Bu gerçekçi bir tablodur. Muhacirlerin en önemli
özelliklerini ve niteliklerini ortaya koymaktadır. Bunlar
yurtlarından ve her türlü olanaklardan mahrum edilen
insanlardır. Mekke'de uğradıkları eziyetler,
işkenceler, yakınları ve çevreleri tarafından
dışlanmalar, onların yurtlarını ve
mallarını terk etmelerine yol açmıştır.
Tek günahları ise "Rabbimiz Allah'tır."
demeleridir. Bunlar yurtlarını ve mallarını
terk edip çıkarken "Allah'ın lütfunu, ihsanını
ve rızasını" amaçlamışlardır.
Allah'ın lütfuna ve rızasına güvenip dayanmışlardır.
O'ndan başka sığınakları yoktur
onların. O'nun koruması dışında
başka sığınakları da yoktur. Toplum içinde
itilmiş, dışlanmış bir avuç azınlık
olmalarına rağmen "Allah'a ve Peygamberine
yardıma koşuyor
İşte bu da Ensarı temel karekteri ve
özellikleriyle ortaya koyan gerçekçi ve apaydınlık
bir tablodur. Bu nitelikleriyle eşsizleşen ve göklere
yükselen bu topluluk eğer bizzat yaşamamış
olsaydı, insanlar O'nu derin hayal gücünün ürettiği
uçup giden hayaller, kanatlanmış ütopyalar ve idealler
dünyasındaki güzel örnekler sanırlardı.
"Daha önce Medine'yi yurt edinmiş ve gönüllerine
imanı yerleştirmiş olan kimseler."
Yani hicret yurdunu Peygamber şehrini. Bu şehre
Muhacirlerden önce Ensar yerleşmiş bulunuyordu.
Aynı zamanda orada imanı da yerleştirmişlerdi.
Sanki iman onların evi ve yurdu olmuştu. Bu gerçekten
derin anlamları taşıyan bir ifadedir ve
Ensarın iman konumunu tasvir edebilecek en güzel ifadedir.
Çünkü iman onların yurdu, onların konuğu ve
kalplerinin içinde yaşadığı vatan haline
gelmişti. Ruhları orada rahata kavuşuyordu. Hep
onun üzerine atılıyorlar ve onunla huzura
kavuşuyorlardı. Tıpkı bir insanın
kendisini güven içinde evine atıp orada rahat ve huzura
kavuşması gibi.
"Kendilerine göç edip gelenleri severler ve onlara
verilenler karşısında içlerinde bir kaygı
duymazlar: '
İnsanlık tarihi bugüne kadar Ensarın
Muhacirleri karşıladığı gibi sosyal bir
olaya şahit olmamıştır. Bu kadar zengin bir gönülle,
bu kadar bol ve cömertçe yardımlarla ve bu kadar gönülden
paylaşmalarla hiçbir topluluk bir topluluğu
karşılamamıştır. Hiçbir topluluk bir başka
topluluğu bu kadar bağrına basmamış ve
onun tüm yükünü üstlenmemiştir. Tarihin
kayıtlarında görüyoruz ki; her hicret eden adam
mutlaka kura ile bir Ensarın evine yerleşmiştir.
Zira bir göçmeni barındırmak isteyenlerin
sayısı göç edenlerin sayısından her zaman
fazla olmuştur!
"Onlara verilenler karşısında içlerinde
bir kaygı duymazlar."
Yani Muhacirlerin kavuştukları makamlar, bazı
durumlarda elde ettikleri imkanlar burada sözü edilen ganimet
gibi sırf onlara ayrılan mallar konusunda içlerinde
hiçbir kaygı ve endişe taşımazlar. Onlara
ilişkin hiçbir endişeleri yoktur. Ayet-i kerime "onlara
karşı hiçbir kıskançlık ve
dargınlık hissetmezler" demiyor. "Hiçbir
şey hissetmezler." diyor. Bu da onların gönüllerinin
tertemiz olduğunu kalplerinin arı duru olduğunu
ifade ediyor. Yani onların içlerinde kötülük namına
hiçbir ize rastlayamazsınız demek istiyor.
Kişinin ihtiyacına rağmen
başkasını kendisine tercih etmesi üstün bir
erdemliliktir. Ensar bu konuda insanlığın
eşine rastlamadığı bir dereceye
ulaşmıştır. Onlar her defasında ve her
durumda insanların geçmişte ve günümüzde alışageldikleri
sınırları harika bir şekilde
aşmışlardır.
"Kim nefsinin cimriliğinden korunursa, işte
onlar kurtuluşa erenlerdir." İşte
insanı bütün iyiliklerden alıkoyan bu cimriliktir.
İnsanın içindeki bu bencilliktir. Zira iyilik herhangi
bir şekilde fedakarlıktır, cömertliktir. Malda
özveri duygularda ve heyecanlarda özveri, çabada özveri ve
gerektiğinde hayatını ortaya koymakla gerçekleşecek
özveridir. Sürekli almayı düşünen, hiçbir zaman
vermeyi düşünmeyen cimri bir insanın iyilik
yapması mümkün değildir. İşte içindeki
bencilliğini yenen bir insan, kendisini iyilikten
alıkoyan her engeli aşmış demektir. Artık
o cömertçe, bol bol vererek iyiliğe özgürce ulaşabilir.
İşte gerçek anlamı ile kurtuluş da budur.