O

Hüd

O

   

103- Ahiret azabından korkanlar için bu olaylardan çıkarılacak dersler vardır. O gün tüm insanların toplantı günüdür, herkes o günün canlı tanığı olacaktır.

104- Biz o günü, sadece sayılı günlerin sonuna kadar erteliyoruz.

105- O gün geldiğinde Allah'ın izni olmadıkça hiç kimse konuşamaz. O gün kimi insanlar mutlu, kimisi ise bedbahttır.

106- Bedbahtların varacakları yer cehennem ateşidir. Onların orada ahlandıkları, vahlandıkları, hırıltılı seslerle inledikleri duyulur.

107- Gökler ile yer durdukça, Rabbinin dileği uyarınca cehennemlikler orada sürekli kalacaklardır. Hiç kuşkusuz Rabbin neyi isterse onu yapar.

108- Mutluların varacakları yer ise cennettir. Gökler ile yer durdukça Rabbinin dileği uyarınca cennetlikler kesintisiz bir bağış olarak orada sürekli kalacaklardır.

Onların çarpıldıkları bu çetin, bu acıklı cezada ahiret azabına benzer yönler vardır. İnsana o günü hatırlatıyor, insanı o günün azabından korkutuyor. Gerçi bu olayı sadece ahiretten korkanlar görebilir. Basiretleri ve kalpleri parlatan bu takva sayesinde basiretleri açılır.

Ahiretten korkmayanlara gelince, onların kalpleri taşlaşmıştır, Allah'ın ayetlerini algılayacak şekilde açılmaları mümkün değildir. Yaratılış ve yeniden dirilişin hikmetini anlayamazlar. Bu işlemin sadece dünya hayatında meydana gelen kısmını görebilirler. Fakat bu dünya hayatında meydana gelen ibret verici olaylar bunlara ne öğüt verir, ne de anlamalarını sağlar.

Sonra bu günün tanıtımına geçiliyor:

"O gün tüm insanların toplantı günüdür. Herkes o günün canlı tanığı olacaktır."

Burada toplanma sahnesi tüm yaratıkları kapsayacak genişlikte canlandırılıyor. Bu toplantı, istekleri dışında gerçekleşiyor. Her şeyin apaçık sergilendiği sahneye doğru genel bir hazırlıktır bu. Herkes geliyor. Ve herkes biraz sonra neler olacağı beklentisi içindedir.

"O gün geldiğinde Allah'ın izni olmadıkça hiç kimse konuşamaz."

Bu ürkütücü suskunluk herkesi, her yeri kaplamıştır. İçindekilerle birlikte kuşatıcı bir dehşet çökmüştür sahnenin üzerine. Konuşmak izne bağlıdır. Hiç kimse isteğini ifade etme cesaretini bulamaz kendisinde. Ancak yüce Allah'ın dilediği kimselere konuşma izni verilir. Onun izni ile suskunluğu bozar. Sonra ayırım ve dağıtım işlemi başlıyor.

"O gün kimi insanlar mutlu, kimisi ise bedbahttır."

Bu sözlerin arkasından "bedbahtların" cehennemde canlarının sıkıldığını seyrediyoruz. Sıcaktan, kapalılıktan ve sıkıntıdan "ahlandıklarını, vahlandıklarını, hırıltılı seslerle inlediklerini" gözlüyoruz. "Mutlular" ise cennettedirler. Orada sürekli bir bağışla karşılandıklarını, bu bağışın hiçbir zaman, kesintiye uğramadığını, durdurulmadığını görüyoruz.

"Göklerle yer durdukça."

Her iki grup da bulunduğu yerde sürekli kalacaktır. Bu ifade zihinde süreklilik ve kesintisizlik anlamını canlandırmaktadır. Her ifadenin bir gölgesi vardır. Burada yeralan bu ifadenin gölgesi de budur.

Ancak ayetlerin akışı her iki durumdaki sürekliliği de Allah'ın dilemesine bağlamıştır. Her karar, her kanun sonunda O'nun dilemesine bağlıdır çünkü. Kanunları belirleyen Allah'ın iradesidir, O'nun iradesi bu kanunla kayıtlı, onlarla sınırlı değildir. O'nun iradesi serbesttir, dilediği zaman bu kanunları değiştirir.

"Kuşkusuz Rabbin neyi isterse onu yapar."

Ayetlerin akışı mutluların içinde bulundukları güvenli durumu daha bir arttırmak için, Allah'ın iradesinin onlara yönelik bağışının kesintisiz olmasını dilediğini belirtiyor. Söz gelişi cennetteki yerleri değiştirilse bile, Allah'ın onlara yönelik bağışı kesintiye uğramayacaktır. Böyle bir şey sözkonusu olmamakla beraber, sınırlanacağı sanıldığı bir sırada bile yüce Allah'ın iradesinin serbestliğini vurgulamak için yeralıyor bu ifade.

GÜVEN VE UYARI

Gelmiş, geçmiş çeşitli toplumların dünya hayatındaki akıbetlerinin sunulması, dünya ve ahiretteki azap arasındaki benzerliğin vurgulanması, Allah'ın ayetlerini yalanlayanları hem burada, hem de orada veya önce burada, sonra orada bekleyen azabın tasviri münasebetiyle, ahiretteki akıbetlerine tekrar tekrar değinildikten sonra ayetlerin akışı, peygamber (s.a.s) ve onun safında yeralan Mekke'deki mü'min azınlık açısından sevinç ve güven, buna karşılık kavminden yalanlayanlar açısından da açıklama ve uyarı anlamında anlatılan hikâyelerden ve sunulan sahnelerden yararlanılacak unsurları açıklamaya dönüyor. Çünkü bu kavmin de atalarının taptığı ilahlara ibadet ettikleri -yani onlar da bu hikâyelerde anlatılan milletler gibi, onların akıbetlerine benzer akıbetlere uğrayacakları- konusunda birtakım kuşkular vardı. Oysa bunların cezalandırılmaları bir süre için ertelenmişse, Musa'nın kavmine yönelik yok etme cezası da dinlerinde görüş ayrılıklarına düşmelerine rağmen ertelenmişti. Hiç kuşkusuz bir süre bekletilmeleri yüce Allah'ın dilediği bir durum içindedir. Ne var ki, Hz. Musa'nın kavmi ile Hz. Muhammed'in kavmi aynı durumdadır. Süreleri dolduktan ve belirlenen vakit geldikten sonra hakettikleri cezaya çarptırılacaklardı. Onlar gerçeğe uydukları için cezaları ertelenmiş değildir. Peygamberi yalanlayanlar da kesinlikle ataları gibi batıla uymaktadırlar.

 

 

O

 

O