O

Haşr

O

   

18- Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve herkes yanına ne hazırladığına baksın. Allah'tan korkun. Çünkü Allah yaptıklarınızı haber almaktadır.

19- Allah'ı unutup da, Allah'ın da kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın. Çünkü onlar sapık kimselerdir.

20 Cehennemliklerle cennetlikler bir olmaz. Kurtulanlar ancak cennetlik olanlardır.

Takva kalp ile yaşanan bir haldir. Sözler ona gölgeleriyle işaret eder. Fakat O'nun gerçek yapısı sözlerle ifade edilemez. İnsanın kalbini hassaslaştıran Allah'ı hissettiren bir uyanıklığa kavuşturan, hoşlanmadığı bir halde Allah'ın kendisini görmesinden korkan, sakınan ve utanan bir duyarlılığa kavuşturuyor. Allah'ın gözü her an her kalbin üzerindedir. Bu halde insan O'nun görmemesinden nasıl emin olabilir?!

"Herkes yanına ne hazırladığına baksın."

Bu da sözlerinin ortaya konduğunda daha derin daha geniş direktifleri ve mesajları taşıyan bir ifadedir. Bu gerçeğin sırf kalpten geçmesi dahi onun önüne yaptıklarının sayfasının hatta hayatının bütün sayfasını gözlerinin önüne serer. Tüm satırlarını gözlerinin önüne getirir. Bütün yaptıklarını teker teker ve detaylı olarak gözden geçirir. Bu sayfada yarına ne hazırladığını bir bir görmesi sağlanır. Bu düşünce insanın zayıf durumlarını, yetersiz kaldığı yerleri ve hatalı hareketlerini görüp itiraf etmesine yeterlidir. İstediği kadar daha önce iyilik yapmış ve çaba sarfetmiş olsun. İyilik konusundaki hazırlığı ve iyilikten payı yetersiz kaldığında ise bu durum daha net anlaşılmaz mı? Bu öyle bir dokunuştur ki, bundan sonra kalp artık uyku yüzü görmez. Yaptıklarını gözden geçirmekten ve iyiye doğru çevirmekten asla geri durmaz!

Bu duyguları harekete geçiren ayet-i kerime inanmış kalpleri daha sarsıcı bir şekilde titretmeden sona ermez:

"Allah'tan korkun. Çünkü Allah yaptıklarınızı haber almaktadır."

Bu ifade sözkonusu kalplerin duyarlılığını, ürperişini ve hayasını daha da artırmaktadır. Allah yaptıklarınızı haber almaktadır.

Bu ayette onların uyanıklığa ve gerçekleri hatırlamaya çağrılmaları nedeniyle peşinden gelen ayette onlar şu şekilde sakındırılıyor: "Allah'ı unutup da Allah'ın da kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın." Bu gerçekten hayret edilecek bir durumdur. Fakat gerçektir. Allah'ı unutan adam bu dünya hayatında kendisini yüceler alemine bağlayan bağdan kopuk halde yaşar. Bu hayatını merada otlanan hayvanlarınkinden daha üstün kılacak hedeften yoksun hale gelir. Bu durumda onun kendi insanlığını unutmasıdır. Bu gerçeğin yanında bir gerçek daha ilave edilir veya ondan başka bir gerçek doğar. Bu da sözkonusu yaratığın kendi kendisini unutması, sürekli olan ebedi hayatı için bir azık hazırlamaması, yarını için hazırladığı azığa bakmamasıdır.

"İşte onlar sapık kimselerdir." Doğru yoldan ayrılan, sapıp giden kimseler. Ardındaki ayette onların cehennemlikler olduğu belirtiliyor. Cennetlik olan inanmışların bunların yolundan başka bir yol izlemeleri gerektiğine dikkat çekiliyor. Cennetliklerin yolu doğal olarak cehennemliklerin yolundan ayrı olmalıdır.

"Cehennemlikler ile cennetlikler bir olmaz. Cennetlikler kurtulanların kendileridir."

Bunlar yapıları ve tutumlarıyla, yolları ve yaşantılarıyla yönelişleri ve hassasiyetleriyle asla bir değildir. Onlar birbirinden ayrı yollardadır. Bir yolda buluşmaları asla mümkün değildir. Çehreleri de bir değil, planları da bir değil, siyasetleri de bir değildir. Ne dünyada ne de ahirette onlar asla bir çizgide yer alamazlar.

"Cennetlikler kurtulanların kendileridir." Böylece cennetliklerin akibetlerini kesin bir şekilde ortaya koyuyor. Cehennemliklerin akibetini ise sözkonusu yapmıyor, sessiz geçiyor. Onların akibetleri zaten bellidir. Sonra onlar hiç hükmündedirler. Artık onlardan söz etmeğe değmez!

Ardından kalpleri etkisi altına alan ve onları derinden sarsan bir direktif geliyor. Bu direktif Kur'an-ı Kerim'in cansız kayalara inmesi halinde onların ne ölçüde Kur'an'dan etkileneceklerini ortaya koyan bir örnekle dile getiriliyor:

 

 

O

 

O