O |
Hüd
|
O |
|
9- Eğer insana önce rahmetlerimizi tattırıp
sonra onu elinden alsak, o mutsuz bir nanköre dönüşür.
10- Eğer insanın başına gelen bir
sıkıntının ardından kendisine mutluluk
tattıracak olursak, kesinlikle "Kötü günler artık
geride kaldı" diyecektir. İnsan gerçekten kendini
beğenmiş bir şımarıktır.
11- Yalnız sıkıntılı günlerde
sabreden ve iyi ameller işleyenler bu iki kategorinin
dışındadırlar; onları
bağışlanma ve büyük ödül bekliyor.
Bu ayetlerin oluşturduğu tablo, şu kısa görüşlü
ve aceleci yapılı insanı aslına uygun biçimde
tasvir ediyor, onu tıpatıp tanıtıyor bize.
İnsan denen bu yaratık içinde bulunduğu anın
sınırları içinde yaşıyor. Bu anın
geçici şartları onu azdırıyor, baştan çıkarıyor.
Bu yüzden ne geçmişi düşünüyor ve ne de gelecek
hakkında kafa yoruyor. Bunların yanısıra
hayırdan, iyilikten umut kesmeye son derece
yatkındır, elindeki nimeti kaybeder-etmez, hemen nankör
kesilir. Oysa elindeki o nimet, yüce Allah'ın kendisine yönelik,
karşılıksız bir bağışı idi.
Yine bu insan denen varlığın aklı bir
karış havadadır, sıkıntıyı
atlatıp rahatlığa geçer geçmez hemen
şımarır. Sıkıntıya katlanıp
sabretmez, yüce Allah'ın rahmetini umutla beklemez,
sıkıntısının geçeceğine dair içinde
iyimserlik beslemez. Buna karşılık nimete konunca
sevincinde ve övünmesinde ölçülü olmaz, bu nimetin bir gün
elinden gideceğini hiç hesap etmez. Son ayeti cümle cümle
okuyalım:
"Yalnız sıkıntılı günlerde
sabredenler müstesna."
Bunlar sıkıntılı günlerde sabrettikleri
gibi, nimetli günlerde de sabretmişlerdir.
İnsanların çoğu sıkıntılara
katlanırlar. Böyle dönemlerde dişlerini sıkarak
erkeklik gösterirler, kendilerini zayıf ve düşkün
göstermek istemezler. Fakat nimetli günlerde sabırlı
davranarak gurura kapılmayan, şımarmayan
insanların oranı çok küçüktür. Devam ediyoruz:
"...Ve iyi ameller işleyenler."
Her iki durumda iyi işler yapanlar. Yani
sıkıntılı günlerde çektikleri sıkıntılara
gönül hoşnutluğu ile katlananlar, sabırlı
davrananlar; buna karşılık nimete
konduklarında şükredenler ve başkalarına
iyilik edenler. İşte onlar:
"Onları bağışlama ve büyük ödül
bekliyor."
Bu bağışlanmayı ve büyük ödülü sıkıntılara
karşı sabrettikleri ve sevindirici günlerde şükrettikleri
için haketmişlerdi.
İnsan nefsini, kâfirliğin göstergesi olan sıkıntılı
günlerdeki umutsuzluktan ve fasıklığın göstergesini
oluşturan rahat günlerindeki
şımarıklıktan koruyan tek faktör, iyi
amellerde somutlaşan ciddi imandır. Böyle bir iman,
insan kalbini sıkıntılı günlerde de nimetli
günlerde de aynı doğrultuda tutar, onu her iki durumda
da yüce Allah'a bağlar; ne sıkıntıların
darbeleri altında sarsılmasına, burkulmasına
meydan verir ve ne de nimetlerin oluk oluk aktığı günlerde
böbürlenmesine, kabarmasına izin verir. Her iki durum da mü'min
hesabına ayrı birer hayırdır. Peygamberimizin
-salât ve selâm üzerine olsun- buyurduğu gibi böyle bir
durum, böyle çift bir mutluluk sadece mü'minler için
sözkonusudur.
CAHİLLERİN İNATÇILIĞI
Sözü edilen müşrikler, yaratılışın
hikmetinden ve evrenin yasalarından habersizdirler. Bunlar
kısa görüşlü, gafil, çabucak umutsuzluğa
kapılan, nankör, kendilerini beğenmiş,
akılları bir karış havada kimselerdir. Yüce
Allah'ın peygamberleri göndermesindeki hikmeti kavramazlar,
bunun sonucu olarak peygamberin melek olmasını ya da
melek eşliğinde gelmesini isterler. Peygamberlik
misyonunun değerini anlamazlar, bu yüzden Peygamberin yanında
hazine getirmesini isterler. İşte yalanlamakta ve inatçılıkta
alabildiğine ısrarlı davranan bu keçi inatlı
inkârcılar var ya? Ey Peygamber, acaba sen onlar
karşısında ne yapıyorsun?
|
|
O |
|
O |
|