O halde bir süre için azaba uğratılmaları
ertelenmişse, bu onların gurura kapılmalarına
neden olmamalıdır. Çünkü Allah'ın yasası
belirlenen şekliyle yürürlüktedir. İlerde öğreneceklerdir.
Amel etmeleri ve bu amele göre işin sonunda
karşılık görmeleri için yüce Allah, milletlere
ve beldelere uğrayacakları akıbetler için
belirlenmiş bir yazı, kesin bir süre tayin etmiştir.
Bunlar inandıkları iyi işler yaptıkları,
yeryüzünü ıslah ettikleri ve ölçülü davrandıkları
sürece yüce Allah, yaşama surelerini uzatır. Ama bütün
bu esaslardan saptıkları zaman, içlerinde en ufak bir
iyilik kırıntısı bulunmadığı
zaman sürelerini tamamlar. Ya yok etmek, köklerini kurutmak
suretiyle ya da zayıf bırakmak, düşkün hale
getirmek suretiyle varlıklarına son verir.
Kimi milletler vardır ki, ne inanıyorlar, ne de iyi
işler yapıyorlar, ne yeryüzünü ıslah ediyorlar,
ne de ölçülü davranıyorlar, buna rağmen, bu
milletler oldukça güçlüdürler, zengindirler, yok olacak gibi
de değildirler... Evet böyle denebilir... Ama bu bir
kuruntudur. Çünkü bu milletlerde az da olsa bazı iyi
niteliklerin olması kaçınılmazdır. Bu
nitelikler, yeryüzünü iyi bir şekilde imar etmek, kendi
bağlılarına özgü dar bir çerçevede adalet
ilkesini ayakta tutmak, kendi sınırları içinde
maddi ıslahatlarda bulunmak ve iyilik yapmak şeklinde de
olsa mutlaka vardır. İşte bu iyilik
kırıntıları ile yaşamını sürdürmektedir
bu milletler. Bunlar yokolduğu zaman, içlerinde bir iyilik kırıntısı
kalmadığı zaman, kesinlikle bilinen akıbete
uğrayacaklardır.
Çünkü Allah'ın yasası değişmez ve her
milletin belirlenmiş bir yaşama süresi vardır.
"Hiçbir millet ne yokoluş gününü öne alabilir ve
ne de yaşama süresini aşabilir."
Şimdi de surenin akışı müşriklerin
Hz. Peygambere -salât ve selâm üzerine olsun- karşı
takındığı edepsiz tavrı
anlatmaktadır. Kendilerine bir kitap,
anlaşılır Kur'an getiren, kendilerini
oyalayıcı isteklerden sakındıran ve
kendilerine Allah'ın yasasını hatırlatan
peygamberi alaya aldıklarım, onunla dalga geçtiklerini
dile getirmektedir.
Onları açık ve anlaşılır Kur'an
aracılığı ile inanmaya yaptığı
çağrıya verdikleri karşılık budur.
Onlar gittikçe küstahlaşıyor ve kendisini
doğrulayacak melekler getirmesini istiyorlar:
"Eğer söylediklerin doğru ise, bize melekler
ile birlikte gelseydin ya."
Gerek Peygamberimizle -salât ve selâm üzerine olsun- gerekse
ondan önce gelmiş, geçmiş peygamberlerle birlikte
meleklerin de gönderilmiş olmasına ilişkin müşriklerin
istekleri hem bu surede, hem de başka surelerde sık
sık tekrarlanmaktadır. Daha önce de belirttiğimiz
gibi bu istek, yüce Allah'ın
onurlandırdığı, peygamberliği türüne
özgü kıldığı, kendi içinden seçkin
bireylerin peygamber olmasını istediği insan denen
varlığın değerini bilmemenin göstergesidir.
Bu küçümsemeye, bu alaya almaya ve bu bilgisizliğe
verilen cevap ise, geçmiş milletlerin yok
oluşlarının şahitlik ettikleri genel
kuralı hatırlatmaktan ibarettir. Buna göre melekler,
herhangi bir _peygambere sadece belirlenen süre dolduğu
zaman kavminden yalanlayanları yoketmek üzere inerler. Bu
durumda süre tanıma, azabı geciktirme, sözkonusu olmaz
artık: