23- Dirilten de öldüren de yalnız biziz ve her şey
sonunda bize kalır.
24- Biz sizin eskiden gelip geçenlerini de geride kalanlarını
da biliriz.
25- Hiç kuşkusuz Rabbin tüm insanları biraraya
toplayacaktır. O her işi yerinde yapar ve her şeyi
bilir.
Burada ikinci bölüm birinci bölümle birleşmektedir.
Birinci bölümde Allah şöyle buyurmuştu.
"Yok ettiğimiz her beldenin mutlaka
uğradığı akıbete ilişkin belirli bir
yazısı vardır."
"Hiçbir millet ne yokoluş gününü öne alabilir ve
ne de yaşama süresini aşabilir." (Hi
cr
Suresi 4-5)
Burada ise, hayat ve ölümün Allah'ın elinde olduğu,
hayattan sonra her şeyin O'na kalacağı
vurgulanmaktadır. Kimlerin önceden canlarının
alınacağını, kimlerin bir süre ertelenip
canlarının alınacağını bildiği,
en sonunda herkesi biraraya toplayacağı, dönüşün
O'na olduğu bildirilmektedir.
"O her şeyi yerinde yapar ve her şeyi bilir."
Her milletin yaşama süresini bir hikmete dayalı
olarak belirler. Ne zaman öleceklerini, ne zaman biraraya
toplanacaklarını, bu arada olacak olayları bilir.
Sahnenin hareketliliği açısından bu bölümle
önceki bölüm arasında bir ahenk görüyoruz. Bu ahenk
kitabın indirilişi, meleklerin indirilişi,
şeytanları kovalayan kayan yıldızların
indirilişi, gökten su indirilişi, olaylarında da göze
çarpmaktadır. Sonra olayları ve anlamları
kuşatan alanda da bu ahenk görülmektedir. Bu alan, olanca
büyüklüğüyle evrendir. Gökler, takım
yıldızlar ve kayan yıldızlardır. Yeryüzü,
köklü dağlar ve bitkilerdir. Rüzgârlar ve yağmurlardır.
Büyüklenmeye bir örnek verildiğinde konu olarak gözler
önüne serilen bu alanda gökte açılan bir kapı
aracılığı ile yerden göğe doğru
tırmanma seçilmektedir. Bu da şu olağanüstü
kitabın tasvir güzelliklerinden biridir kuşkusuz.
İNSANIN YARATILIŞI
Burada insanlığın büyük hikâyesine geçiyoruz.
İlk yaratılış hikâyesine. Hidayet, sapıklık
ve bunların temel sebepleri hikâyesine... Adem peygamberin (a.s)
hikâyesidir bu. Neden yaratıldı?
Yaratılışı esnasında ve bundan sonra
neler olup bitti?
Tefsirimizin geçen bölümlerinde Bakara ve A'raf surelerinde
(Bu sıralanış surelerin mushaftaki yerlerine göredir.
İniş sırasına göre değildir. A'raf
suresi de Hicr suresi gibi Mekke'de inmiştir. Ve her ikisi de
Bakara suresinden önce inmiştir.) iki defa bu hikâye ile
karşılaştık. Ama bu hikâye her defasında
özel bir amacı yerine getirmek için özel bir ortamda ve
özel bir atmosferde sunulmaktadır. Bu yüzden hikâyenin
sunulan bölümleri ifade tarzı, gölgeleri ve müzikal
ahengi yerine göre değişiklik arzetmektedir.
Yalnız bu bölümlerin varmak istedikleri hedefin ortaklığı
oranında başlangıç veya sonuçla ortak noktalar
göze çarpmaktadır.
Üç surede de hikâyenin giriş kısmı
aynıdır! İnsanların yeryüzüne yerleştirilmesi
ve oraya halife kılınması sözkonusu edilmektedir.
Bakara suresinde hikâyeye şu şekilde giriş
yapılmıştı:
"O ki yeryüzünde bulunan tüm varlıkları
sizini için yarattı. Sonra da göklere yönelerek onları
yedi gök olarak düzenledi. O her şeyi bilir." ( Bakara
Suresi 29)
Hikâyenin A'raf suresindeki girişi ise şu
şekildedir:
"Size yeryüzünde yurt sağladık, orada size çeşitli
geçim kaynakları bağışladık. Ne kadar az
şükrediyorsunuz." (A'raf suresi 30)
Bu surede ise, hikâyeye şu şekilde giriş
yapılmaktadır:
"Yerin alanını geniş yaptık, oraya
sabit dağlar serpiştirdik ve orada belirli bir ölçü
uyarınca her bitkiyi bitirdik."
"Orada gerek sizin için ve gerekse rızıkları
tarafından sağlanması sözkonusu olmayan diğer
canlılar için besin kaynakları yarattık."
Ne var ki, bu hikâyenin yeraldığı her surenin
gerçekleştirmek istediği amaç, varmak istediği
hedef farklıdır.
Bakara suresinde ağırlık noktası Hz.
Adem'in içindeki her şeyle birlikte yüce Allah tarafından
insanlar için yaratılan yeryüzüne halife tayin edilmesidir:
"Hani Rabbin meleklere "Ben yeryüzünde bir halife
yaratacağım" demişti." (Bakara
Suresi 30)
Bu yüzden hikâyede Adem'in halife kılınmasının
sırları ve meleklerin bilmedikleri bu sırlar
karşısında şaşırıp
kalmaları sunulmuştu.
"Allah Adem'e bütün isimleri öğretti. Sonra bütün
nesneleri meleklere göndererek "Haydi eğer
davamızda haklı iseniz, bunların isimlerini bana söyleyin
"
dedi."
"Melekler "Ya Rabbi, sen yücesin, bizim senin bize
öğrettiklerin dışında hiçbir bilgimiz yoktur,
hiç şüphesiz sen her şeyi bilirsin ve her
yaptığın yerindedir" dediler."
Allah Adem'e, "Ey Adem, bunlara o nesnelerin
adlarını bildir" dedi. Adem, meleklere bütün
nesnelerin isimlerini bildirince Allah onlara "Ben size
göklerin ve yerin bütün gizliliklerini, ayrıca sizin bütün
açığa vurduklarınız ve içinizde sakladıklarınızı
bilirim" dememiş miydim?" dedi." (Bakara
Suresi 31-33)
Sonra meleklerin secdeye kapanmaları, şeytanın büyüklük
taslayıp secdeye kapanmaktan kaçınması
anlatılmıştı. Ayrıca Adem ve eşinin
cennete yerleştirilmeleri, şeytanın ikisini
ayartıp oradan çıkarılmalarına neden
olması, sonra bu acı tecrübeden geçirilmelerinin,
bundan dolayı bağışlanma dileyip, yüce Allah'ın
da onları bağışlamasının
ardından yeryüzünde halifelik görevini yerine getirmek
üzere oraya indirilmeleri anlatılmıştı. Hikâyenin
sonunda, İsrailoğulları'na yönelik olarak Allah'ın
kendilerine verdiği nimeti anmalarına ve onunla
yaptıkları antlaşmaya bağlı
kalmalarına ilişkin bir çağrıyla
değerlendirme yapılmıştı. Çünkü bu
antlaşma atalarının yeryüzüne halife tayin
edilmesi, Allah'la antlaşma yapması ve insanların
atalarının başından geçen bu acı tecrübeyle
ilişkilidir.
A'raf suresinde ise, ağırlık noktası,
cennetten başlayıp yine cennette biten uzun yolculuk ile,
yolculuğun başından sonuna kadar şeytanın
insanlara yönelik düşmanlıklarının ortaya
konmasıdır. Böylece insanlar bir kez daha ilk ortaya çıktıkları
alana dönüyorlar. Bir grup şeytana düşman
oldukları, ona muhalefet ettikleri için şeytanın
anne-babalarını çıkarttığı cennete
dönüyor. Bir diğer grup ise, ateşe
yuvarlanıyorlar. Çünkü onlar bu azgın düşmanın
adımlarını izliyorlar. Bu yüzden A'raf suresinde,
meleklerin secdeye kapanmaları, şeytanın büyüklük
taslayıp secde etmekten kaçınması, kendisinin
kovulmasına sebep olan insanoğlunu saptırmak için
yüce Allah'dan yeniden diriliş gününe kadar süre tanımasını
istemesi, sonra Adem ve eşinin cennete yerleştirilmeleri,
insanın irade gücünü ve itaatını sınamaya
yarayan yasağın sembolü bir tek ağacın
dışında cennet meyvelerinden yemeleri, sonra
şeytanın onlara vesvese vermesi etraflıca
anlatılmıştı. Adem ve eşinin yasak
meyveyi yemeleri, bunun üzerine ayıp yerlerinin ortaya çıkması,
yüce Allah'ın adem ve eşini azarlaması ve büyük
savaş meydanında amel etmeleri için topluca yeryüzüne
indirmesi anlatılmıştı:
"Allah dedi ki; "Oradan aşağıya ininiz,
şeytan ile siz birbirinizin düşmanısınız,
sizler belirli bir süre yeryüzünde barınarak
geçineceksiniz."
"Orada yaşayacak, orada ölecek ve tekrar
diriltilerek oradan çıkarılacaksınız." (A'raf
Suresi 24-25)
Sonra surenin akışı herkesin bir kez daha
toplandığı ana kadar hikâyeyi sürdürmüştü.
Hikâyede herkesin büyük bir meydanda toplandığı
ayrıntılı olarak ve karşılıklı
konuşmalar şeklinde sunulmuştu. Sonra bir grup
cennete, diğer grup da cehenneme gitmişti:
"Cehennemlikler cennettekilere, "Bize biraz su ya da
Allah'ın size sunduğu yiyeceklerden biraz bir
şeyler ikram ediniz" diye seslenirler. Cennettekiler ise,
"Allah her ikisini de kâfirlere haram kıldı"
derler. (A'raf Suresi 50)
Ve perde inmişti...
Burada bu surede ise, ağırlık noktası Hz.
Adem'in varoluşundaki sırdır. Hidayet ve
sapıklığın sırrıdır.
İnsanın oluşumundaki hidayet ve
sapıklığın temel etkenlerinin
sırrıdır. Bu yüzden ilk ayet, Hz. Adem'in kara
çamurdan oluşmuş kuru balçıktan
yaratılmasına, sonra bu balçığa yüce Allah'ın
aydınlık ve yüce ruhundan üflenmesine, ayrıca
şeytanın daha önce dumansız alevden
yaratılmasına ilişkindir. Sonra meleklerin secdeye
kapanmaları, şeytanın insana secde etmekten kaçınması,
tenezzül etmemesi, bu yüzden lânetlenip kovulması, onun da
yeniden diriliş gününe kadar mühlet istemesi ve bu isteğinin
kabul edilmesi anlatılıyor. Buna ek olarak
şeytanın Allah'ın seçkin kullarının
üzerinde hiçbir etkinliğinin olmadığım,
sadece Allah'a boyun eğmeyip kendisine boyun eğenler
üzerinde etkinliğinin olduğunu belirtmesi de
anlatılıyor. Hikâye surenin ağırlık
noktasına uyarak her iki grubun uğradığı
akıbeti karşılıklı konuşmalara yer
vermeden, uzun boylu anlatmadan ve ayrıntıya dalmadan
belirtmekle son buluyor. Böylece hikâye, insanın
varoluşundaki iki unsur ile şeytanın etkinlik
alamı açıklamış oluyor.
O halde hikâyenin bu alanda geçen sahnelerine göz atalım:
26- Gerçekten biz insanı kara çamurdan oluşmuş
kuru balçıktan yarattık.
27- Cinni de daha önce dumansız alevden yarattık.
"
Bu açılışla birlikte -bozulmuş ve
kokmuş çamurdan elde edilerek kurutulan balçık ile
-parlayan ve yükselen- dumansız alevin tabiatları
arasındaki farklılık vurgulanmış oluyor.
Ama az ilerde, insanın tabiatına yeni bir unsurun
katıldığını göreceğiz.
Allah'ın ruhundan bir soluktur bu unsur. Şeytanın
tabiatı ise dumansız alev olarak kalıyor.