78- Eyke halkı da, hiç kuşkusuz zalim kimselerdi.
79- Bu yüzden onlardan da öç aldık; bu beldelerin her
ikisi de işlek bir yol üzerindedirler.
80- Hicr vadisinin halkı da gerçekten peygamberleri
yalanlamışlardı.
81- Onlara mucizelerimizi gösterdik, fakat onlar yüz
çevirdiler.
82- Onlar dağları oyup güvenli köşkler
yapıyorlardı.
83- Gün doğarken korkunç bir gürültüye tutuldular.
84- Oydukları köşkler hiçbir işlerine
yaramadı.
Kur'an-ı Kerim Şuayb peygamberle kavminin;
Medyenliler ve Eykeliler'in hikâyesini başka yerlerde
ayrıntıları ile sunuyor. Burada ise, bu bölümde
yeralan azap haberini, ayrıca surenin baş tarafında
belirlenen surenin sonunda beldelerin yok edilmesine ilişkin
haberi doğrulamak amacı ile zalimliklerine ve
uğradıkları akıbete işaret ediliyor.
Medyen ve Eyke bölgeleri Lût kavminin yaşadığı
bölgelere yakın yerlerdi. "Bu beldelerin ikisi de
işlek bir yol üzerind
edir"
ile işareti
Medyen ve Eyke kastedilmiş olabilir. Çünkü her ikisi de
belli ve işlek bir yol üzerinde bulunmaktadır. Az
ilerde işaret edilen Lût kavminin yerleşim bölgesi ile
Şuayb peygamberin kavminin yaşadığı yer
de kastedilmiş olabilir. Her ikisi de Şam ve Hicaz bölgeleri
arasında aynı yol üzerinde bulunmalarından
dolayı, birlikte anılmış olabilirler.
Yokedilen bu beldelerin işlek bir yol üzerinde olması
da insanın durup ibret almasını gerektirmektedir.
Çünkü bu yerler gelip geçen herkesin görebileceği
şekilde gözler önündedir. Hayat akıp giderken,
buralarda sanki hiç kimse yaşamamış, bir zamanlar
bayındır olmamış gibidirler. Hayat buralara
aldırmaksızın yoluna devam etmektedir.
` Hicr vadisi halkına gelince, bunlar Salih peygamberin
kavmidirler. Hicr, Vadil Kura denilen yerde Şam ve Hicaz bölgesi
arasında yeralmaktadır. Günümüzde halâ görülebilir
durumdadır. Eski çağlarda kayaları yontup ev
yapmışlardı. Bu da onların gücünü, el
becerilerini ve uygarlık düzeylerini göstermektedir.
"Hicr vadisinin halkı da, gerçekten peygamberleri
yalanlamışlardı."
Onlar sadece kendilerine peygamber olarak gönderilen Hz.
Salih'i -selâm üzerine olsun- yalanlamışlardı.
Ama Salih bütün peygamberleri temsil etmektedir. Onu yalanladıklarında
"peygamberleri yalanladılar" denmektedir. Böylece,
zaman, mekân, şahıs ve toplum
farklılıkları bir yana bırakılarak,
tarihin tüm çağlarındaki, yeryüzünün her köşesindeki
peygamberler, peygamberlik kurumu ve onları yalanlayanlar
birlikte değerlendiriliyor.
"Onlara mucizelerimizi gösterdik, fakat onlara yüz
çevirdiler."
Salih peygamberin -selâm üzerine olsun- mucizesi dişi
deve idi. Fakat evrende yeralan mucizeler sayılamayacak kadar
çoktur. İnsanın iç alemindeki mucizeler sayısızdır.
Ve bütün bu mucizeler insanların bakışlarına,
düşüncelerine sunulmuşlardır. Yüce Allah'ın
onlara gösterdiği mucize, Salih peygamberin getirdiği
dişi deveden ibaret değildir kuşkusuz. Onlar yüce
Allah'ın evrene ve içlerine yerleştirdiği tüm
mucizelerden yüz çevirdiler, bu mucizeleri görmek ve algılamak
için gözlerini, kalplerini açmadılar. İçlerindeki
bir akıl, bir vicdan bu mucizeleri algılamadı bile.
"Onlar dağları oyup güvenli köşkler
yapıyorlardı"
"Gün doğarken korkunç bir gürültüye tutuldular."
"Oydukları köşkler hiçbir işlerine
yaramadı."
Dağların sert yerlerinden oyulan sağlam
yapılı evlerde güven içinde yaşayışlarına
bakıyorken, birdenbire bakışlarımız
tutuldukları korkunç gürültüye çevriliyor. Topladıkları
mallardan, kazandıkları şeylerden, kurdukları
binalardan, dağlardan, oydukları köklerden hiçbir
şey kalmıyor, tutuldukları bu korkunç gürültü
karşısında tüm bunlar hiçbir işlerine
yaramıyor. Bu beklenmedik felâketi savamıyor. Bu
bakış insan kalbini derinden etkiliyor. Hiçbir toplum,
sert kayaları oyup kendilerine evler edinen toplum kadar
kendini güvenlikte hissedemez. Sabah vakti gün doğarken
olduğu gibi, insanın kendine güvendiği bir
başka vakit sözkonusu değildir. Bakın işte,
Salih peygamberin kavmi, sabahleyin gün doğarken sağlam
köşklerinde kendilerini güvenlikte hissediyorlarken ansızın
korkunç bir gürültüye tutuluyorlar. O da ne! Her şey yok
olmuş bile. Tüm korunma önlemleri ortadan kaybolmuş.
Bunca sağlam yapılar bosmuş meğer!.. Bütün
bu önlemlerden hiçbiri onları bu korkunç gürültüden
kurtarmaya yetmiyor. Bu
bir kasırgadır
ya da korkunç bir yıldırımdır. Sağlam
kayaların oyuklarında yakalayıp yok ediyor
onları.
Böylece, belirlenen süre dolduğunda Allah'ın
ayetlerini yalanlayanların yok edilmelerine ilişkin
Allah'ın kanununu gerçekleştirircesine bu surede
yeralan hikâyelerin bu bölümleri ani geçişlerle, büyük
bir hızla son buluyor. Yüce Allah'ın önüne geçilmez,
atlatılmaz ve sınırlandırılmaz
yasasının gerçekleşmesi açısından
surenin geçen üç bölümü ile bu bölüm tam bir ahenk oluşturmaktadırlar.
ALLAH'IN DEĞİŞMEZ YASASI
Hiçbir zaman değişmeyen, tüm evrene ve hayata
hükmeden, toplumlara ve peygamberlik kurumuna egemen olan,
hidayet ve sapıklığı belirleyen,
akıbetleri, hesaplaşma ve cezayı tayin eden...
Surenin her bölümünün sonunda bir kuralı doğrulanan
ya da değişik alanlarda bir örneği sergilenen bu
genel yasalar.. Evet bu yasalar, yüce Allah'ın
yarattığı her yaratığın önünde
gizli olan hikmete, aynı zamanda bu
yaratılışın tabiatının
dayanağı olan köklü gerçeğe tanıklık
etmektedir.
Bu yüzden surenin sonunda, göklerin ve yerin, her ikisinde
bulunan varlıkların
yaratılışının tabiatında,
geleceğinden kuşku duyulmayan, kıyametin
tabiatında, kendisinden önce gelmiş geçmiş
peygamberlerin taşıdığı mesajın
aynısını taşıyan Peygamberimizin
insanlara sunduğu mesajın tabiatında
belirginleşen bu büyük gerçeğe ilişkin bir açıklama
yeralmaktadır. Bütün bu hususlar kendilerini birbirine bağlayan
ve içlerinde belirginleşen bu büyük gerçek etrafında
biraraya getirilmektedirler. Ayrıca bu gerçeğin
yaratılışla içiçe olduğunu ve yüce Allah'ın
bu varlığın yaratıcısı olduğu
ilkesinden kaynaklandığına işaret edilmektedir:
"Her şeyi yaratan ve her şeyi bilen
Rabbindir."
Şu halde bu büyük gerçek yoluna devam etmelidir. Bu
büyük gerçeğe dayalı davet hareketi. Sağa sola
sapmadan yolunda yürümelidir. Bu gerçeğe çağıran
davetçi, alaycı müşriklere aldırmadan yoluna
devam etmelidir.
"O halde sana emredileni açıkça haykır ve müşrikleri
umursama." (Hicr Suresi 94)
Allah'ın yasası değişmeksizin kendi yoluna
devam etmektedir. Onun arka planında yeralan büyük gerçek,
davet hareketi, kıyamet, göklerin ve yerin yaratılışı,
her şeyi bilen ve her şeyi yaratan yüce yaratıcının
meydana getirdiği her şey ile iç içedir.
İşte surenin sonunda böylesine görkemli bir olaya
dikkat çekiliyor. Bu varlık aleminin
dayandığı büyük gerçeğe dikkat çekiliyor.