Bu ayetlerin sözleri, Peygamberimizin -salât ve selâm
üzerine olsun- insanlara duyurmak üzere görevlendirildiği
ve "...her işi yerinde, her şeyden haberdar olan
Allah tarafından muhkem, uyumlu cümleler ile örülen, sonra
ayrıntılı biçimde açıklanan ayetlerden
oluşmuş" kitabın sözleri ile hemen hemen
aynıdır. Bu ifade benzerliği tesadüfi değildir.
Ortak ve temel kavramları anlatmak için kullanılan sözler
arasındaki bu yakınlık bilerek ve istenerek seçilmiştir.
Amaç peygamberlik misyonlarının ve inanç sisteminin
birliğini, özdeşliğini vurgulamaktır. Bunun için
nerede ise kullanılan kelimeler bile aynı olmuştur.
Ayrıca bu söz benzerliği karşısında
şu gerçeği de dikkatlerimizden kaçırmamalıyız,
Bu ayetlerde bize Hz. Nuh'un sözlerinin anlamı
aktarılıyor, yoksa o sözlerin kelimeleri tekrarlanmıyor.
Bu konudaki en akla uygun yorum budur. Çünkü biz Nuh'un -selâm
üzerine olsun- hangi dili kullandığını bile
bilmiyoruz. İlk ayeti ele alalım:
Ayetin ikinci cümlesinde Hz. Nuh'un dedikleri aktarılırken,
söze "O dedi ki..." diye başlanmıyor.
Çünkü Kur'an'ın anlatımı sahneye
canlılık kazandırıyor: Sanki bu hikâyede
olup-bitenler gözlerimizin önünde cereyan ediyor, sanki onlar
geçmişin hikâyesi değildirler. Sanki Hz. Nuh, bu sözleri
soydaşlarına şimdi söylüyor ve biz kendisi ile
soydaşlarını gözlerimizle görüyor,
söylediklerini kulaklarımızla işitiyoruz.
Bu, okuduğumuz cümlenin ilk özelliğidir.
İkinci özelliği ise, bu kısacık cümlenin,
peygamberlik misyonunun tümünü birkaç kelime ile özetlemesi,
onu bir tek gerçeğe indirgemesidir. Cümleyi tekrarlıyoruz:
"Ben sizin için açık bir uyarıcıyım."
Her şeyin kısacık bir cümleye sığdırılması,
peygamberlik misyonunu belirleme ve onu dinleyicilerin
vicdanlarında ön plana çıkarma bakımından
son derece etkili bir ifade yöntemidir.
Bir sonraki cümlede peygamberlik misyonunun içeriği bir
kere daha tek bir gerçekte somutlaştırılıyor.
Okuyoruz:
"Sırf Allah'a kulluk sununuz."
İşte peygamberlik misyonunun temel dayanağı,
uyarı fonksiyonunun ana içeriği budur. Peki bu
uyarının amacı nedir?
"Yoksa sizin hesabınıza acıklı bir günün
azabından korkarım."
Böylece bu kısacık cümleler aracılığı
ile hem gerçekleri duyurma ve hem de uyarma görevi tamamlanmış
oluyor.
Bir de şu noktaya değinmeliyiz: Ayette sözü edilen
"gün" aslında "acıklı"
değil; "acılarla dolu" bir gündür. Yani acıları
tadacak olan günün kendisi değil, o günü yaşayacak
olan insanlardır. Bu ifade "acı" olgusunu
zihinlerde somutlaştırmak için bilerek seçilmiştir.
Yani o günün kendisi acılarla yüklüdür, acıları
iliklerinde duyuyor. Artık o günü yaşayacak
olanların halini varın siz düşünün! Ayetleri
okumaya devam ediyoruz: