Herhalde ayetin metni müşrikler tarafından ortaya
konan somut bir davranışı tasvir ediyor.
Peygamberimiz kendilerine Kur'an okurken bu adamlar Allah'dan
saklanmak amacı ile önlerine eğdikleri
başlarını göğüslerine yapıştırarak
vücudlarını iki büklüm haline getiriyorlardı.
Anlaşılan dinledikleri Kur'an'ın Allah sözü olduğunu
vicdanlarının derinliklerinde seziyorlardı.
Çünkü zaman zaman bu sevgiye vardıklarını gösteren
davranışları, reaksiyonları görülmüştü.
Ayetin metni hemen arkasından bu hareketin saçmalığını,
anlamsızlığını açıklıyor.
Çünkü işitmekten kaçtıkları bu ayetleri indiren
yüce Allah, hem gizlendiklerinde, hem meydana çıktıklarında
kendileri ile beraberdir. Ayet, bu anlamı, Kur'an'ın
üslubu uyarınca, ürkütücü, somut bir tabloda tasvir
ediyor, onları son derece gizlilik sağlayan bir
pozisyonda canlandırıyor. Adamlar yataklarına
sığınmışlardır, sadece kendileri ile
başbaşadırlar, üzerlerini gecenin karanlığı
örtüyor. Gecelik elbiseleri de onların
saklanmışlıklarını katlayan başka
bir örtüdür. Bütün bu gözlenmelere rağmen yüce Allah
yanıbaşlarındadır, bu katmerli örtülerin
ötesinden onları gözetliyor, denetimi ve ezici iradesi altında
tutuyor. Bu gizli pozisyonda onların gerek saklı
tuttukları ve gerekse açığa vurdukları tüm
duyguları biliyor. Okuyoruz:
"Haberiniz olsun ki, Allah başlarını
elbiselerinin altına sakladıklarında, gerek gizli
tuttukları ve gerekse açığa vurdukları tüm
duygularını bilir."
Yüce Allah, aslında bundan daha da gizli olan
şeyleri bilir. Onların elbiseleri, yorganları,
O'nun bilgisinin yolunu kesen bir perde olamaz. Fakat insan böylesine
kuytu köşelerdeyken normal olarak,
alışkanlıklarının sonucu olarak
yapayalnız olduğunu, hiç kimse tarafından görülmediğini
sanır. Fakat Kur'an'ın bu
somutlaştırıcı anlatım biçimi, insanın
vicdanını avucunun içine alarak uyarıyor, onun
derinliklerine kadar sarsarak çoğu kere farkında
olmadığı bu gerçeği, yalnız
başınayken kendisini gözetleyen bir gözün olmadığını
sanmasına yolaçan gafleti ona hatırlatıyor.
Okuyoruz:
hiç bir şey
O'ndan saklanamaz. İnsanların hiçbir hareketi, hiçbir
eylemsizliği O'nun gözünden kaçmaz, bilgi alanının
dışında kalmaz. Daha sonraki ayeti okuyalım:
"Yeryüzündeki bütün canlı türlerinin
beslenmelerini ve geçinmelerini sağlamak, Allah'ın
garantisi altındadır. O onların ilk
barınakları ile geçiş yerlerini bilir. Bütün
bunlar açık bir kitapta yazılıdır."
Burada da yüce Allah'ın geniş kapsamlı ve
ürkütücü bilgisini tasvir eden başka bir tablo
karşısındayız. Şu yeryüzünde `kımıldayan'
tüm canlıları düşünelim. Tüm insanlar,
hayvanlar, sürüngenler ve böcekler bu kavramın
kapsamına girerler. Yeryüzünün yüzeyini dolduran, toprağın
derinliklerinde yaşayan, yerin gizli dehlizlerinde ve
labirentlerinde saklanan bütün bu canlı türlerini
hayalinizden geçiriniz. Bunlar ne sayılabilirler ve ne de
istatistikleri tutulabilir. Ama onların tümüne ilişkin
bilgi, yüce Allah'ın katında olduğu gibi, hepsinin
beslenmesi, geçimlerinin sağlanması da yüce Allah'ın
garantisi altındadır. O onların nerelerde
barındıklarını, nerelerde
saklandıklarını, nerelerden gelip nerelere
gittiklerini bilir. Bu canlıların her biri O'nun
ayrıntıları belirleyici, hassas bilgisinin
satırlarında yazılıdır.
Bu tablo, O'nun yaratıklara ilişkin bilgisini
akıl almaz ayrıntılar düzeyinde canlandıran
bir tablodur. İnsan bu tabloyu, insana özgü hayalı ile
tasavvur etmeye kalkışınca ürpertiye kapılır,
dehşetten tüyleri diken diken olur.
Öte yandan yüce Allah bu yaratıkları sadece
bilmekle yetinmiyor, ayrıca insanın tasavvur etmekten
bile aciz olduğu bu korkunç kalabalık içindeki her
canlı tekinin beslenmesini, geçimini de takdir ediyor. Bu
bir başka aşamadır. İnsan hayali bunu tasavvur
etmekten, bir önceki tabloya göre, daha da acizdir. Bunları
tasavvur edebilmek için mutlaka yüce Allah'ın göndereceği
özel bir ilhama muhtaçtır.
Yüce Allah yeryüzünde hareket eden bu korkunç kalabalığı
beslemeyi özgür iradesi ile üstlenmiştir. Yeryüzünü
bütün bu canlıların ihtiyaçlarını
karşılayabilecek imkânlarla donatmış,
ayrıca bu canlıları sözkonusu imkânlardan çeşitli
biçimlerde yararlanarak besinlerini sağlayacak yetenekte
yaratmıştır. Kimi canlılar besinlerini
yalın, hammadde biçiminde, kimi tarımsal ürün
biçiminde, kimi endüstriyel mamuller biçiminde ve kimisi de
sentetik maddeler halinde alırlar. Bilimin ve teknolojinin
gelişimine paralel olarak birçok besin maddesi üretme ve
hazırlama yöntemleri keşfediliyor. Hatta bazı
canlılar besinlerini sindirilmiş besin maddelerinden çıkan,
özümlenmiş hazır kan biçiminde sağlarlar. Pire
ve sivrisinek gibi.
Yüce Allah'ın evreni gördüğümüz, bildiğimiz
gibi yaratmasına ilişkin hikmetine ve rahmetine uygun düşen
şekil işte budur. Allah, bütün canlıları çeşitli
yeteneklerle ve güçlerle donatarak yarattı. Özellikle
insanı, onu yeryüzündeki halifesi, temsilcisi olarak ortaya
çıkardı. Ona analiz ve sentez yapabilme yeteneği,
üretme ve kalkınma gücü, yeryüzünü değiştirebilme
ve sosyal hayatın şartlarını geliştirme
yeteneği bağışladı. Yalnız insan,
besin maddelerini sağlarken kendisi bu maddelerin ve sentetik
ürünlerin hiçbirini yaratmıyor. Sadece evrenin
birikimlerinden yararlanarak yeni bileşimler meydana
getiriyor. Bu evrensel birikimleri, çeşitli güçler ve
enerjiler biçiminde yaratan yüce Allah'dır. İnsan,
Allah'ın koyduğu evrensel yasalar yardımı ile
bu evrenin bütün canlıların yararına açık
olan çeşitli birikimlerini ve besin kaynaklarını
hizmetine sunuyor.
Bazı insanlar sanıyorlar ki, herkes için önceden
belirlenmiş, kişiye özel bir rızk vardır. Bu
rızık çalışmaya bağlı değildir,
hiçbir engel onun ele geçmesini erteleyemez, ferdin ne yanlış
davranışı ve ne de tembelliği onun
kaybedilmesine yolaçamaz. Biz yukarıdaki açıklamalarımız
ile böyle bir şey söylemek istemiyoruz. Öyle olsaydı,
yapışmamızı emrettiği ve evrensel yasal
sisteminin bir parçası saydığı sebeplerin ne
fonksiyonu kalırdı? Sözünü ettiğimiz yetenekleri
ve enerjileri canlı varlıklara sunmasının ne
anlamı kalırdı? Sosyal hayat düzeyi, yüce Allah'ın
bilgisinde belirlenen doruğuna nasıl ulaşabilecek?
Oysa insan bu alandaki fonksiyonunu yerine getirsin diye, yeryüzünde
Allah'ın halifesi, temsilcisi olarak görevlendirilmedi mi?
Her canlı yaratığın bir rızkı
vardır. Bu doğru. Fakat bu rızık bu evrenin
çeşitli yerlerinde saklıdır. Yüce Allah'ın
evrensel yasaları uyarınca emek harcanarak üretilmesi,
kullanılır hale getirilmesi planlanmıştır.
Hiç kimse boş oturup bu rızkın kendiliğinden
ayağına gelmesini beklememelidir. Herkes biliyor ki, gökten
ne altın ve ne de gümüş yağar. Fakat gökler ve
yeryüzü bütün canlılara yetecek miktardaki besin
kaynaklarını yapılarında taşırlar.
Bu canlı varlıklar, yüce Allah'ın yasaları
uyarınca sözkonusu besin kaynaklarının
peşinden koştukları taktirde, hiç kimse eli boş
dönmez, emeği havaya gitmez, rızkının
uzağına düşmez.
Yalnız bir de iyi-temiz kazanç ile kötü-kirli kazanç
vardır. Her iki kazanç türü de çalışma ve emek
karşılığında elde edilir, ama bunlar hem
tür ve nitelik bakımından, hem de kendilerinden
yararlanmayı izleyecek akıbet bakımından
birbirlerinden farklıdırlar.
Az yukardaki direktif içerikli ayette "iyi rızık"tan
"mutlu yaşatan geçim"den söz edildikten sonra bu
ayette canlıların ve bu canlıların
rızıklarının gündeme getirilmiş
olmasının taşıdığı ince anlam
dikkatlerimizden kaçmamalı, bu ikisi arasındaki
ilişki aklımızdan çıkmamalıdır.
Kur'an'ın "muhkem" ve uyumlu ayetleri, böylesine
dikkat çekici üslup ve konu inceliklerini hiçbir zaman kaçırmaz,
bu konu ve üslup kaynaklı uyarıların ortak
katkısı ile ayetler grubunun özel atmosferi oluşturulur.
Bu iki ayet, insanlara gerçek Rabblerini tanıtmanın
başlangıç adımını oluşturuyorlar.
İnsanlar bu ayetlerde tanıtılan yüce Allah'ın
ortaksız egemenliğini benimsemelidirler, yani sırf
O'na kulluk sunmalıdırlar. Çünkü O, bilgisi ile
bütün yaratıklarını kuşatan bir bilgindir.
Yine O, hiçbir canlı varlığı aç bırakmayan
bir rızık' vericidir. İnsanlar ile
yaratıcıları arasında sağlıklı
bir ilişkinin kurulabilmesi için, insanların
kulluklarını yaratıcı,rızık verici,
her şeyi bilen ve her şeyi avucunun içinde tutan
Allah'a sunmaları için onların yüce Allah'ı bu
nitelikleri ile tanımaları gereklidir.
ALLAH'IN EŞSİZ KUDRETİ
Sonraki ayetlerde insanlara Rabbleri tanıtılmaya
devam ediliyor, O'nun gücünün ve hikmetinin izlerine dikkatleri
çekiliyor. Bu izler, öncelikle göklerin ve yerin belirli
süreler, belirli zaman birimleri içinde belirli bir düzende
yaratılması olgusunda irdeleniyor. Bu belirli süreler
ile belirli düzen özel bir hikmete dayanır.
Okuyacağımız ayette bu olgular ile yeniden dirilme,
hesaba çekilme, davranışlar ve
karşılıkları arasında bağ kuruluyor;
birinci grup olgular, ikinci gruptaki olguları çağrıştırıyor.