O |
Hucurat
|
O |
|
11- Ey inananlar! Bir topluluk başka bir toplulukla alay
etmesin. Belki alay ettikleri kimseler, kendilerinden iyidirler.
Kadınlarda başka kadınlarla alay etmesin. Belki
onlar kendilerinden iyidirler. Birbirinizde kusur aramayın;
birbirinizi kötü lakaplarla çağırmayın.
İnandıktan sonra fasık (yoldan çıkmış)
olmak ne kötü bir addır. Kim tevbe etmezse, İşte
onlar, zalimlerdir.
İslam'ın Kur'an-ı Kerim'in yol göstericiliği
ile kurmuş olduğu üstün insan topluluğunun yüce
bir edebi vardır. O toplumda herkesin dokunulmaz bir
haysiyeti vardır. Bu haysiyet o toplumun haysiyetidir.
Herhangi bir bireyi ayıplamak bizzat insanın kendisini
ayıplaması gibidir. Çünkü toplumun tümü birdir, bir
bütündür ve haysiyeti birdir.
Kur'an-ı Kerim bu ayette mü'minlere şu sevimli
seslenişle " Ey
inananlar" diyerek sesleniyor. Ve aralarında bir
toplumun diğerini yani bir grup erkeklerin diğer grup
erkekleri alaya almalarını yasaklıyor. Gerekçe
olarak da alay edilenlerin belki yüce Allah katında onlardan
daha hayırlı olabileceklerini gösteriyor. Ya da bir
grup kadınların diğer grup kadınlarla alay
etmesini yine aynı gerekçe ile, yani alaya alınan
kadınların yüce Allah'ın ölçüsünde daha hayırlı
olabileceği gerekçesi ile yasak ediyor.
Bu kutsal ifadede, erkeklerin kendilerinde ve kadınların
da kendilerinde gördükleri "dış
değerler"in insanların
tartıldığı gerçek ölçüler olmadığının
gizliden gizliye iması vardır. Ve ortada başka
değerler de vardır. Belki onlara gizli kalmış
olabilir. O değerleri yüce Allah bilmekte ve kullarını
onunla tartmakta ve değerlendirmektedir. Zengin bir kimse
fakir bir adamla alay edebilir. Güçlü bir adam zayıf bir
kimse ile alay edebilir. Vücudu düzgün olan böyle olmayanla,
zeki olan saf ve eğitim görmemiş birisi ile alay
edebilir. Çocuklu olan kısır olanla akrabası olan
yetimle alay etmiş olabilir... Aynen bunun gibi güzel olan
kadın çirkin ile, genç olan yaşlı ile, vücudu
düzgün olan vücudu kusurlu olanla, zengin olan fakirle alay
etmiş olabilir. Fakat bütün bunlar ve benzerleri,
yeryüzünün değerleridir, gerçek ölçü değildir. Yüce
Allah'ın terazisi bunlardan başka
ağırlıklarla yükselir ya da alçalır.
Ancak ne varki Kur'an-ı Kerim sadece bu ima ile yetinmiyor.
Aksine iman kardeşliğini harekete geçiriyor ve iman
edenlere kendilerinin adeta "bir tek kişilik"ten
ibaret olduklarını, içlerinden birisini ayıplayanın
kendisini ayıplamış olacağını
hatırlatıyor. "Belki
alay ettikleri kimseler kendilerinden iyidirler."
Ayette geçen "lemz" kelimesi ayıp
anlamınadır. Fakat bu sözün öyle bir tınısı
ve çağrışımı var ki, sanki bu söz
gözle görülen bir yaralamadır yoksa manevi bir
ayıplama değildir.
Alaya alma ve ayıplamaya kişilerin
hoşlanmadığı alay ve ayıp duygusuna
kapıldıkları kötü lakap takma da dahildir.
Mü'minin diğer mü'min üzerindeki haklarından biri de
kendisini küçük düşürecek ve hoşuna gitmeyecek kötü
lakaplarla çağırılmamasıdır. Mü'minin
mü'mine karşı edeb kurallarından biri böyle yakıştırmalarla
kardeşini üzmemesidir. Nitekim Resulullah cahiliyet devrinde
takılmış olan isim ve lakapları
değiştirmiştir. Resulullah'ın o lakap ve
isimlerde ince hissi ve yüce kalbi sahabelerini küçük düşürecek
ya da kendilerini horlayıcı nitelikle niteleyen
unsurları hissetmiştir.
ZANDAN KAÇININ
Ayet yüce Allah'ın ölçüsündeki gerçek değerleri
ima ettikten, kardeşlik duygusunu harekete geçirdikten,
hatta bir tek kişilikte bütünleşme bilincini
vurguladıktan sonra imanın anlamını ele
alıyor ve mü'minleri bu şerefli niteliği
yitirmemeleri için uyarıyor. Alaya alma, ayıplama ve
lakap takma gibi hareketlerle imandan
sapmamaları
için onların dikkatini çekiyor. "İnandıktan
sonra fasık olmak ne kötü bir addır." Bu iman
ettikten sonra dönmek gibi bir şeydir. Sonra ayet bunu zulüm
kabul ederek onları tehdid etmektedir. Zulüm kelimesi
bilindiği gibi şirki ifade eden terimlerden birisidir. "Kim
tevbe etmezse işte onlar zalimlerdir." İşte
ayet, bu üstün ve şerefli topluma ruhsal terbiye
kurallarını böylece yerleştiriyor.
|
|
O |
|
O |
|