Onların çarpıldıkları bu çetin, bu acıklı
cezada ahiret azabına benzer yönler vardır. İnsana
o günü hatırlatıyor, insanı o günün azabından
korkutuyor. Gerçi bu olayı sadece ahiretten korkanlar görebilir.
Basiretleri ve kalpleri parlatan bu takva sayesinde basiretleri
açılır.
Ahiretten korkmayanlara gelince, onların kalpleri
taşlaşmıştır, Allah'ın ayetlerini
algılayacak şekilde açılmaları mümkün değildir.
Yaratılış ve yeniden dirilişin hikmetini
anlayamazlar. Bu işlemin sadece dünya hayatında meydana
gelen kısmını görebilirler. Fakat bu dünya hayatında
meydana gelen ibret verici olaylar bunlara ne öğüt verir,
ne de anlamalarını sağlar.
Sonra bu günün tanıtımına geçiliyor:
"O gün tüm insanların toplantı günüdür.
Herkes o günün canlı tanığı olacaktır."
Burada toplanma sahnesi tüm yaratıkları kapsayacak
genişlikte canlandırılıyor. Bu toplantı,
istekleri dışında gerçekleşiyor. Her
şeyin apaçık sergilendiği sahneye doğru genel
bir hazırlıktır bu. Herkes geliyor. Ve herkes biraz
sonra neler olacağı beklentisi içindedir.
"O gün geldiğinde Allah'ın izni olmadıkça
hiç kimse konuşamaz."
Bu ürkütücü suskunluk herkesi, her yeri kaplamıştır.
İçindekilerle birlikte kuşatıcı bir
dehşet çökmüştür sahnenin üzerine. Konuşmak
izne bağlıdır. Hiç kimse isteğini ifade etme
cesaretini bulamaz kendisinde. Ancak yüce Allah'ın
dilediği kimselere konuşma izni verilir. Onun izni ile
suskunluğu bozar. Sonra ayırım ve
dağıtım işlemi başlıyor.
"O gün kimi insanlar mutlu, kimisi ise bedbahttır."
Bu sözlerin arkasından "bedbahtların" cehennemde
canlarının sıkıldığını
seyrediyoruz. Sıcaktan, kapalılıktan ve
sıkıntıdan "ahlandıklarını,
vahlandıklarını, hırıltılı
seslerle inlediklerini" gözlüyoruz. "Mutlular"
ise cennettedirler. Orada sürekli bir bağışla
karşılandıklarını, bu
bağışın hiçbir zaman, kesintiye uğramadığını,
durdurulmadığını görüyoruz.
"Göklerle yer durdukça."
Her iki grup da bulunduğu yerde sürekli kalacaktır.
Bu ifade zihinde süreklilik ve kesintisizlik anlamını
canlandırmaktadır. Her ifadenin bir gölgesi vardır.
Burada yeralan bu ifadenin gölgesi de budur.
Ancak ayetlerin akışı her iki durumdaki sürekliliği
de Allah'ın dilemesine bağlamıştır. Her
karar, her kanun sonunda O'nun dilemesine bağlıdır
çünkü. Kanunları belirleyen Allah'ın iradesidir,
O'nun iradesi bu kanunla kayıtlı, onlarla
sınırlı değildir. O'nun iradesi serbesttir,
dilediği zaman bu kanunları değiştirir.
"Kuşkusuz Rabbin neyi isterse onu yapar."
Ayetlerin akışı mutluların içinde
bulundukları güvenli durumu daha bir arttırmak için,
Allah'ın iradesinin onlara yönelik bağışının
kesintisiz olmasını dilediğini belirtiyor. Söz
gelişi cennetteki yerleri değiştirilse bile,
Allah'ın onlara yönelik bağışı kesintiye
uğramayacaktır. Böyle bir şey sözkonusu olmamakla
beraber, sınırlanacağı
sanıldığı bir sırada bile yüce Allah'ın
iradesinin serbestliğini vurgulamak için yeralıyor bu
ifade.
Gelmiş, geçmiş çeşitli toplumların dünya
hayatındaki akıbetlerinin sunulması, dünya ve
ahiretteki azap arasındaki benzerliğin vurgulanması,
Allah'ın ayetlerini yalanlayanları hem burada, hem de
orada veya önce burada, sonra orada bekleyen azabın tasviri
münasebetiyle, ahiretteki akıbetlerine tekrar tekrar
değinildikten sonra ayetlerin akışı, peygamber
(s.a.s) ve onun safında yeralan Mekke'deki mü'min azınlık
açısından sevinç ve güven, buna karşılık
kavminden yalanlayanlar açısından da açıklama ve
uyarı anlamında anlatılan hikâyelerden ve sunulan
sahnelerden yararlanılacak unsurları açıklamaya dönüyor.
Çünkü bu kavmin de atalarının taptığı
ilahlara ibadet ettikleri -yani onlar da bu hikâyelerde anlatılan
milletler gibi, onların akıbetlerine benzer
akıbetlere uğrayacakları- konusunda birtakım
kuşkular vardı. Oysa bunların
cezalandırılmaları bir süre için ertelenmişse,
Musa'nın kavmine yönelik yok etme cezası da dinlerinde
görüş ayrılıklarına düşmelerine
rağmen ertelenmişti. Hiç kuşkusuz bir süre
bekletilmeleri yüce Allah'ın dilediği bir durum içindedir.
Ne var ki, Hz. Musa'nın kavmi ile Hz. Muhammed'in kavmi
aynı durumdadır. Süreleri dolduktan ve belirlenen vakit
geldikten sonra hakettikleri cezaya çarptırılacaklardı.
Onlar gerçeğe uydukları için cezaları
ertelenmiş değildir. Peygamberi yalanlayanlar da
kesinlikle ataları gibi batıla uymaktadırlar.