -salât ve selâm üzerine olsun- yoksa sana
"Bu Kur'an'ı sen uydurdun mu?" diyorlar. Onlara de
ki; "Eğer onu ben uydurdumsa, suçu bana aittir. Ben
sizin suçlarınızın sorumluluğundan
uzağım. "
Uydurmacılık ağır bir suçtur. Onlara de ki;
"Eğer ben bu ağır suçu işledimse, onun
sonuçlarına katlanmak zorunda kalırım. Ben böyle
bir işin ağır bir suç olduğunu bildiğim
için onu işleyeceğim düşünülemez. Bana
yönelttiğiniz bu iftira suçu ile hiçbir ilgim yoktur.
Bunun yanısıra sizin yalanlamalarınızla ve
Allah'a ortak koşmalarınızla ilgisizim."
Bu ara açıklama, hikâyenin Kur'an'daki akışına
yabancı ve ters değildir. Çünkü okuduğumuz hikâye
de böyle bir amacı yerine getirmek için anlatılmıştır.
VAHYİN GELİŞİ VE GEMİNİN YAPIMI
Hz. Nuh'a ilişkin hikâyenin devamında ikinci bir
sahne karşımıza getiriliyor. Yüce Allah'ın
vahyinin ve buyruğunun Hz. Nuh'a geldiği sahnedir bu.
Okuyoruz:
|
|
O |
|
O |
|