yutulmuş.
Kimisi de kavimlerine öncülük edip kıyamette onları
ateşe sürüklemiş, bu arada dünyada iken başlarına
gelenler dikkatlere sunulmuş. Bu noktada, surenin
akışı bu yok edilmeler ve dehşet verici
sahnelerle kalplerin ve duyguların derinliklerine etki
etmişken, şu değerlendirme yeralıyor:
"Ya Muhammed, sana anlattığımız bu
olaylar, bazı şehirlerin hikâyeleridir. Bu
şehirlerin kimisi halâ duruyor, kimisi de biçilmiş
ekin tarlasına dönüşmüştür."
"Sana anlattığımız bu olaylar
bazı şehirlerin hikâyeleridir."
Bu konuda senin hiçbir bilgin yoktu. Bu örtülü gaybı
sana haber veren, vahiydir. Bunlar Kur'an'daki hikâyelerin
gerçekleştirmek istedikleri hedeflerden
bazılarıdır.
"Bu şehirlerin kimisi halâ duruyor."
Bu şehirlerin kalıntıları, o
toplumların güç ve uygarlık alanında
ulaştıkları düzeye tanıklık etmektedir.
Ahkaf bölgesindeki Ad kavmi ile Hicr bölgesindeki Semud kavminin
kalıntıları gibi.
"Kimisi de biçilmiş ekin tarlasına dönüşmüştür."
Bir tarla gibi biçilmişlerdir. Topraktan
koparılmışlardır, yerleri kupkuru ekinsiz bir
tarla gibi kalmıştır. Nuh veya Lût kavimlerinde
olduğu gibi.
Nedir toplumlar? Nedir uygarlıklar? Tıpkı bitki
tarlaları gibi bunlar da insan tarlası değil mi?
Bunun da bazı fidanları temiz, bazısı pistir.
Bazısı gelişir, bazısı kurur.
"O şehirlerin halklarına biz zulmetmedik,
tersine onlar kendilerine zalimlik ettiler."
Çünkü onlar kavrama yeteneklerini devre dışı
bırakmışlardı. Doğru yola sırt
çevirmişlerdi. Allah'ın ayetlerini
yalanlamışlardı. Tehditleri alaya
almışlardı. Bu yüzden, zulme uğramayan buna
karşın kendi kendilerine zulmeden toplumların
başına gelen, onların da başına
gelmiştir.
"Allah'ın azaba ilişkin emri geldiğinde
Allah dışında imdada çağırdıkları
düzmece ilahları, hiçbir dertlerine deva olmadılar,
yıkımlarını arttırmaktan başka hiçbir
işlerine yaramadılar."
Bu da Kur'an'da yeralan bu hikâyelerin gerçekleştirdiği
bir başka hedef. bilindiği gibi bu sure Allah'dan
başkasının hükmüne başvuranlara, O'ndan
başkasına itaat edenlere yönelik bir uyarı ile
başlamıştı. Her gelen peygamberle birlikte bu
uyarı yinelenmiş ve onlara şöyle denmişti:
"Şu sahte Rabbler sizi Allah'a karşı
koruyamayacaklardır." İşte bakın,
akıbetler, bu uyarıyı doğrulamaktadır.
Allah'a ortak koştukları sahte tanrılar hiçbir işlerine
yaramadı. Rabbinin azaba ilişkin emri geldiğinde,
bu azabı durduramadılar. Daha doğrusu bu düzmece
tanrılar, onların hüsranını, yok
edilişlerini arttırmaktan başka bir işe
yaramadılar. (Ayette geçen "Tetbib" ifadesi yapısı
ve sert vurgusu ile oldukça güçlü bir ifadedir) Bu şu
demektir: Onlar o sahte ilahlara güvenip dayandılar. Bunlar
da onların şımarıklıklarını,
yalanlamalarını arttırdılar. Yüce Allah da başlarına
gelen felâketi, yokolma azabını şiddetlendirdi.
İşte "yıkımlarını
artırmaktan başka hiçbir işlerine yaramadılar"
ifadesinin anlamı budur. Çünkü bu düzmece tanrılar
onlara herhangi bir zarar dokunduramadıkları gibi, bir
yarar dokundurma gücüne de sahip değiller. Ne var ki, bu düzmece
tanrılar yüzünden müşriklerin zararı ikiye
katlanıyor, yokoluşları
ağırlaşıyor, başlarına gelen felâket
dayanılmaz oluyor.
Sana anlattığımız şekilde... Rabbin
şehirlerin yakasına, zulümlerinden dolayı
yapışınca böyle yokeder. Böyle bir felâket
indirir başlarına. Zulmettiklerinde, yani Rabblik açısından
Allah'a ortak koşmak, yeryüzünde bozgun çıkarmak,
tevhid ve ıslah çağrısına sırt çevirmek
suretiyle kendi kendilerine zulmettiklerinde... Artık bu
şehirlerde zulüm alabildiğine
yaygınlaşır. Zalimler egemen olurlar.
"Hiç kuşkusuz O'nun yakaya yapışması
pek sert ve acıklıdır."
Ama kendilerine belli bir süre tanındıktan, dünya
nimetlerinden diledikleri gibi yararlanma fırsatı bulup
denemeye tabi tutulduktan, peygamberler apaçık belgelerle
gelip bahanelerini ortadan kaldırdıktan, ayrıca
toplumu ıslah etmek için mücadele eden hak davetçilerinin
azınlıkta oldukları, sapıklığın
kol gezdiği zalim toplumun hayatında hiçbir
etkinlikleri olmadığı ortaya çıktıktan
sonra... Ayrıca mü'min topluluk, sapıklı içinde
yüzen kavimlerinden tamamen ayrılıp, kendini ayrı
bir dine, ayrı bir i aha, bağımsız mü'min bir
önderlik kadrosuna ve ayrı bir dostluk bağı
etrafında kümelenmiş farklı bir millet olarak
tanımladıktan sonra... Arkasından tüm bu
gerçekleri müşrik kavmine açıkça duyurup, onları
zaman boyunca değişikliğe uğramamış
yasa uyarınca, yüce Allah'ın takdir ettiği
akıbetleri ile başbaşa bıraktıktan sonra...
BİR DE AHİRETTE AZAP
Bu zorlu ve acıklı cezalandırma, ahirette
karşılaşılacak azabın belirtisidir.
Ahiret azabından korkanlar bunu görürler. Daha doğrusu,
bu dünyada zalimliklerinden dolayı şu şehirlerin
halklarının başına geleni, ahirette de günahları
yüzünden yakalarına yapışacak azabın
dehşetini kavramak için basiretlerini açan ve azaptan
çekinenler bunun farkındadır. Burada ayetlerin
akışı, konunun bütünlüğü içinde iki
yolculuğu birbirine bağlamak için Kur'an'ın yöntemi
uyarınca, insan kalbini dünya sahnesini seyrederken alıp,
kıyamet sahnelerini seyretmeye götürüyor.