112- Ey Muhammed, sana emredildiği gibi dosdoğru ol;
yanındaki eski sapıklıklarından tevbe edenler
de öyle olsunlar. Sakın ölçüleri aşmayınız.
Hiç kuşkusuz Allah bütün yaptıklarınızı
görür,
113- Sakın zalimlere eğilim, yakınlık göstermeyiniz.
Yoksa cehennem ateşi yakalar sizi; Allah'dan başka bir
dostunuz, bir dayanağınız yoktur. O zaman O'nun
yardımını göremezsiniz.
114- Gündüzün iki ucunda ve gecenin ilk saatlerinde namaz kıl
; iyi ameller kötülükleri giderirler. Bu hatırlatmalar öğüt
alacak yetenekte olanlar için birer öğüttür.
115- Müşriklerin sana çektirdikleri sıkıntılara
karşı sabret; çünkü Allah, iyi davranışları
ödülsüz bırakmaz.
Bu emir, hem Hz. Peygambere -salât ve selâm üzerine olsun-
hem de onun yanında eski sapıklıklarından
tevbe etmiş mü'minlere yöneliktir.
"Sana emredildiği gibi dosdoğru ol
."
Peygamberimiz -salât ve selâm üzerine olsun- bu emrin dehşetini
ve etkisini ta derinden hissetmişti. Hatta O'nun, bu emre
işaret ederek şöyle dediği rivayet edilmiştir:
"Hud suresi saçımı ağarttı."
Ayette geçen istikamet kelimesi, itidal yani sağa sola
sapmadan belirlenen metod doğrultusunda yol almak
anlamına gelmektedir. Bu ise; sürekli uyanıklığı;
tedbirli olmayı, yolun sınırlarını daima
gözetmeyi, çeşitli yönlere az-çok eğilim gösterebilen
insani tepkileri kontrol altında tutmayı gerektirir.
Kısacası bu, hayattaki her harekette sürekli tetikte
olmayı gerektiren bir durumdur.
Burada dikkat edilmesi gereken husus, emredildiği
şekliyle dosdoğru olmaya ilişkin emirden sonra
yeralan yasaklamanın, dinde kusur etmeyi, dini eksik
yaşamayı önlemeye yönelik bir yasaklama olmadığıdır.
Tersine azgınlık ve belirlenen sınırları
aşma eylemidir yasaklanan. Çünkü dosdoğru olmaya
ilişkin emir, arkasından vicdanda meydana gelen
uyanıklık ve dikkatlilik durumu insanı
aşırılığa ve abartılı
davranışlara itebilir. Bu da Allah'ın dinini
kolayken zorlaştırır. Oysa yüce Allah, dinini nasıl
indirmişse, öyle yaşanmasını ister.
İnsanların emredildiği şekliyle dosdoğru
olmalarını ister. Aşırıya kaçmalarım,
taşkınlık yapmalarını istemez. Çünkü
taşkınlık ve aşırılık
tıpkı vurdum duymazlık ve dini yarım yamalak
yaşamak gibi bu dini, temel karakterinin
dışına çıkarır. Bu nokta özenle dikkat
edilmesi gereken büyük değere sahip bir noktadır.
Ruhları, sapmadan, aşırıya kaçmadan veya
ihmalkârlık göstermeden belirlenen yolda tutmak için
gereklidir bu dikkat.
"Hiç kuşkusuz Allah bütün yaptıklarınızı
görür."
Ayette geçen "Basir = görür" kelimesi "Basiret"ten
gelir ve bu konuya da son derece uygun düşmektedir. Çünkü
bu konu basiretin, güzel kavrayış ve
değerlendirişin vurgulandığı bir konudur.
Öyleyse ey peygamber, emredildiğin gibi dosdoğru ol;
senin yanında yeralan eski sapıklıklarından
tevbe etmiş kimseler de öyle olsunlar.
"Sanık zalimlere eğilim, yakınlık göstermeyiniz.
Yoksa cehennem ateşi yakalar sizi."
Zalimlere dayanmayın, güvenmeyin. Yeryüzünde güç
kaynaklarını ellerinde bulunduran, ellerindeki bu
kuvvetle kulları Allah'ın dışında
birtakım yaratıklara kulluk yapmaya zorlayan
tağutlara, zorba zalimlere dayanmayın. Onlara
dayanıp güvenmeyin. Çünkü sizin onlara güvenip dayanmanız,
onların işlediği bu büyük kötülüğü
onayladığınız anlamına gelir. Bu,
onların işlediği büyük kötülüğün günahına
ortak olmanız demektir.
"Yoksa cehennem ateşi yakalar sizi." Bu
sapmanın cezası olarak...
"Allah'dan başka bir dostunuz, bir
dayanağınız yoktur. O zaman O'nun
yardımını göremezsiniz."
Böyle bir dönemde belirlenen yolu dosdoğru izlemek son
derece zor ve meşakkatli bir iştir. İnsana
yardımı dokunacak kalıcı bir azığa
ihtiyaç duyulur. İşte yüce Allah, Peygamberine -salât
ve selâm üzerine olsun- ve O'nun yanındaki mü'min azınlığa
yol azığı gösteriyor.
"Gündüzün iki ucunda ve gecenin ilk saatlerinde namaz kıl."
Hiç kuşkusuz yüce Allah, tüm azıkların tükendiği
bir sırada namazın kalıcı bir azık
olduğunu biliyordu. İnsanın ruhsal
yapısını dayanıklı kılan, kalplerin
ağır yükümlülükleri olan gerçeğe
sıkı sıkıya sarılmalarını
sağlayan azık budur. Çünkü namaz, kalpleri, kullarına
karşı merhametli, şefkatli, kullarına
yakın ve isteklerine cevap veren yüce Allah'a bağlar.
Karamsarlığa kapıldığı bir
sırada, şu uğursuz ve günahkâr cahiliye toplumu
içinde kendini yalnız hissettiği bir sırada
üzerine yakınlık ve şefkat meltemlerini estirir.
Ayet burada gündüzün iki ucundan söz ediyor. Bu gündüzün
başlangıcı ile sonudur. Gecenin ilk saatlerinden
maksat, gecenin akşama yakın saatleridir. Bu ise,
sayı sıralaması getirmeden farz namazların
vakitlerini kapsamaktadır. Farz namazların
sayısı ve vakitleri Peygamberimizin sünneti ile
belirlenmiştir. Ayette, namaz kılmak -eksiksiz ve
dosdoğru bir şekilde- emredildikten sonra iyi amellerin
kötülükleri giderdiği vurgulanıyor. Bu ifade geneldir
ve tüm iyilikleri kapsamaktadır. Namaz da en büyük
iyiliklerden biridir. Bu sınıflandırmaya öncelikle
dahildir. Yoksa bazı tefsircilerin anladığı
gibi kötülükleri gideren iyilik namazla sınırlı
değildir.
"Bu hatırlatmalar öğüt alacak yetenekte
olanlar için birer öğüttür."
Namaz bir hatırlamadır, bu yüzden şu
değerlendirme son derece yerinde ve namaza uygun düşen
bir değerlendirmedir.
Belirlenen yolda emredildiği gibi dosdoğru olmak,
insanın sabretmesini gerektiren bir durumdur. Aynı
şekilde yüce Allah'ın yalanlayanlara ilişkin
yasasının gerçekleşmesi için belirlenen sürenin
dolmasını beklemek de, sabırlı olmayı
gerektirir. Bu yüzden, hem dosdoğru olmaya ilişkin
emir, hem de ondan önce yeralan direktifler üzerine şu
değerlendirme yeralıyor:
"Sabret, çünkü Allah iyi davranışlıları
ödülsüz bırakmaz."
Emredildiği şekliyle dosdoğru olmak iyi bir
davranıştır. Namazları vakitlerinde
kılmak iyi bir davranıştır. Yalanlama
tuzağına karşı sabretmek iyi bir
davranıştır. Ve Allah iyi
davranışlıları ödülsüz bırakmaz.
GEÇMİŞLERİN AKİBETİ
Sonra surenin akışı yeniden yokedilen
şehirler ve geçmiş çağlar üzerine yapılan
yorumu ve değerlendirmeyi tamamlamaya dönüyor. Üstü kapalı
bir şekilde, şayet o çağlarda ya da o
şehirlerde Allah katından kendileri için iyilik dileyen
birtakım insanlar olsaydı, yeryüzünde bozgunculuğun
yayılmasını önleselerdi, zalimleri zulmetmekten alıkoysalardı,
yüce Allah'ın bu şehirleri kökten yoketme azabı
ile cezalandırmayacağına değiniyor. Çünkü
yüce Allah halkı iyi davranan şehirleri, haksız
yere cezalandırmaz. Ya da bu şehirlerin halkı
arasında yeralan iyi kimselerin gücü zulüm ve bozgunculuğu
önlemeye yettiği sürece yüce Allah onları
cezalandırmaz. Ama bu halk arasındaki mü'minler azınlıkta
olsalar, toplum içinde etkinlikleri ve güçleri olmazsa, yüce
Allah onları kurtarır. Ama bu şehirlerin halkı
arasında şımaran kimseler, onları izleyenler,
onlara itaat edenler çoğunluktaydı.
Dolayısıyla bu şehirler halklarının
zalimliklerinden dolayı cezalandırıldılar!