Ey insanlar! .. Ey değişik ırk ve renkten olan
ve kabile ve halklara bölünmüş insanlar... Gerçekten
sizler bir tek köktensiniz. O halde, parça parça olup
birbirinizle çatışmayınız,
dağılmayınız, birbirinizle çekişmeyiniz,
birbirinizden ayrılıp gitmeyiniz.
Ey insanlar!.. Size bu seslenişle seslenen sizi
yaratandır... Bir erkek ve bir dişiden... Sizleri
halklar ve kabileler halinde yaratmasındaki amacı,
sizlere bildirmektedir O. Bu amaç birbirinizin gırtlağına
sarılma ve birbirinizle çatışma değildir. Bu
amaç, sizin birbirinizle tanışmanız ve
kaynaşmanızdır... Dillerin ve renklerin farklı
oluşu, huy ve ahlâkların çeşit çeşit
olması, kabiliyet ve yeteneklerin değişik
değişik olması çekişme ve
ayrılığı gerektiren bir ayrılık
değildir. Aksine, tüm yükümlülükleri yerine getirmek ve
bütün ihtiyaçları gidermek için yardımlaşmayı
gerektiren bir unsurdur. Rengin, ırkın, dilin,
vatanın ve bu değerlerden başka diğerlerinin yüce
Allah'ın ölçüsünde hesaba katılacak bir
değerleri yoktur. Ortada ancak ve ancak tüm değerlerin
kendisi ile belirlendiği ve insanların üstün olup
olmadıklarının kendisi ile bilindiği bir tek
ölçü vardır. Bu ölçü: "Allah yanında en
üstün olanınız O'ndan en çok korkanınızdır"
Ölçüsüdür... Gerçek şerefli insan Allah
katında şerefli olandır. Yüce Allah sizi bilerek
ve tanıyarak kendi ölçü ve değerleri ile tartar. "Allah
bilendir, haber alandır."
İşte böylece bütün farklar ve tüm diğer
değerler, değerini kaybeder, düşer ve tek bir
ölçü ve tek bir değerle yükselir. Ve insanlar muhakeme
edilmek için bu biricik ölçüye başvururlar ve
insanların ayrılıkları, ölçüde bu değere
vurulur.
Ve işte böylece yeryüzündeki bütün çatışma
ve düşmanlık sebepleri kaybolur, silinir.
İnsanların üzerine titreyip sıkıca
yapıştığı ve değer verdiği bütün
yeryüzü değerleri işte böylece önemsizleştirilir.
Ve insanların birbiri ile kaynaşması ve
yardımlaşması için apaçık ve muazzam bir
sebep belirir. Yüce Allah'ın herkes için ilahlığı
ve hepsini bir tek kökten yaratmış olması... Bu
beliren sebebin yanısıra, altında yer almak için
herkesin birbiri ile yarıştığı bir tek
sancak yükseliyor: Bu da yüce Allah adına yükselen takva
sancağıdır. İslamın
insanlığı ırkçılık taassubunun bölgecilik,
kabilecilik ve aile taassubunun belalarından kurtarmak için
diktiği sancak budur. Bu taassupların hepsi çeşitli
boyalara girse de, çeşit çeşit isim alsa da
cahiliyetten kaynaklanmıştır ve ona
bağlıdır. Bunların tümü islamdan soyutlanmış,
onunla ilgisi olmayan cahiliye tutkularıdır.
Gerçekten islam bütün kılık ve şekilleri ile
bu cahiliyet taassubu ile mücadele etmiştir.
İslamın bundan gayesi, tüm dünyayı kucaklayan ve
insana yaraşır sistemini bir tek sancak altında
kurmaktır. Bu birtek sancak Allah'ın
sancağıdır... Yoksa ne milliyetçilik sancağıdır
bu, ne de vatan, ne aile ve ne de ırk sancağı... Bütün
bu sancaklar islamın tanımadığı sahte
sancaklardır.
Nitekim Resulullah -salât ve selâm üzerine olsun- şöyle
buyurur: "Hepiniz Hz. Adem'in çocuklarısınız.
Hz. Adem de topraktan yaratılmıştır.
İnsanlar ataları ile övünmeyi bıraksınlar
yoksa, yüce Allah'ın katında pislik böceğinden
daha değersiz hale gelirler."
Başka bir hadiste de Resulullah -salât ve selâm üzerine
olsun- cahiliyet taassubunu yasaklayarak "Bırakın
onu. O iğrenç bir leştir" buyurur.
İslam toplumunun üzerine oturduğu temel budur
işte. İslam toplumu, insanlığın uçuşan
hayalleri içinde karekterinden birini hayata geçirmek için çırpınıp
durduğu halde bir türlü gerçekleştiremediği tüm
dünyayı kucaklayan ve insana yaraşır bir toplumdur.
Bu toplumu insanlık, ona giden doğru yolu, yüce Allah'a
giden yolu tutmadığı için gerçekleştirememektedir.
Çünkü insanlık toplayıcı, birleştirici bir
tek sancağın, yüce Allah'ın
sancağının altında biraraya gelmemektedir.
GERÇEK İMANI ELDE EDEMİYENLER
Surenin sonunda "iman ettik" dedikleri halde
imanın ne demek olduğunu kavrayamayan ve iman
ettiklerinden ötürü bunu Resulullah'ın başına
kakan oysa, yüce Allah'ın kullarına iman nasib etmesini
takdir edemeyen bedevilere cevap verilirken, "imanın
özü ve değerini" açıklama fırsatı
doğuyor.